kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

Archive for Temmuz 2018

GERONTOLOJİK TARİHİN BAKIŞ AÇISIYLA BÖLGENİN TAHLİLİ

Posted by kaniyasor 28 Temmuz 2018

k.y.Kani Yado – 28.07.2018:

Türkiye ve diğer gerici devletlerin resmi tarih bakış açısıyla etrafımızı görmek mümkün değildir. Bu yüzden biz antropolojik ve gerontolojik tarihin bakış açısıyla olayları, durumları tahlil etmek zorundayız.

Yaşadığımız coğrafya neden dünya sorunlarının yumağı oldu?

Çöl köleci üst sınıfı binlerce yıldan beri çalışmadan yaşamak için talanlara, fetihlere/işgallere ya da ticaret yoluyla emtiaya hiç bir değer katmadan ticari kazanç elde ederek bölgeye egemen oldular.

Sürekli haramla yaşamayı gelenek haline getiren Suudî çöl egemen sınıfının yaşam biçiminin din yoluyla kutsallaşarak günümüze kadar ortaya çıkan devletlerin sistemi oldu.

Talancılığı üstün meziyet olarak gören Emevi ve Osmanlı şeriat devletlerinde  çalışmayı aşağılayan  anlayış, talancılık, fetihçilik, her türlü gasp  dinsel gerekçelerle meşru görüldü.

Cahiliye devirlerinde bu bedavacı yaşamı kurmanın en etkili şekli din ilanıyla insanların ruh dünyasını esaret altına alarak mümkün oldu. Günümüzde de demokratik uygarlığın gerisinde kalan gelenekçi geri toplumlarda  yaşama emek vermeyen etkili parazit güçler kalbur üstü kaldılar.

Günümüzde de bu tahakküm geleneğiyle sivil ve askeri dinamikler oluşturulup insanların iradesi tutsak ediliyor. Üretime ne direkt ne de dolaylı katkısı olmadığı halde toplumun üzerinde kurumlaşabiliyorlar.

Parazitler böylece toplumu kapıkulu durumuna getirip  toplumun üzerinde tahakküm kurmak biçiminde  hedeflerine ulaşabiliyorlar. Öyle değil mi siyasetin muhterem kapıkulları?

İslam ülkelerinde bireyin ve toplumun aldığı biçim, hakikate ve fıtrata dayanmıyor. Bu coğrafyada toplumu teşkil eden birey Rabbimizin yaratılış biçiminde değil, geçmişteki köle sahiplerinin kendi kölelerine verdiği dinsel motivasyonla şekillenirler.

Bunlar içinde bulunduğu esaret koşullarında  uyurgezer, sadık ve itaatkâr kukla yaşam biçiminde debelenip dururlar.

Köle sahipleri kendilerine ait din ve siyaset ideolojisiyle cennet ve cennetteki huri  kadınları vaat ederek köleleri savaşa teşvik etmişlerdir. Günümüzdeki durum geçmişteki cahiliye devrinden farklı değildir.

Bir İslamcı militan kendini patlatırken bir sürü masum insanın yaşam hakkını düşünmez, çünkü o eylemi gerçekleştirdikten sonra kendini cennette hurilerin kucağında bulacağına inanmıştır.

Geri ülkelerde ve örgütlerinde de din veya siyasal ideolojiyle insanları savaşa yönlendirmek de bu şekilde değil mi?

Kapıkulu olmayı ilahi sadakat olarak kanıksayan birey, kendi efendisi için ölüme gidebilecek kadar kendi zalimine sadıktır. Biz buna kahramanlık değil, düşürülmüşlük diyoruz.

Düşkünler sadakatiyle oluşan köle orduları dediğimiz Roma Orduları, İslam Orduları, Haçlı Orduları şeklinde adlandırılıyor. Bu gelenek danışıklı ve danışıksız örgütlerde de sürdürülmektedir. Kendi lider efendilerinin uğrunda ölüme gidebilecek kadar derin sadakat da buradan geliyor.

İslam ordularının girdiği yerlerde talan ve kadınları gasp edip cariye pazarlarına sürmek tanrısal hak olarak kabul ediliyor.

Çöl barbarları ve onların kurbanı olan İslam ülkelerinde ganimet kavramını Allah’ın erkeklere armağanı olarak kanıksandı. Bu durumdan erkek dinleri ve erkek siyasetleri memnun olmaz mı!

 

Ortadoğu’nun genel manzarasına baktığımızda, Müslümanların dejenere ettiği yaşam ortamında bir inkılap hamileliği, bir sosyal doğumun ebesi ve inkılap tecellisi bu koşullarda mümkün değildir .

