kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

ŞİDDETİN ÇOCUKLARI YA ELİ SİLAHLI YA DA BAŞI KÜLAHLI OLUR

Posted by kaniyasor 6 Kasım 2011

Sorunlu toplumlarının girdikleri çıkmazların en önemli nedenleri şiddet ve yalandır. Geçmiş zamanlarda toplumu tutsak alma amaçlı yalanlar çeşitli şekillerde günümüze ulaştılar. Bazen devlet geleneği, bazen din olarak karşımıza çıkarlar. 21. Yüzyıl insanlığı yalanların neden olduğu çıkmazlar yüzünden sorunlarını çözemez duruma düşüyorlar. 

 Ortadoğu coğrafyasında insan iradelerinin belli erkler tarafından gasp edilmesi çeşitli sonuçlara neden oldu. Kişilik sonunda tedavi edilemez duruma gelen yaralar açtı. Aşağılanmanın çeşitli dini yalanlarla ırk ve inanç üstünlüğü yalanının insanlar üzerinde çok çirkin etkiler yapmıştır.

 Aziz Nesin’in belirttiği gibi, soyadı kanunu çıktığı zaman korkaklar kahraman, soysuzlar soylu, yalancılar doğru, karanlık insanlar ışık, öz be öz Kurd olanlar öztürk, soytarılar asil, fareler kedi, kediler aslan, cahiller evliya soy isimlerini almışlar. Aziz Nesin hoca bu çatlaklara kafa taktığına göre incelemeye değer bir konudur.

 Aşağılık duygusunun insani ne hale getirdiğini psikologlara sormaya gerek yok. Türkiye bu konuda bol malzeme sağlıyor.

 Bilinçaltı boşlukları, uçurumları büyüdükçe yalanların da büyüdüğünü görüyoruz. Bu boşluklar insani şecere arayışına yönlendirir. Soyunu Araplara dayandıranları çok merak etmiştim. Bunda başarılı oldum. Arap erkeklerinde cariye-tecavüz kültürünün cazibesinde bu tercih öne çıkmış!

 Kimliksizliğin ezikliğini hisseden bilgisiz kategorisindekiler kendilerini Horasana dayandırırlar. Bir foterli Seyit amca vardı ülkede. Hep horasandan bahsederdi. Horasan’ı asaletine gerekçe yapardı. Horasan’da Kurdlerin yaşadığını bilmiyordu, yoksa Selanık’te kendine kimlik kolonisi kurardı. Okuma yazması yoktu. Şeyhler gibi yalana sağlam direklerle destek sağlama becerisi yoktu. Muskalarını Arapçaya benzer çizgilerden harfler yaparak kurtarıyordu.

 Bir gün biri seyide  ineğinin bol süt vermesi için muska yazdırdı. Seyit o ihtişamlı foterinin içinde sakladığı kağıdı ve kalemini çıkardı, muska olmaya elverişli bir şekilde kesilmiş kağıdın üstüne Arapça harflerine benzetmeye çalıştığı lalettayin bir şeyler karaladı. Benim ilgimi çekti ve dönüp seyide  ‘’seyidim, benim arapça okumam yazmam var senin yazdığın  muska arapça değil, gavurcadır’’ der demez, seyidim ‘’vay kafir ZENDİK! Sen Allah’ın ayetlerine gavurca diyorsun, senin katlin vaciptir” dedi. Ben hemen boynumu seyidimin önüne uzattım ve “çek zülfikarını ya Ali! İşte kafir boynunu sana uzatmış” dedim. Yanımızda bulunan öğretmen oğlu gülmekten konuşamaz hale gelmişti.

 Her kes pîrim Kemal Kılıçtaroğlu gibi okumalı yazmalı değildi, fakat yalanın, kanın, gaspın, talan ve inkarın üzerinde kurulmuş Türkiye Cumhuriyetini kuran CHP’nin genel başkanıdır. O, yalan söylemek zorundadır. Anadolu yerlilerinin kanı üzerinde kurulmuş sahtekar bir devletin kurucu partisinin genel başkanı olmak öyle kolay değildir.

 Genel seçimlerde Kemal kardeşim, yüzünü Selanik’e çevirdikten sonra şeceresini de Selanik’e yönlendirirken Nevşehir istasyonuna vardı, ama gözü başımızın belası kerler şehri Kerbela’da kaldı.

