kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

DİKTATÖRLER İHTİŞAMLI GÜRLERLER

Posted by kaniyasor 28 Mayıs 2013

Kani Yado – 28.05.2013: 1950 yılından önce ve sonraki yılları hatırlıyorum.aaa-kaniyado.2 İnsanların azlığı ve yaşamın sadeliği, şoselerin olmayışı patikalarda seyrüseferlerin kıymetini artırıyordu.

Türkiye’nin nüfusu 24 milyon olduğunu ilkokula başladığımda öğrenmiştim. Birçok Kürd köylerine henüz sömürgeci devlet girmediği için bu sayı doğru değilmiş meğer. Çünkü bazı köyler ve o köylerde yaşayan insanlar resmi kayıtlarda yokmuş.

Ermeniler ve Süryaniler dünyaya gelen çocuklarını kilisede kaydediyorlarmış, fakat Kürdlerde bu gelenek olmadığı için habersiz doğup ölen çok sayıda insan vardır, fakat elde net bir sayı yoktur.

Doğmuşlar, yaşamışlar ve ölmüşler. Şimdi ne isimleri, ne cisimleri ne de mezarları vardır. Halk arasında“dirilerinin kıymeti harbiyesi olmayanların ölülerinin de yoktur” şeklinde söylemin ispatıdır bu.

Bize “devlet lazım değil” diyenler için yaşamın ve buna bağlı olarak ölümün mezarsızlığı o zaman kendi doğal koşullarında yaşanmıştı. Bu geriliğin özlemi 21. Asırda uygulama alanı yoktur.

Bu durum en doğal yaşam şeklidir elbette. Çevre dostluğunun da en doğal şekli olarak kabul edebiliriz.

Çocukluğumun geçtiği yıllarda da çevrenin kirletilmemişliği, poşetlerin olmadığı doğa koşulları ciğerlere dost bir hava ile teneffüs imkânları sağlıyordu.

İhtirasların, dinlerin, siyasetlerin henüz kirletemediği insanlar havanın kokusu ve tadı gibi doğaldılar.

Sabahları horozların ötüşleri karanlıkla vedalaşma ve aydınlıkla buluşmayı haber veriyordu.

Köyün en sevimli ve haşmetli liderleri kabul edilen eşekler var güçleriyle nara atınca tüm çevre köyleri duyardı. Kendine özgü bir notası olan o ses uzaktan geldiğinde ahenk bir başka etkileyici olurdu.

Bu devrin siyasi liderleri de iyi gürlüyorlar, arabesk ve alaturka bağırıyorlar, ancak doğal tadı, doğal ahengi veremiyorlar.

Belki de bizimki bir önyargıdır, tüm liderlerin köyümüzdeki liderlere benzeyecek hali yok ya!

Evrim kazasına mı uğradık ne! Yahut evrim ters mi işliyor bu coğrafyalarda?

Dam evler değişti, çatılı evler var ama insanların çatısı değişmiyor!

Elinizi vicdanınıza koyarak ezberlerden kısa bir süre ayrılarak biraz kendimiz için düşünelim.

İnsan kendi geçmişini merak ettiği gibi, mensup olduğu milleti merak edemez mi? İnsanın kendi aidiyetini merak etmesi insanın en doğal hakkı değil mi?

O halde geçmişten günümüze kadar gerici kültür misyonerlerinin, Kemalist despotların bize ezberlettiği yalana dayalı şablonlardan ve bu ezberlerin biçimlendirdiği ezbere dayalı yaşamdan bir anlık uzak duralım ve düşünelim.

Devlet sözcüleri devlet olmanın kötü olduğunu söylüyorlar ve devletsizliği bize dayatıyorlar. O zaman devlet olmaktan vazgeçsinler ki biz de devletsizliğe devam edelim.

Kürdlleri boyunduruk altına alan devletlerin resmi ideolojilerinin bize dayattıkları ezberleri Kürdlerin yaşamını bir ahtapot gibi sarmalarken Kürdler kendine ait değerleri kaybetmeye devam ediyor.

Eski koşulların yeni koşullardan daha geri olduğunu kimse söyleyemez. Şimdiki durumda kudurmuş akıl toplumun başına bela açabiliyor! İnsan aklı ahmaklaşınca hurafeler yaşama egemen oluyor, insan beyni Arap salatasına dönüyor.

Kürdistan’ın sömürgecilerin işgalinden sonra Kürdler hem ruhsal tahribata maruz kaldı, hem de beyinden darbe alarak çok ciddi biçimde sarsıldı.

Sömürgecilerin işgaline uğramadan önce dünyaya uygarlıkta örnek iken ve bilimin nimetlerini dünya ile paylaşırken, işgalden sonra Rabbimizin adına yalan söyleyen din istismarcıları, cariye tüccarları, hırsızlar, talancılar egemen oldu.