İhtirasların ve çöl gericiliğinin herkesi esir aldığı ortamda zor sadece siyasal taşeronlukta kendini gösterir ve kitleselleşmekten uzak kalıyor. Kurtuluşun umuduyla yola çıkıp ihanetin kucağına düşen çok sayıda umut yolcuları yok oluşuna şahit oluyoruz.

Gerici çöl kültürünü, Kürdlere Kürd kültürü olarak dayatan lânetlik Kürd gericileri, zalim TC’den daha büyük kültür katliamına neden oluyorlar.

Rabbimizin bir harikası olarak doğan insan, çöl vahşet inançları ve gerici yaşam gelenekleriyle kirli hale getiriliyor!

Kürdlerin sırtını Kürdistan’a, yüzlerini Ankara’ya çevirmelerinde Kürdlerin payına düşen bir kazanım yoktur ve esaretin kabulü anlamına gelir. Böyle bir siyasal davranışın ne stratejik ve de taktik anlamı olur.

Bölge güçlerinin orta oyuncusu durumuna düşen Kürdlerin, işgalci barbar TC’nin stratejik çıkarları doğrultusunda yönlendirilmesi, baştan beri TC’nin derin planı dahilinde ve uzun vadeli olarak gerçekleşti. Bu durumda yüzümüz kızarmıyorsa ne hale geldiğimiz doğru görelim bari!

Posted in BÜTÜN MAKALELER | Leave a Comment »

1950 YILLARINDA ANILARLA KARAKOÇAN

Posted by kaniyasor 22 Temmuz 2018

k.y.Kani Yado:

Biz , batı modeli tedrisatının üçüncü dönem nesli sayılıyoruz. öğretmenlerimiz cumhuriyetin birinci dönem öğretmenleriydi. Yani Köy Enstitüleri mezunlarıydılar.

1924 yılında yeni tedrisat kanunu çıkarılarak modern eğitime geçilme kararı alınmış, daha sonra 1928 yılında harf devriminden sonra, Osmanlıcadan Türkçeye geçmek için kurulan bir komisyonun yaptığı yapay Türkçe diliyle 1930 yıllarının başlarında batı tarzında okullar açılmış.
1936 yılında Ermenilere ait  TEPEKÖY Karakoçan ismiyle ilçe yapılmış. Biz 1950 yıllarının başında okullu olmakla cumhuriyetin üçüncü batı eğitimli nesliyiz. Yüksek öğrenime kadar Osmanlıca belası yakamazı bırakmadı.

Bülent Ecevit bizim için öz Türkçe modasında örnek olmasaydı belki yazılarımızı Osmanlıcadan dolayı anlamakta zorluk çekecektiniz. Bilhassa yüksek öğrenim Osmanlıca ağırlıklıydı.
Çok iyi hatırlıyorum 1950 yıllarında Türkiye’nin nüfusu 25 milyon civarında seyrediyordu. Fazla artış olmuyordu o yıllarda. Belki düşük nüfusun oransal yansıması ancak bu kadardı.
Biz okulda öğretmenlerden dayak yemeyi kanıksamıştık. Dayak yememe diye bir alternatif aklımızdan geçmiyordu. Zaten Osmanlı mezarlığının uysal sakinleri olan büyüklerimiz(!) bizi okula verirken, medreselere verdikleri gibi ”eti sizin kemiği bizim” diye bizi okula teslim ediyordu.

İslamî eğitim sistemlerinde yüksek tahsili bitiren bir insan ancak çağımızın ilkokulu mezunu seviyesinde eğitimliymiş. Arapça dediğimiz Tanrının dili söz konusu olunca fazla bilgiye gerek kalmıyormuş!

Dikkat ederseniz dinin kurucuları okuma yazmasız oldukları halde  derin ilim sahibi olarak tanıtılıyorlar.
Çocukluğumda din adamlarına verilen değerin normalin üstünde olduğunu fark edebiliyordum. Külahlı-sarıklı cemaat köleleri her zaman bize “ latince okuyanların kıymeti yok, din adamı olmak için Kavman Şeyhinin dergahında okuyun, bir melleye hürmet edilir ama öğretmene kimse hürmet etmez” diye tavsiyelerde bulunurlardı.
O zaman çağdaş olanlara “münevverler” derlerdi. Münevverler gericiliğe eğilimli değildi. Onlar zaten cumhuriyeti desteklemişlerdi. Dedem ve babam dindar olduğu halde her zaman” biz şeyhlerden ve seyitlerden çok çektik” derlerdi. Ben bu şekilde yönleniyordum.

Evdeki tavsiyeler okuldan daha etkili oluyordu.
Kavman’lı Şeyh Hadi Oxî’de kalıyordu. Kendisi aslen Liceliydi. Devletle iyi anlaşıyordu, o yüzden faaliyeti çok yoğundu. Evi Dep’in girişindeydi, tek bir evdi. Başka evler yoktu.

