kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

ÖZGÜRLÜK ALINMAZ VERİLMEZ, ANCAK YAŞANIR

Posted by kaniyasor 10 Eylül 2011

Toplumda bazı erdemler vardır, onu ithal etmek mümkün değildir. Barış, demokrasi ve özgürlük, verilmez, alınmaz, ancak yaşanır. özgürlüğüne kavuşmamış KURD toplumu gibi toplumların durumunu “özgürlükleri gasp edilmiş toplumlar“ şeklinde siyasal  bir yaklaşım sergilenebilir ancak bilimsel değildir. Özgürlük kullanılabilir olgunlukta ise özgür yaşam söz konusu olabilir.

 İradesiz yaşamayı geleneksel olarak sürdüren toplumların özgürlük talebi olamaz. Siyasetin tozu ve dumanı içindeki sloganlar belirleyici olmadığı gibi, özgürlük taleplerini yoğunlaştırmaz. Siyasal fanatizmin kendisi sürekli bir yaşam biçimi değildir, denge dinamizmidir. Bu dengenin geçici olması dinamizmin de geçici olması demektir.

 Bazen suni dengeler oluşturularak slogandan ibaret olan talepler ortaya çıkabilir. Mesela politik kadro şişirmelerinden dolayı işten çıkarmalara karşı olan siyasal tepkiler hak mücadelesi kapsamında değildir. Bilinen haksızlık ortamının ürünüdür. Bu durumlarda ortaya çıkan mağduriyetlerdeki sonuç elbette istenmez ama ihtirasların büyütülüp beslendiği ortamların ürünüdür.

 Sosyalist Baas rejimleri ve diğer milliyetçi despot idareler imtiyazlı sınıfın güvenliği için yarattığı işbirlikçi paramilitarist güç ve bu ortamdan yararlanan kesimin ortaya çıkardığı işbirlikçi kesim, statükonun bozulmaması için özgürlükler üzerinde büyük bir baskı unsuru olabiliyor.

 Kadro gücüne dayanarak ayakta kalan tüm rejimler, iktidarlar azınlığın hakimiyetini esas alır. Bu mutlu azınlığın çıkarları doğrultusunda toplumsal iradeyi yok sayar. ‘Toplum adına iradeyi devlet veya lider en iyi şekilde kullanabilir’ şeklinde ikna tuzaklarında teorik dayatma sağlanır. Kürt toplumunun kendi iradesini öne çıkarmaması için her türlü önlemlerin alındığını görüyoruz. KURD toplumu kendi kaderini tayin etmesi için iradesini başka bir erke kullandırılmazsa ‘kendi özgürlüğü için kullanabilir’ korkusuyla irade her zaman başka yerlere servis ediliyor.

 Toplum eğer kendi sorunlarının tarafı olmamaya, iradelerinin kendileri vasıtasıyla kullandırılmamaya yönlendirildiğini anlaması halinde nasıl tepki göstereceğini bilmiyoruz ancak kendi iradesine, geleneksel olarak sahip olmadığı zaten biliniyor. “Toplum bilmiyor, toplum ağasına, şeyhine, seyidine, liderine sadıktır, efendileri onlar için her şeyi yapıyor zaten“ gibi siyasal laklaklarla, susturulmuş bir toplumun, imtiyazlı bir azınlığın çıkarlarına uygun bir şekilde hazırlanmıştır.

 Halihazırda Türkiye’deki gerilim, kitle talepleriyle hükümet arasındaki pazarlıklardan, çelişkilerden kaynaklanmıyor. Dünya demokratik güçlerinin dayatmasıyla iktidarın aldığı demokratik değişim misyonuna direnen statükonun mücadelesidir. Kemalist kadro imtiyazlarının ortadan kalkması esnasında KURDler, Kemalist militar ve palamilitar güçler ile Kemalist partilerin yelpazesinde  muhalif olması incelemeye değer bir durumdur.

 Siyasilerin ‘halkların kardeşliği, barış, demokrasi, özgürlük’ gibi sloganlar in ortaya atılması talep değildir. Kendine kardeş olamayan diğer halklar KURD’e kardeş olamaz. Sadece muhalefet etmenin dinamik görüntüsü arasında olanların karavanaya salladıkları sloganlar olarak görülmelidir. Toplumun bu taleplerle ortaya çıkması engellendiği için ne toplumun ne de onun seçimlerle sağladığı vekillerinin iradesinin önü açılmıştır.

 Halk arasında “demokrasi gelse, barış gelse” gibi ifadeler kullanılıyor. Erdemler tohumlanmışsa gelişir. Erdemler ancak yaşanır. İnsanlar kendileriyle barışık ise ikinci kişiyle ve toplumla da barışıktır. O koşullarda barış sağlanır. Kendisiyle barışık olmayan bireyler topluluğu barışa ve demokrasiye yabancıdırlar. Bu kavramlar ancak siyasal slogan olarak anlamsızca telaffuz edilir.

 İstanbul’da bir yakınım Türkiye’nin demokratikleşmesini heyecanla izlemiş olacak ki, bana mesajında “demokrasinin geldiğini ben nasıl anlayacağım?” diye yazmış. Ben ise ” trafik lambalarında kırmızı yandığı zaman insanlar, arabalar duruluyorsa, bilinki demokrasi bey(!)  teşrif etmişlerdir” diye cevap verdim. Başka şekilde ne yazabilirdim ki?

 Toplumda henüz tolerans kültürü gelişmemiş. Aile içinde sorunlar var, mahallede sorunlar var, kasabada sorunlar var. Bu sorunlar karşıtlığın gelenekselleşmiş yaşam biçimine dönmüş. Tüm karşıtlıklar gelin-kaynana çelişkisi gibi uzlaşmazlığa sürüklenmiş. Kendine dost olmayan birey Kürd’ün de dostu olamaz! Barış dostlukla buluşmaktır, dostluklar ise çeşitli erdemlerden beslenir.  Peki nasıl?

 Çocuk dünyaya gelir gelmez, ölmek, öldürmek kavramlarıyla tanışıyor. Çocuk 6 yaşına gelmeden ebeveynler çocuğu kendine benzetiyor. Evrimleşme sürekli kazaya uğruyor. Toplum geleneksel köleci toplum yaşam biçimini inançlarla geçmişten geleceğe aktarıyor. Özgürlük talebi de slogan olmaktan öte değildir. Özgürlük, kullanılma olgunluğundaki taleple gerçekleşebilir. Barış, özgürlük, demokrasi ithal ile evrimini tamamlayamaz. Mutlaka kendi koşullarında kazalara uğramadan gelişmeli ve uygulanabilir olgunluğa kavuşmalıdır.

Yorum bırakın