kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN TEMİNATI DEMOKRATİK ANAYASADIR

Posted by kaniyasor 14 Kasım 2011

Türkiye’de Anayasa ve kanunlar söz konusu olunca devletin dokunulmazlığı ve onun militarist delinmez zırhı akla geliyor. Hükümet sivil anayasayı toplumun taleplerini göz önüne alarak yapmak için çağrı yaptığı halde bu konuda kıpırdama yoktur. Doğru bir kararla Genel Kurmay Başkanlığının bu çağrının dışında tutulması doğru bir yaklaşım olarak anlaşılmalıdır.

 Türk Silahlı Kuvvetleri’nin vesayet döneminin bittiği anlaşılıyor. Toplumun demokratik taleplerle önerilerini sunmamakta acele etmemesi toplumsal bir felaket olarak anlamaktan önce biat kültürünün iradeyi nasıl felç ettiğini hatırlamalıyız. Toplumun yerinde yönetim yeteneğinin olmayışının nedenlerini daha önceki konularda dile getirdik. Bu durum iradesi çeşitli yalanlarla gasp edilmiş tüm toplumlarda vardır.

 Diktatörlüklerin tabulaştırılması ve tanrısal buyruklarla toplumun korkularla ve korkuluklarla yenik düştükten sonra toplumun kendi demokratik yönetimini belirleme bilincinde olmasını beklemek yanlıştır.

 Kapitalist kalkınma modelinin eski toplumsal biçimlerini tasfiye edip bireyin temel hak ve özgürlüklerini esas alan demokratik uygarlık yaşam biçimi tüm bölgeyi etkisi altına aldı. Bu etki zorunlu olarak değişimi gündemleştirdi. Bu noktada Türkiyeli aydınlara büyük görevler düşüyor. Kürtlerde, Türklerde ve diğer  halklarda demokratik yaşam temayüllerinin zayıflığı göz önünde tutularak toplumun bu konuda duyarlı hale getirilmesi zorunludur.

 Toplumun siyasal taraftarlıkla kinlendirmek, sivriltmek yerine toplumun doğru bilgilendirilmesi gerekiyor. Toplumun sorunların sosyolojik boyutu anlatılmadığı zaman geleneksel karşıtlık bilendikçe bilenir. Bu durumlar Kurdlerin kendi sorunlarının çözümünü de zorluyor. Kurdler verdikleri siyasi mücadelede kişinin temel haklarını çağın gereklerine göre temel almadığı için dünya ile, çağla uyumsuzlaşır ve bir çok acılara neden olur.

 Türkiye toplumu çözülmesi gereken birçok sorunlarını hukuk yoluyla çözme yerine şiddeti veya geleneksel çözüm odakları vasıtasıyla çözmeye çalışıyor. Bunun birçok nedenleri vardır. Devlet toplumun devleti değildir, toplum üstüdür. Hukuk kendi hukuku değildir, askeri darbelerde çıkarılmıştır. Güvenlik, toplumun güvenliği yerine kendi güvenliğini esas alıyor. Kendi dışında bir sınıfın devleti olduğunu pratik bir kavrayışla biliyor. Üst elit sınıf eline silah almaz ama yoksulların çocuklarını savaştırır veya biri birine kırdırır.

 Bu durum insanların Türkiye’de devlet ve vatandaş ilişkilerinde, sınıflar arası ilişkilerde olduğu gibi insanın temel hak ve özgürlükleri eşit olarak hesaba katılmıyor. Bu koşullarda sivil demokratik anayasa ve bu anayasa ile uyumlu yasaları yeniden çıkarılması zorunlu olmaktadır. Bu güne kadar topluma temel haklardan kapsamlı olarak bahsedilmedi. Toplumda daha çok öne çıkan talepler ise hiç de uygar toplumumun taleplerini yansıtmıyordu. Toplum ya Kerbela, ya da Mekke ile uyutuldu.

 İnsanın temel hak ve özgürlüklerinin genel kapsamı yerine ”türbanın özgürlüğü“ ve “cem evlerinin özgürlüğü“ gibi çağımızın ihtiyaçlarının dışında sadece siyasi ağabeylerin tabanı oluşturulmak istendi. Oysa bu talepler genel taleplerin içinde ele alınmalıydı.

 Kişinin özgürlüğü, onuru, haklarını, eşitliğini, cins eşitliğinin teminatını anayasanın güvencesi altına alınmalıdır. Farklılıklar yasal teminat altına alındığı zaman olmaması gerekenlerle olması gerekenleri genel bir çerçevede ele alabiliriz. ırk, din, dil, dini ve politik görüşleri ayırımcılığın nedeni olmayacak şekilde yasal güvenceye kavuşturulması gerekiyor.

 Farklı inanç ve düşünceler devlet baskısı veya mahalle baskısını yaşıyorsa orada yasal güvence yoktur. Bir taraftan Diyanet işleri başkanlığının Türk-Arap-İslam kültür misyonerliği şeklinde çalışırken diğer taraftan farklılıkların yasal teminatından bahsetmek mümkün değildir. Çağdaş uygarlığın esas alınmadığı koşullarda özgür yaşamın kendisi herhalde ahlaka mugayir görülebilir.

 Demokratik ülkelerde olduğu gibi dini kurumlar devletin himayesi veya kontrolünün tercihi yerine laikliğin uygulanması yasaların teminatına alınması gerekiyor. Laiklik anlayışında, dinin devleti yönetmesi ile devletin dini yönetmesi arasında fark yoktur. İnanç ve vicdan insanın kendi dünyasıdır. Düşünce özgürlüğe kavuşturulacağı gibi, bu iç dünyalar da kendi yaşamında kalması ve özgürlüğüne kavuşması gerekiyor. Din ve vicdan bir başkasının kendinin veya bir başkasının ihtiraslarına alet olduğu zaman, vicdan dini ve insanin kendisini terk eder. Din siyasetin dışında kaldığı takdirde özgürleşir, aksi taktirde siyasilerin elinde oyuncak olur.