Daha sonra tam karşısında Ortaokul yapıldı. Ortaokulun inşasında çoluk çocuk her kes çalışıyordu. Ben iki santimlik boyumla hemen hemen her gün okulun inşaatında çalışıyordum. İnsanlar bayram havası içinde çalışıyordu. Devletin tek kuruş parası harcanmadı, her şeyi halk karşıladı.
Ama okul inşaatının tam karşısındaki şeyhin evi okullardan daha canlıydı. Kuran okuyanlar, islam dinini öğrenenler, torbalarında tavuk, ellerinde bakraçlarla  yoğurt götürenler, son model eşeğin üstünde çuvalın içinde kafası görünen kuzu başları ile şeyhin evine hediye götürenler…

Giris çıkış trafiği gayet yoğundu…
O yıllarda Kore savaşı patlak vermişti. Amerika’ya yağcılık yapmak için asker gönderilmişti Kore’ye. Nazimiyeli Şair Çavuş Kore’den dönmüştü.

Şair abimiz çok gözakçıktı. Şeyhin zengin sofrasına konmak için çarşıda Müminlerin içinde “Şeyhimizi Kore’de Dündül’ün üstünde yeşil bir cübbe, elinde kılıcı Allah Allah! diye gavurun üzerine üzerine gidiyordu, aha bu iki gözümle gördüm!” demiş.

Sofikler bu durumu Şeyhe ulaştırmışlar. Şeyh “ eğer o beni Kore’de gözleriyle görmüşse O amel-i salihtir onu çağırın buraya gelsin” demiş.
Büyüklerimiz her yerde bu konuyu konuşuyordu o sıralarda. Şeyh amaydı, iki gözü de görmüyordu, ama Şair Çavuşun gözleri iyi görüyordu ki, Şeyhi savaşta iki gözü görmeyen kahraman bir şövalye gibi savaştığını görüyordu!

Yani bu çaresiz ama, kurnaz din alimi aynı anda hem kendi evindeydi hem de Kore Savaşındaydı! Belki kedini kendi tekniğiyle ışınlama yoluyla gidiş gelişleri yapıyormuş! Sofik şeyhinin bu üstün meziyetlerini anlatmaz mı artık? Hemen Ali Yildirim’a koşar:
“Ali Beg Ali Beg ben sana demedim mi bizim Şeyh evliyadır.  Şair Çavuş Şeyhimizi Korede dündülün üstünde elinde kılıç, Allah Allah diye gavurun üzerine üzerine gittiğini aha bu iki gözleriyle görmüş! Şair Çavuş Alevidir ne dini var ne de imanı var, o doğru söyler, o bizzat görmüş” demiş.
Ali amca(Ali Yıldırım) başlamış gülmeye. Ali amca için iyi bir konu açılmış. Döner durur bu yalanın nedenlerini yorumlar. “Bu üfürükçüler hiç emek sarf etmeden kahraman olacaklar” diye alaylı alaylı anlatmaya başlamış.

Ali amca yöremizin münevverlerindendir. Ateşli bir Kemalisttir. Gericilerden nefret ettiği için Kemalistlerin tuzağında kalmaktan pek memnun görünüyordu. Osmanlı mekteplerinde okumuş, yeni yazıyı kendi imkânlarıyla öğrenmiş. Henüz hukuk mezunları olmadığı için dava takipçisi olarak mahkemelerde davalara giriyordu.

Ali amca sofike dönerek: “Bak ahmak bunlara inanmayın! Bunlar din adına, Allah adına söylemedikleri yalan yoktur, şeyhine şöyle çok yalan üfürmesin, Allah iki gözünü almış, iki ayaklarını da alır” der.

Sofik koşa koşa Şeyhine gider. Şeyhine olduğu gibi heyecanlı heyecanlı aktarır: Şeyhim o zendık Ali Yıldırım senin için “sahtekarlık yapmasın, Allah iki gözünü almış, iki ayağını da alır” diye aktarır.

Bunun üzerine büyük Kore şövalyesi Şeyh Hadî küplere biner ve derki: “ Git o kafire şöyle, iki parmağımı uzatırsam iki gözü onun avucunun içine düşer!” diye tembih eder.

Sofik hemen yüce şeyhinin mesajını ulaştırmak için Ali amcaya gelir: “ şeyhim dedi ki, benimle uğraşmasın iki parmağımı uzatsam iki gözü çıkar” dedi.

Ali amca bir kahkaha atarak: “Git o ahmaka şöyle o kudreti olsaydı kendi iki gözünü açardı” der.

Şair Çavuş için şeyhin zengin sofrası önemliydi. Zengin bir sofrada Şair Çavuş’un Kore anılarını dinlemek bir başka heyecanlı oluyordu. Söylediği yalanın ödülünü sürekli alıyordu.