 Seyid Rıza da “evladı Kurdüz“ dememiş, “biz evlâdı Kerbelayız, biz evladı resuluz“ demiş. Böyle olunca geride kalan evlatlardan bir şey bekleyebilir misiniz? Sünni Şeyhleri gibi Peygamberin soyundan olmak mümkün mü? Peki bu nasıl bir yalan?

 Elaziz ve Palo yörelerinde bütün Sünni şeyhleri Arap Peygamber soyu plakasıyla dolaşıyorlar. Seyitler de evlâdı resul olduklarını söylediklerine göre bu sahtekarlıkta bir akrabalık var. Sanırım bu soy akrabalığından ziyade yalan akrabalığıdır. Yalanlara inanmak,  inanmak gibi görünmek kadar iğrençtir. Hele ateist olduğunu söyleyenlerin ‘evladi kerbel’a yalanını siyasi propaganda malzemesi yapma sahtekârlığı!

 Bari öyle bir yalana inanın ki değeri olsun! insanlığın belası olan Kerbela’nın kerlerini gidip görün, Kerbela’da yaşıyorlar. Hz. Ali, Hz.Hasan, Hz. Hüseyin isimli camilerde şeriat hükümlerine göre ölüm fermanlarını yazıyorlar.

 Hep düşünüyoruz da, sapmalar hep Arap soyunda mı kendine yol buluyor? Seyit  ‘’Ehl-i Beyt’ten geliyorum’’ diyor. Sünni şeyhi ‘’Peygamber soyundan geliyorum’’  diyor. İkisi de aynı anlamdadır. Yani danışıklı gibi bir karşıtlık yaratmışlar, bu karşıtlıkta piyasa yaratmışlar kendilerine!

 Ne diyelim, rabbimiz onların rızkını bu şekilde vermiş belki! Karşıtlıklarda gelişmişler, soy dilenciliğinde soylu olmuşlar, soylu olamayanları peşlerinde koşturmuşlar!

 Simdi siyasi soylular, siyasi soysuzları peşlerinden koşturmuyorlar mı sanki! Bu farklılık, bu imtiyaz, baş ile gövde gibi değil, ruhani sınıfının bir irade gaspıdır. Sünni ve Şiilerde bu durum can yakıcıdır! Beş para etmez yalanlar için bu kadar meşgul olmak zaman kaybıdır.

 Sünni ve Şii olmak ölümdür, çirkin ölüm! Neden biz, biz olarak kalmadık? Neden Hz. Zerdust’un aşkında alev alev yanmadık? Yüce Rabbimizin adına ne zamana kadar büyük yalanlar söylenecek? Erkek dinlerinin erkek egemenliği ne zamana kadar devam edecek? 

 Kim hangi şablonda kendini ifade ederse etsin, özgür olmak insan olmaktır. Özgür olmak başka bir şey, başka bir heyecan veriyor insana. Sloganlara sığmaz özgürlükte insanlaşmak. Onu yaşayan bilir ancak. Özgür olmak mutluluktur, insan olmaktır,  neşedir, aşktır. İnsanlaşabilenler, yani özgürleşenler bunları hep bir arada yaşar. Onların Ermenilerden,Rumlardan gasp edilmiş arazileri ve evleri yoktur. Onlar, Rabbimizin yarattığı canlıları, insanları katletmezler, çünkü insandırlar. İnsanları öldürmek için bahane bulmazlar. Bahaneler için büyük yalanlar uydurmazlar.

 Bu konuda, bu acılarda anlatılacak çok şeyler var. Hepsini anlatmaya ne takatimiz yeter ne de ömrümüz yeter. Erdemlilerin bağırlarına taş basarak sakladıkları acıları ve onlara ait anıları! Biz katliamları görenlerin heyecanlı, acıklı anlattıklarını dinlerken acılara gömüldük. Bir de o acıları çekenlerden sorun! Onlar ya katledildiler ya da bazıları kurtuldu, kurtulanların çocukları bizimle beraber yaşıyorlar, komşumuzdurlar, hemşerimizdirler ama onların acılı yüreklerini açıp bakamıyoruz içine!

 Acıları duymak yetmiyor. Nedir bunların nedeni? İnsanlar neden öldürdüler, neden öldüler, neden yüz yıllarca üretilen değerler çapullandı, yıkıldı, yakıldı? Şiddetin bahaneleri çoktur. Kimi özgürlük diye fırlıyor meydanlara, kimi siyasetten yeteri kadar nemalanmadığı için feryat ediyor. Biz bu tilki pazarında şiddetin ve savaşların nedenlerini bilebilir miyiz?