Sonuçta Kürdler ne hale geldiler? Selamı, kelamı, isimleri Arapça olan Kürdlerin Kürdlüğünden geriye ne kaldı?

Asimile olan insanlar sonuçta kendine ait olabilir mi?

Son on yılların Kürdleri Kemalizm’in huyundan, suyundan, tüyünden kaptıktan sonra Arabesk-Alaturka katır cinsi baki kalmadı mı?

Kürdlerin bu Kemalist ortamdan aldığı özellik Kürdlerin boynuna boyunduruk oldu. Her kes ondan nasibini aldı.

Kemalizm’e karşı olduğunu söyleyen birini incelediğinizde kafasının dış ve iç çeperinde M.Kemalin resmini görür, tipik bir Kemalist’in Kürd versiyonunu görürsünüz karşınızda!

Katır pazarında bir katır aradığınızda karşınıza çift hörgüçlü mümin bir Arap devesi çıkabilir!

Yer yerinden oynadığında, rüzgarın sürüklediği kara bulutlarla birlikte yıldırımlar çaktığında mutlaka Mıstefa Kemal gibi kaşları çatık, parmaklarını sallayan bir Kemalist Kürt liderin gürlediğini görürsünüz. Ya Rabbim bu ne tahakküm açlığı, bu ne hiddet bu ne celal!

Arabesk/alaturka gürlemenin hiddetinde kral-tanrının haşmetini görürsünüz, dizleri titrer insanın!

Kürdlerin kendi özelliklerinden koparılıp değiştirilmesi olayı yeni değildir. Barbar kavimlerin talanlarından sonra bozularak, Kürd özellikleri döküle döküle günümüze kadar erozyona uğradığını bilmemek mümkün mü?

Son kırk yılda da çok derin bir yönlendirme vardır. Kürdistan’da bağımsızlık talebinin gelişmesini engellemek için suyun ve rüzgârın yönünü Selanik’e Ankara’ya, Mekke’ye çevirme faaliyetleri dikkat çekicidir.

Sömürge misyonerleri tarafından sürekli Kürd kişiliğine ve Mezopotamya erdemlerine dokunma insanı sıcak iklimin hayalperestlerine çevirir.

Kültürel erozyon insani özelliklerin tahribata uğrayıp uçup gitmesi demektir. Kürdlerde görülen ve Kürdlere ait olmayan özelliklerin kökeni de o işgalden sonra oluştu.

Sol modasında 4o yıllık dokunma 14 asırda gerçekleşen çürüme kadar Kürdleri çürütemez. Kültürel yozlaşma veya değişim ancak yüzyıllarca sürede yeni bir biçimde ortaya çıkar.

Kürdler 1400 seneden beri belayı buldular, 40 yıllık mesele değildir. Gördüğünüz gibi en sonunda Abd-ül Fetullah’ın hazırladığı son istasyona gelip barış kervansarayında konakladılar.

Her kes Abd-ul Fetullah’ın duasını almak için Amerika’ya özel selamlar gönderiyor, diktatörlerin ayak bastığı kutsal şifalıdır, evliya toprağı leblebi gibi yeniyor!

Ortadoğu korkuluklar mezarlığı dediğimiz yaşam içinde dünya için büyük tehlikeler barındırıyor.

Köleci toplum sisteminde köle sahipleri tüm buyruklarını Rabbimizin adına talimat şeklinde topluma iletince yaşam bir korku mezarlığında kalmaya neden oldu. Siyasi despotizmi esas alan liderlerin korkuluk olma biçimlerinin tarihi dayanakları budur.

Mezopotamya ve Mısır medeniyetlerinin ve bunların etkileriyle çevrede meydana gelen gelişmeler de dahil olmak üzere barbar Arap kavimleri tarafından istilaya uğrayıp yerle bir edilmişti.

Buralarda sınıf tahlilleri doğru yapıldığı zaman önemli tespitlere ulaşabiliyoruz. Günümüze kadar bu tespitlerin etrafında dolaşılıp durulmuştur.

İnsanoğlu büyük acılarla bu gerilikler yüzünden bedeller ödediği halde ne teşhis ne de tedavi doğru öneriliyor. Her kes kendi tuzaklarında kalarak eskiye saygılı olmayı öneriyor.

Eski tarz siyaset dediğimiz dinler bu geriliklerin nedeni sayılarak gerçekler saklı kalmaya devam etti. Toplum ve lider ilişki ve çelişkileri de doğru ele alınamadı. Bazen Ortadoğu’da bir deli kuyuya bir taş atar, tüm bölge o taşı çıkaramaz. İşte sorun bu beceriksizliktedir!

Toplumsal gerçeklerin önüne tabu denen korkuluk konunca insanların dizleri titriyor. Kimse bölgenin parazit sınıfların bu tabuların üreticisi olduğunu söyleyemiyor. Böylece geçmişin siyaset biçimi olan korkuluk denen tabuları kendini mukaddesatlıkta saklayabiliyor.

Yorum bırakın