Halk sanatçısı melle Cömert’in babası Dersimli fırıncı Hüseyin de Şair Çavuşu sofrada yalnız bırakmıyordu, Şeyhin evine gelirken kendi fırınından tepsi tepsi mis kokulu kuzu fırınlaması getiriyordu. Hüseyin amca Dersim’den gelir gelmez Şeyhle iyi geçinmek için Cömert’i Şeyhin evine kuran öğrenmeye göndermişti, her türlü diplomatik ilişkiler olgunlaşmıştı o süreçte. Dersimli olup Karakoçan’da fırın açmanın da bir bedeli olacaktı elbette…

Bu arada Cömert’in okuduğu Kuran’ın kraatı müzik yeteneğini tetikledi. Müezzin ise Cömert’in o güzel sesini dinlemek için onu kendi yerine minareye çıkarıyordu. Ezan okuduğu zaman biz onun sesini zevkle dinlerdik.

Cömert bizden daha imanlı olduğu için bizimle fazla oynamıyordu, genellikle Kavman Ulemasının sahabeleri olan sofiklerle oturup kalkıyordu o çocuk yaşında. Cömert aklı baliğ olduktan sonra terk-i selat oldu. Devrimciliğe gönlünü kaptırdı. Hala o aşkla yaşıyor. Geçmişte ruhanilerle olan ilişkileri ona çok farklı bir ruh hali kazandırdı. Ruhanilerin ruh hali hala kendisine hakim olduğu için büyüklerle buluşmak üzere Kürdistan’ın kırklar ceminde uçma eğitimi yapıyor.

Posted in BÜTÜN MAKALELER | Leave a Comment »

KÜRDLERİN ULUSAL SİYASETTEN UZAKLAŞMASI TC’DEN YANA TAVIRDIR

Posted by kaniyasor 17 Temmuz 2018

k.y.Kani Yao – 17.07.2018

Kürdlerin Türkiyelilik siyasetini icra etmesi TC sömürgeciliğine meşruiyet kazandırmak anlamına gelir. TC sömürgeciliğini meşrulaştırmak  teslimiyeti onaylamaktır.  Bu onay Kürdlerin TC’nin kapıkulu olması şeklinde sonuç verecektir. Kürdleri TC’ye yem yapan golıkler utansın!

Kürdlerin sırtını Kürdistan’a yüzlerini Ankara’ya çevirmelerinde Kürdlerin payına düşen bir kazanım yoktur ve esaretin kabulü anlamına gelir. Böyle bir siyasal davranışın ne stratejik ve de taktik anlamı olur.

Kürdlerin TC’nin stratejik çıkarları doğrultusunda yönlendirilmesi, baştan beri  TC’nin derin  planı dahilinde ve uzun vadeli olarak gerçekleşti. Diyeceksiniz ki, başta “demokratik birleşik Kürdistan” umudu yaratılarak start verildi TC’ye yem edilmek nereden çıktı?

Bin kere lanet olsun, işte oradan çıktı! Kürdler ne hale geldiler biliyor musunuz? Faşist TC’ye yönlendirilen Kürdler kendi sorunlarını unutup faşist TC’nin muhalefet ve iktidar sorunlarını konuşuyorlar!

Ne zamana kadar Kürdlerin Türkiyenin siyasal koruculuğuna soyunmasına tahammül edelim? Kürdler kendilerini korkuluk gibi TC’ye malzeme yapmasaydılar sorun en doğru biçimde çözülecekti.

Bir zamanlar Yunanistanı korkuluk olarak göstererek ayakta kalmaya çalışan TC, 1970’lerden sonra Kürdleri korkuluk olarak gösterip ırkçı Türkleri siyasette canlı hale getirdiler.

Ne zamana kadar Kürd partileri kendilerini bu şekilde kullandırmaya devam edecekler acaba?

Biz olayı bu açıdan değerlendirmedikçe biz birbirimizin yakasına yapışmaya devam edeceğiz.

TC’nin istediği yürüyüş tarzını ve  TC ile danışıklılığı terk edip sorunu çağdaş anlamda ele alarak dünya insanlığıyla birlikte sorunu bölge güç dengeleri içinde ele alınmalıydı.

Sorunu doğru ele alan tüm arkadaşlarımız ya dışlandılar ya da infaz edildiler. TC Kürdlerin sübjektif yapılanmalarının içinde çok etkin olduğundan dolayı belirsiz infazlar, kaza süsleri ne arasanız var…

TC, Kürdlerde var olan çatışmalı kültürden yararlandı. Yoksa işgalci ve talancı TC  kolay kolay Kürdler arasında düşmanlık tohumlarını ekemezdi.