 Siyasilerin ihale ile aldıkları bir misyonu vardır. Onlar o siyasi misyonu oynamak zorundadırlar. İnsanın özgürleşmesi siyasal misyonlarla olmaz. Şiddetten arınmakla olur. İnsan, kendine saygı duymadan, tüm canlılara, tüm doğaya saygı duymadan,  kendine emek vermeden özgürleşemez. Özgür toplumların ancak özgür ülkeleri olur.

 Türkleri ve Türkiye’yi özgür mü sanıyorsunuz? Wey mala mınê! Özgür ülkelerden dayanakları olduğu halde özgürleşemiyorlar, çünkü şiddetin ürettiği bir toplumdur. Anadolu’da yerli halkların kanları üzerinde, halkların ölümü üzerinde yaşam kurmuşlar! Bu toprak, bu yer, bu gök nasıl işgalciye isyan etmesin!

 Bu cinayetlerin, bu faili meçhullerin, bu insan olamamaların, bu faşizmin nedeni şiddet toplumudur. Yani bizim yaşantımızdır. O zaman bizim yaşantımızın kalitesi nasıldır?

 Bu şiddet toplumunda şiddet, herkesin yaşam biçiminin ismidir. Çocuklar daha dünyaya gelir gelmez kılıçları, Zülfikarları çekip çocukların cücüklerine karşı anlı, şanlı, kanlı, imanlı bir mücahit bir savaşçı gibi saldırıyoruz.

 -Çocuklarımızın cücüklerinin faili meçhul cinayetin azmettiricileri Yahudiler, tetikçiler  Müslümanlardır.

Hayvanların kurban olarak katlinin azmettiricileri Yahudiler, satırcı tetikçiler  Müslüman kasaplardır.

 -Her yıl canlı katliam bayramını kutlamıyor muyuz?

 -19 mayıs, 29 Ekim kurban bayramı değil mi?

 – Doğa ve hayvan katliamına kurban bayramı demiyor muyuz?

 -Terörist ordulara alkış tutmuyor muyuz?

 -Yaşamımız şiddete dayalı olduğuna göre terörist değilsek neyiz?

 -Bu şekilde yaşayan insanlar neden terörist olmasınlar?

 Bu gün yine Kurban Bayramı! Kurban etini çatal ve bıçakla sosyete edasıyla, kibarca, çıtkırıldım bir duruşla, veya külhanbeyce mağrur bir şekilde aslanın avını dişleriyle parçalarcasına  yerken lütfen ne yaptığınızı bir dakika olsa dahi düşünün!

 -O anda etrafınıza bakının. Karşı yamaçlarda ceylan sürüleri, ötede gölete konmak üzere  olan güzel ördekler,  bahçede  kuş sesleri içinde tecavüzcülerin sapık iştahlarında romantik bir atmosfer ve  evin bahçesindeki havuzun başında, bir gün önce canlı olarak bahçede hoplayıp zıplarken  gözlerimizle gördüğümüz ızgaralanmakta olan  kuzunun et kokusu Ermeni katliamında Müslümanların Ermenileri toplu halde yakarken insanın burnuna gelen kokuyu hatırlatıyor!

 -Sokaklarda kovalanan boğaları görün. Boğalar canlarını kurtarmaya çabalarken ve insan katliamından kaçarken, canına saplanan satırları ve satır darbelerini görün!

 -Bu manzarayı seyreden mahalle çocuklarının yüz hatları yavaş yavaş ebeveynlerinin kılıç gibi saldırmaya hazır kahraman suratlarına benzemekte!

 -Bu çocuklar neden terörist olmasınlar ki?

Şiddetin anne ve babaları sizsiniz. Şiddeti üretenler sizsiniz. Her aile bir şiddet okuludur. Her çocuk bu okulun öğrencisidir. Eğittiğiniz çocuklarınız size ’’Şiddet Baba, Şiddet Anne bana şeker al!’’ demezler. ‘’Bana tabanca al’’ derler. Şiddetin öğrencileri sizin çocuklarınızdırlar, sizden öğrendiklerini öğrenci olarak uyguluyorlar. Şiddet nesli, ya sokakta sopalı kabadayı ya eli silahlı, ya da başı külahlı olur.

 Şimdi size soruyorum: Siz kimsiniz?

Yorum bırakın