kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

ELMAYA ARMUT AŞISI YAPILIRSA

Posted by kaniyasor 30 Eylül 2011

Kani Yado – 30.09.2011:

Son yüz yılda insanoğlu bitki, hayvan ve insan denen canlıya aşırı derecede dokundular. Kabak üstüne salatalık aşısı, siyah lale, çeşitli çiçek cinsleri yaratma gibi sonuçlar ortaya çıktı. Kabak salatalığı çok dikkatimi çekti. İlk gördüğümde Türkiye gerçeğini hatırladım. Anadolu’da elmaya armut aşısı yaparak halkların ulusal özelliklerini değiştirdikleri çağrışımını yaptı bende.

Armut elmadan daha fazla mı gerekliydi? Elma daha fazla mitolojideki cenneti hatırlatır insana. Elma ağacının altında iki sevdalı oturmuş, daldaki elmaların güzelliklerini tamamlıyorlar. Armut ağaçlarının altında sadece ayılar boy gösterir. Çünkü armudun en iyisine taliptirler.

Arap aşıcılarından sonra Selçuklular dönemiyle armut aşıcıları toplumu rahat bırakmadılar. Bunun adı toplumsal tekâmül mü? Hayır. Bu düpedüz armutlaşmaktır…

Geriye çalışan bir evrim söz konusu olmadığına göre bu bir talihsizliktir. O zaman Anadolu’yu ve Mezopotamya’yı özünden koparan, özünden uzaklaştıran nedenleri iyi araştırmak gerekiyor.

Anadolu’yu ve Mezopotamya’yı armutlaştırmak insanoğluna ne kazandırdı? Anadolu’yu İslamlaştırmak üzerinden Türkleştirmek, Mezopotamya’da İslâmlaştırma aşıları neye yaradı? Yüce Rabbimize olan inanç yerine Kabelere, betonlara, heykellere sevdalandı insanlar. Yani putperestleştirildi. Anadolu’da ortaya çıkan iradesiz toplum bu geçmişin ürünüdür. Bu gelenekle Türkler’de ve Kurdler’de ve diğer Anadolu halklarında insan kısırlığı başladı. Döl veremedi insanlığa.

İnsanlar Hasan, Hüseyin, Yezit, Ali, Osman, kağan, hakan, Abdullah, Tayyip, Acayip, Abdulcambaz, Mücahit oldular.  İşte size armut cinsleri! Hani elmalarımız?

Son zamanlarda Berivan, Beritan, Hêlîn, Ronî, Ronahî fidanları toprağa kök salmaya başladılar. Suyunu iyi vermeli, zaman gerek, sabırsızlığımızda ürün verecek geleceklere! Yine bahçelerimiz, yine ağaç dalındaki elmalarımız, yine sevdalarımız, aşklarımız olacak.

Ne çöl fırtınaları, ne Ortaasya kurtları! Biz bize benzeyeceğiz. Biz kendi sevdalarımızda eseceğiz. Baharlarımızda Newroz, dağlarımızda seyran, özgürlüğümüzde bayram yapılacak.

Sokaklarda elde satır boğa kovalamayan güzel insanlar çoğalmalı artık. Sokaklar kanlı olmamalıdır. Varoşların berduşları nara atmamalı. Sevda ezgilerini söylemeliler hep birlikte. Kana bulanmamış toprakta çocuklara ağaçlar, gül ve çiçekler içinde çocuk parkları, bahçeleri gerek. Anadolu Anadolu, Metzopotamya Mezopotamya olmalı yeniden.

Zulmün altında, silahların gölgesinde terörün aldatmasında yaşam olmaz. Eğer insan özgür ise insandır. Özgür olmayan insan tabuların tutsağı olur ancak. Satırların, kılıçların, Zülfikarların, sarıkların, cübbe ve kravatlı yobazların karanlığındaki yaşam yarasalar içindir.

Yarasaların gözleri aydınlıkta kamaşır, göremezler gerçeği. Göremezler Yüce rabbimizin aydınlığını. Bu yüzden Zerdüşt’ü terk ettiler, karanlığa gömüldüler. Musa , İsa, Osman, Ali oldular karanlıklarda. Güneş kahrından fokur fokur oldu. Alev matemde kaldı, ışık karanlığın gözlerini kamaştırdı. Yoldan çıkanlar firar ettiler, aydınlıktan kaçtılar, yarasaların kanatlarına yapıştılar, karanlığa yolculuğa çıktılar.

Hala aydınlık gözleri kamaştırıyorsa daha çekeceğimiz var. Ezberler bozulmalı artık. Ezberlenen düşünceye uymayan yeni düşünceler evrimcidir. Korkulmamalıdır yeni düşüncelerden ve yeniliklerden. Eğer yoksa elinde zülfikar, kılıçlar ve silahlar, aydınlıkla donanımlıdırlar.

Eskiden uzaklaşırken insan, zaman yeninin istikametinde yürür. Zamanın, güneşin ve ışığın, alevin, aydınlığın yönü hep ileriyedir. İlericilik sloganda kaldığı zaman bile heyecan verir. Heyecanlar mutlulukların baharıdır.

Pek seyrek olsa da kalıplardan çıkmış, firar etmiş yeni düşüncelerle karşılaştığımızda ürkmemeliyiz. Onlar yenidir ve yenilikçidir. Cemaatin, derneğin, mağaranın, patronun, liderin, generalin, sarıklının, cübbelinin, şeyhin, seyidin, despotun, istismarcının düşüncesine uymuyorsa elimizin tersiyle itmemeliyiz.

Yüreğini, beynini ileriye, yeniye kapatanlar karanlığa gömülürler.  Tükürür insanın yüzüne zaman, insan geri kaldığı an. Bir başımızı kaldırıp bakalım! Türkiye’de neler oluyor?

İlerici sandıklarımız Silivri tımarhanesi kapısında kendi işkencecileri için göz yaşı döküyor, gerici saydıklarımız zamanla yarışıyor. Zamanla koşuya girmiş, zamanı kendi rengine boyamak istiyor. Yani gerilik hem ilerledi hem de ileriyi kendi rengine boyamak istiyor. Ya ilerici sandıklarımız! Binlerce yıllık insan emeği, yüreği, sevdası olan bilgiyi kopyalayıp şablonlar üretiyorlar. Hani katkılar? Neden katkılara, zamanlara, ileriye ve ataklara, sırt çevriliyorlar? Neden ezberlere yapışıp kalıyorlar?

Yorum bırakın