Her ne hikmetse Kürd siyaset tekeli ne zaman ki, Kürd ulusal sorununu terk edip, Türkiye’nin birliğinden bahsetmeye başladıktan, Kürdlerin kendi kaderlerini belirleme hakkından vazgeçmesinden sonra Türkiye sosyalistleri Kürdlerle dayanışmaya başladılar!

Devletin derin ilişkileri sırıtıyor, bunu objektiflerimizle görebiliyoruz. Bu durumlar siyasal kelime oyunlarıyla örtülecek gibi değil.

Doğru tavır faşist sistemi tanımamaktır. Muhalefeti iktidar kadar ırkçı olan sistemlerde çağdaş insanlar, taraflardan birini tercih etmezler.

CHP ve MHP’in başına atanan müdürler Ergenekon yapısıyla koalisyon kurarak yeni bir aşamaya gelen Ak Pari iktidarını desteklemeyi amaçlamaktadırlar.

Demokrasi showları göstermeliktir. Türkiye kimsenin konuşamayacağı bir faşist sisteme kavuşturmak temel hedefleridir.

Bu uyurgezer toplumda demokratlar bulunmaz. Muhalefet ve iktidar partisi TC derin yapısının projesine göre hareket ederler. Ak Parti, ekseriyeti Sünnî İslam gericiliği taraftarı olan toplumun desteğini almaya müsait bir partidir. Ergenekon yapılanmasının aynı yönteme devam ederek TC’nin stratejik hedefi için kamuoyu oluşturdu.

Bu durum TC faşist diktatörlüğüne tırmanma planı gereğidir. İktidar ve muhalefet ilikisi ve çelişkisi iyi ile kötü arasındaki tercih değil, iki faşist eğilim arasındaki diktatörlüğe tırmanma gayrtidir. Bir tarafı Selanik sevdalı, diğer taraf Mekke çöl karanlığı sevdalıdır. Hangi taraf kazanırsa kazansın biz işbirlikçi unsurların yüzünden birz kaybederiz.

Siyaset üzerinden Türklük/Türkiyelillik aşısı yemiş unsurların TC’nin paralelinde Kürd ulusal sorununa tavır alması tesadüf değildir, projeli bir olaydır.

Kürdlerin geneli İslam üzerinden kendine ihanete eğilimliyken, Selanik dini üzerinden ihanet yarışına katılım TSK Genel Kurmayının merdiven altı başarısıdır.

Muhalefeti iktidarı kadar tehlikeli bir Türkiye vardır karşımızda. Seçim sonucu  Faşist TC sistemine işlerlik kazandırmak için sunulan bir dopingdir. Muhalefet unsurlarının iktidarlaşması mevcut AKP iktidarından daha az tahribat yaratmaz.

TC faşist sistemine işlerlik kazandırmak TC ile derin bağlantıları olan parti ve şahısların görevidir. Kürd milletini TC’nin kapıkulu durumuna düşürenlerin vermesi gereken hesapları vardır. İhanetin sevimsiz yüzüne tükürmek her Kürdün görevi olmalıdır diye düşünüyoruz.

Köleci toplum geleneğinin devam ettiği, din ve siyaset manyağı olmuş geri toplumlarda her kes kendi necasetinden yarattığı kendi putunun/tabusunun tetikçisidir.

Rabbim bu müşriklere akıl fikir versin, kendi kötülüklerinden ve kendi elleriyle inşa ettikleri kendi savaş cehenneminden korusun.

Posted in BÜTÜN MAKALELER | Leave a Comment »

CEPÇİ RECEP REZALETİ KEMALİST REZALETİN DEVAMIDIR

Posted by kaniyasor 10 Temmuz 2018

k.y.Kani Yado – 10.07.2018

TC Başbuğu Cepçi Recep, bundan sonra  Başkan Recep olarak adlandırılacak. Kemalizm’e yeşil gömlek giydirerek kendi sistemine ilk adımını attı.

Türkiye, Kürdüyle Türküyle, sağıyla, soluyla ve her cins zerzevatıyla tek tanrılı siyasete alıştırılmış durumda olduğu için Başkanlık Sistemine geçişte zorlanmayacağı her haliyle belli oluyor.

Yüzyıllarca talancı Osmanlı düzenine hasret kalan  Müslüman Türkiye toplumu nihayet kendine uygun Başkanlık Sistemi’ne kavuştu. Tabucu toplum tarafından ilâhlaştırılan Cepçi Recep Tayyip, toplumun başında çoban olmakta hiç zorlanmayacaktır.

TC, daha önce Kürdleri de tekçiliğe alıştırmış, tek tanrılı siyasetin müridi haline getirmiştir. Kürdlerin bu halleriyle Cepçi Recep’in tekçi anlayışına itiraz etmeleri gülünç olmaz mı?

Şirkler coğrafyası dediğimiz coğrafyamız, çöl zihniyetiyle yaşamayı inançsal bir zorunluluk olarak kanıksadığı için tek tanrılı siyasetlerin şabanizmine veya başkanlık sistemine yabancı değildir.

İradeleri taptıkları kendi tabu/şirkleri tarafından ellerinden alınan böyle toplumlarda diktatörlere esir düşmek her zaman olanaklıdır. Yani bunun koşulları her zaman vardır.

Nihayet çöl vahşetinden ilham alan Recep Tayyip Ümmeti küfür nizamı saydığı Kemalist Şabanizmine yeşil gömlek giydirdi!

Kemalist Şabanizmi çöl rengiyle aktif hale getiren Cepçi Recep askeri sistemlerde ve faşist parti ve örgütlerde görüldüğü gibi emir ve talimat usulüyle meclis üyelerini, adalet ve idarî kurumlarını ve medya gücünü kendi denetimine alarak Osmanlı padişahı unvanına kavuştu.

Tam zırtoca bir başkanlık!

Bundan sonra çanak yalayıcısı medya kalemleri de tek tanrılı siyaset gereği tek tip düşünecek, tek bayraklı olacak, tek vatan cephesi olacak. Atatürk denen babaları da bunu istiyordu.

Ak Parti Devleti’nin kemik artıkları peşinde olan muhafazakâr kesim emir ve talimatla hareket edecekler. Vicdanı hür kesim tamamıyla halk ile bağı kopacaktır.

Kemalizm tarafından Kürdlerden ve Türklerden Şaban’laştırılan insanların komedi alanında yarattıkları zenginliği inkar etmeyeceğiz. Gıdasını derin devletten alan Şabanizm,  toplumu sağa yatırmak için solda, toplumu sola yatırmak için sağda cambazlık yaptı.

Öyle cambazlıklar yaptı ki,  Osmanlı şeriat Mezarlığı sakinleri olan Türkleri, Kürtleri ve her kesi kendine benzetti. Yalnız insanları mı? Hayır, her şeyi kendi rengine boyadılar. İnsanlar Şabanca bakar, Şabanca düşünür Şabanca icra eder. Kendilerine benzetilen derin Kürd şabanlar Cepçi Recep ile anlaşarak bizim Selo’yu da rehin aldırmadılar mı? Yani tam Aziz Nesin’lik komedi konular!

Çöl vahşet inancının bir yaşam tarzı olarak kanıksandığı koşullarda, Şirkler ve halk gericilerden yana olur. Bu ortamda çağdaş azınlık belirleyici olamaz. Bu güne kadar Kemalist ordu silahın gücüyle bu üfürükçüleri etkisiz hale getirmişti.

Kemalist ordu şimdi üfürükçülerle ittifak yapmış durumdadır. Denge bozuldu. Selahattin Demirtaş halk tarafından sevildiği için telaşa düşen TC derin devleti, derin Kürdlerden icazet alarak Başkan Selo’yu rehin aldığı her haliyle belli oldu!

Sonuna kadar Başkan Selo’nun yanında olacağız. Derin Kürdler tarafından eş başkanlıktan azledildiği zaman da yanındaydık ve yanında olduğumuzu gördükleri için geri adım atmışlardı…

Türkiye’de 24 Haziran Başkanlık Seçimi’nin sonucunu mahalle üfürükçüleri belirledi. Türk toplumu bu sonucu devlet vesayetinden kurtulduğu nedeniyle değil, dincilerin, cincilerin zaferi olarak kutluyor.

Gerici Alicilerin karşıtlığında geliştirilen gerici Sünnî çoğunluğun iktidarı demokratik zafer olarak kendini tanıtsa da, demokratik görünme esprisi dinci bir toplumun tilki hilesidir.

Müslüman Alici gericilerde ve Sünnî gericilerde tek adam yönetim zihniyeti bilinçaltında yerleşik olduğu Türk ve Kürt parti ve örgütlerinin “tek Tanrılı siyasete eğilimli olduklarından belli oluyor” desek yanılmayız.. “

Mitolojilerde tek Tanrının emri olmadan bir yaprak bile kımıldanmaz, yağmur taneleri meleklerle Allah deyu deyu yere indirildiği masalı toplumun ekseriyetinde kanıksanmıştır.

Yahudilikten kopamayan Müslüman toplumlar kurtuluşu Hızır’da, Ali’de, Yezit’te, Osman’da arar. Bu yüzden TC devleti zora düştüğünde onların tepesine Hızır’ın Yahudî çamurundan yaratılan çamurdan adamları atar. Liderlere tapma, tek adam yönetimlerinin kolaylıkla toplumun kafasına geçirilmesinin nedeni bu gerici anlayışlardadır.

Her bebek bu gerici anlayışa sahip annelerin kucağında  ve Mekke develerine  sevdalı deveci babaların komutasında büyür. Bu koşullarda Tanrının yarattığı cücüğünü bile bu gericilere kaptıran bebek nasıl aklıselim bir insan olur?

TC, Türklerin kafasına tek adam despotizmini geçirdiği gibi, Kürdlerin de kafasına tek adam despotizmini geçirdi.

Her toplum layık olduğu yönetim sistemiyle yönetilir, kimseye erdem aşısı yapılamaz! İnsanlık erdemleri olgunlaşmamış toplumlarda,  demokratik yaşam tarzı gelişmez.

Türkiye’nin cepçi diktatörü Recep Tayyip Erdoğan’ın iddiasının aksine, TC siyasetinde vesayet kalkmadı, vesayet iyice pekişti.

Diktatör Recep Tayyip Kemalizm’in temel gücü olan vesayetçi Genel Kurmaydan teslim aldığı devletin Kozmik dosyalarını inceledi, neden kendi ümmetine bu rezaleti anlatmıyor?

Posted in BÜTÜN MAKALELER | Leave a Comment »

HERKES FAŞİST TC DEĞİRMENİNE SU TAŞIYOR

Posted by kaniyasor 5 Temmuz 2018

k.y.Kani Yado – 05.07.2018:

Bu konuda tarihin şahidi olmak ciddi bir sorumluluğu gerektiriyor. Bütün oyunlar Kürdleri kapıkulu yapmak için oynanıyordu. Devletin derin sırlarını öğrenmek için Genelkurmay’ın kozmik odalarına girmeye gerek yok. Onların çalışma şekli her şeyi anlatıyor.

TC derin yapısının 1960 yıllarından itibaren azınlıktaki Alevileri sola, Türkiye’de çoğunlukta olan Sünnileri sağa yönlendirip Sünni çoğunluğu faşist cepheye çekme faaliyetleri en ücra köşelere kadar uygulandı. O dönemin genç dinamikleri olarak bu duruma şahit olduk. (Sonuç: AKP Sünni faşist devleti inşa edildi.)

Bu durumda karşıtlar birbirini geliştirdi. Alevi düşmanlığından koskoca  Sünnî faşist devletin temelleri atıldı. TC derin yapısı tüm Türkiye’de Alevileri yapay solculuğa veya İslamiyetin en gerici şeriatçı Şiîliğe, Sünnileri sağ üfürkçü dinci/cinci düşünceye yönlendirmek için ciddi bir çalışmanın içine girdi.

TC’nin istihbarat unsurları etkili Sünnîlere elçi gönderdi ve Alevilerin yanında olmamak şartıyla devletin yaşam boyu kolaylık sağlayacağını söylediler. Aynı unsurların Alevilere yaptıkları teklif ise nasyonal sol nitelikte! “Mustafa Kemalin aslan devrimcileri” diye sırtlarını sıvamışlardı. İşte bu şekilde çıramızı söndürdüler!

Mazlum Doğan, faşist TC Kürdü olmayı ret ettiği ve bu oyuna girmediği için ölüme yönlendirildi. Yakalatılıp cezaevinde canını aldılar. Delil Doğan ise dağlarda yanlızlığa terkedilerek TC’nin ağzına atıldı.

Uğur Mumcu, devlet sırları kapsamındaki faaliyetleri deşifre ettiği için öldürüldü. Şimdi bu canalıcı önemli konuları hala da konuşmayacaksak ne zaman konuşacağız?

TC derin yapısının çalışması sonuç vermeye başlayınca yavaş yavaş insanlar devletin istediği yerlerde olmaya başladılar. TC devleti terörizm ayıbını Kürdlerin boynuna geçirmeye çalışırken TC’nin beklentileri bir şekilde yerine getiriliyordu.

Çoğunluktaki Sünniler sağa, azınlıktaki Aleviler solak Aliciliğe! Bu durum devletin çaba harcayıp ulaştığı sonuçtu.

Dönemin ilerici arkadaşlarımıza, özellikle Deniz Gezmiş’e, Mahir Çayan’a, İbrahim kaypakkaya’ya duyulan sevgi gittikçe Alavilerin tekelinde kalırken, insan ihtirasıyla karartılan devrimlerin imajı gittikçe zedeleniyordu.

Kişilik ve kimlik sorunu yaşayan köylü gençliğin şehir ve kasabalara paraşütle iniş yapmalarıyla sosyalist dünya görüşü dejenere  edilerek Polpot rejimini aratmayan ilişkilere neden oluyordu. Böylece devrimin imajı darbe üzerine darbe alarak hızla marijinalleşiyordu.

Devletin suç ortağı olmayan tüm arkadaşlarımız bu konuda hassas olmaları gerekiyordu.

Kimse Alici-Şiî gericiliğini TC faşizmine karşı bir güç olduğunu sanmamalı. Alevilik kisvesi altında faaliyet gösteren Alici Şiiler insanlık erdemlerini Araplaştırarak Aleviliği tanınmaz hale getrdiler. Böylece devlet, toplumsal dokuları da tahrip etmeyi başardı.

TC devletinin büyük gayretleriyle yarım Yüzyılda Kürdleri adım adım Türkiyelilik siyasetine yönlendirerek kendi kaderini tayın hakkından vazgeçerek belirsiz bir gidişata kaydı.

Devletin Özel Savaş birimlerinin derin Kürdlerle ilişki trafiği mutlaka topluma anlatılmalıdır.

Kuzey Kurdistan toplumunu tek adam üzerinden Kürdleri yönlendirme projesi dediğimiz  tekçilik siyaseti TC’nin projesiydi. Böylece TC’nin tekçilik üzerinden Kürdleri kontrol altına alması kolaylaştı.

TC gerektiği zaman Kurdleri harekete geçiriyor, istediği zaman derin uykuya yatırıyordu.

Örneğin, TC hendekleri Kurdlere kazdırarak AKP’yi güçlendirmesi dünyanın dikkatinden kaçmadı.

Böylece Kurdler bir gol daha yerken, Kurdistan’ın bağımsızlığını engellemek için son golü yemeye hazıranıyor.

Kürdleri TC Kemalist Sistemine entegre etme siyasal faaliyetinin içinde solda yetiştirilmiş geniş yapı mevcuttur.

Perinçek, Yalçın Küçük ve ilişkide oldukları diger unsurlar devlet görevlisi olmadıklarını hiç bir zaman söylemediler.

Uğur Mumcu’nun neden devlet tarafından öldürüldüğünü bilmemek mümkün değildi artık.

Mahir Çayan ve arkadaşlarını Kızıldereye götürüp imha ettirenler devlet unsurlarıydı. Bunlar aynı zamanda 70 yıllarının bir çok liderleriyle dirsek temasları içideydiler.

Devlet siyasal dinamizmi darbe gerekçesi yapmak için yönlendirdiğini sonra öğrendik. TSK Genel Kurmayı bünyesinde solcu ve ülkücü kadrolar yetiştirip piyasaya saldıklarını gördük.

1970 yıllarının başından itibaren TC tüm sol ve sağ örgütlerin başına kendi adamlarını kolaylıkla atayabiliyordu. Köyden şehre giden köylü gençleri kimlik peşindeydi. İlk elden kiminle tanışsaydılar onun örgütüne geçerlerdi. Böylece hastalıklı köylü gençliğin kendilerini sol veya sağ kimlikle ifade etmeleri kolaylaşıyordu.

Yağız delikanlıların ağzı artık laf edebiliyordu. Kimse onları durduramaz artık…Biz Kürd olduğumuz için devlet bize farklı bakıyordu, bizim solcu veya sağcı Türk arkadaşlarımız da bize iyi bakmıyorlardı. Kürdistan kelimesini kullanmak öyle kolay değildi, taki TC kendisi kendi Kürdçülerini örgütleyene kadar…

Belengaz Kürdler Arap çöl barbarına inanıp asaletlerini unutmakla karşı karşıya gelmişlerdi. TC’nin binbir oyunu içinde kendimizi korumamız mümkün değildi.

Beynimizde Mekke-Arap karakolları yetmezmiş gibi, TC Kemalist karakolları inşa ediliyordu, farkında bile olamıyorduk. Türk nazizmi diyebileceğimiz Kemalist ukalalığın zehirli fikirleri, Kürd erdemlerini bu koşullarda kolaylıkla kemirip yok ediyordu.

Kemalist nasyonal sosyalistliğe devrimci solculuk da eklenince biz kendimizi 7. Katta görürken kendi sonumuzu hazırladığımızı fark edemiyorduk. TC’nin dizayn ettiği ortamda zeki Kürd çocuklarından kurtuluyordu.

Devlet karşımıza İslamcıları çıkardıkça biz Kemalizmin kucağına atlıyorduk. Biz ya öldük, ya etkisizleştik. Faşistlerin, dinci ve cincilerin  geri zekâlı çocukları en iyi okullarda okurken, bizim sicilimiz bozulduğu için elimiz kolumuz bağlanıyordu.

Şimdi de okuyan Kürd gençlerini çeşitli derin ilişklerle deşifre ettirip okumaları engelleniyor.

Posted in BÜTÜN MAKALELER | Leave a Comment »