 Özgürlüklerin sınırları yasalarla belirlemesinden sonra özgürlükleri kültür misyonerlerinin baskısı altında ezilmesi şeklinde sonuçlanmaması için ciddi yasal tedbirlerin alınması gerekiyor. Türkiye toplumu uygar yaşamı içselleştiremediğinden dolayı, geleneksel karşıtlıkların potansiyel tehlikelere dönüşmemesi için ciddi yasal tedbirler alınmalıdır.

 1968 ve sonrası yıllarda toplumsal uyanışın NATO’un aleyhinde gelişmemesi için toplumun dikkati İslami yaşama yoğunlaştırıldı. Din araç olarak kullanılarak ırkçı-Türk-İslamcı siyasal hareketler için potansiyel bir güç yaratılması ön gürüldü. Böylece din fanatikleri yaratıldı. Bu fanatizmin ileride alacağı boyut ve renk bilinmiyor. Bunun için gerekli yasal düzenlenmeler gereklidir. Sanıldığı gibi yerel İslami gericilik toplum için tehlike değildir, tam tersine devlet güdümünde yaratılan organize fanatik hareketler ciddi bir şekilde tehlike olabiliyor. Devletin kendi eliyle yarattığı Ergenekon bu gün devlet gücüyle kontrol altına alınması imkânsızlaştığı için tüm demokratik ülkelerin yardımıyla ancak kontrol altına alınabildi.

 Sivil demokratik anayasa yapıldığı zaman bazı tabular yıkılmak zorundadır. Askerlik mecburiyeti gibi saçma sapan zorunluluklar kaldırılacaktır. Kim davul ve zurna ile çocuklarını yolcu ederse etsin, çocuk reşit ve mümeyyiz olduğuna göre askerlik yapmak veya yapmamak, vicdani ret hakkını kullanıp kullanmamakta özgürdür. Bu özgürlüğün kullanılması için yasal kolaylıklar şarttır.

 Yasalar yapılırken yasaların gerekçeleri topluma anlatılmak zorundadır. Vatan.-namus-Sakarya yalanlarının toplumu getirdiği düzeyin rehabilitasyon olanaklarının sağlanması günümüzün en önemli ihtiyaçlarındandır. Düşünce özgürlüğünün güvencesi, düşüncenin beyan araçları, bilimsel araştırmaların teşviki yasal güvenceye kavuşturulmalıdır.

 Türkiye’de bu konuda çok önemli potansiyeller heder edilmiştir. Yoksul ve zeki gençlerimiz ya okuyamadı ya da devlete egemen olan bazı güçler tarafından kontrollü siyasal hareketlere yönlendirilerek heder edilmiştir. 1970 yıllarından başlamak üzere günümüze kadar çok önemli bir genç potansiyel heder edildi.

 Kurd illerine uygulanan özel politik ve ekonomik program devletin lehine sonuçlanabilir ama insanlık çok şey kaybetti. 1970 yıllarından itibaren devletin derin politikasıyla bir taraftan terör bahanesi yaratıldı, diğer taraftan köylerin ve yaylaların yasaklanması ve yakılması sağlandı. Yoksullaşan toplumun politik kazanımları olmaz ama iskan yerleri bile sağlanmadan sürgünlerin gerçekleşmesinin her türlü olumsuz etkisi kalıcı olacaktır.

 Siyasi sorunlar çözüme ulaşabilir ama bu toplumsal travmaların etkisi yüz yılları alır. “Kurd benden değildir canı çıksın” yaklaşımı dönüp söyleyeni çok kötü vuracaktır.

Sivil anayasanın ilanıyla beraber insanın ve ailenin, toplumun sorunları öne çıkacağı zaman geçmişte yapılan saçmalıklar, yanlışlıklar, düşmanlıkların sonuçları önemli çıkmazlar yaratacaktır. Demokratik sivil anayasa ve hukuk devleti, insanın insanlarla, insanların devletle, devletin toplum ile ilişkileri hukukla belirlenir. Bu durum hukukun

üstünlüğünün esas alınacağı gerçeğini ortaya çıkarır. Halklar kendilerinin dillerini, kültürlerini, inançlarını yasaların teminatı altında gördükleri zaman kendilerini de güvence içinde görürler.

 Devletin eğitim politikası, cemiyetler yasası, medeni kanunun kapsamına giren tüm konuların yeni baştan düzenlenmesi ve yeni sivil anayasaya uyumlu hale getirilmesi gerekiyor. İcraatlarda insan temel hak ve özgürlüklerin esas alınması ve toplumun da kanıksanmış geleneksel devlet-toplum ilişkileri yerine, yeni anayasal ilkelere dayalı olarak yeni yaşam biçimine süratle intibak etmesi zorunluluğuyla karşı karşıyadır.

 Bu intibak için genel bilgilendirme programlarının yanı sıra okullarda insan hakları evrensel bildirgesi ile birlikte yeni sivil anayasanın getirdiği haklar tanıtılmalıdır. Bunun için topluma büyük görevler düşecektir. Kürt toplumunun iradesine göre birlikte anayasal çerçevede yaşama da mutabakat sağlandığı takdirde halklar arasında geçmişteki savaş koşulları yerine halklar arası insan ilişkileri ve insan sevgisi geçecektir.

 Cemiyetler yasasının yeni anayasa ile uyumu sağlanması için bu ölçüler yasal zorunluluklar haline gelecektir. Kurdler ayrı bir devlet yapılanmasına gitseler bile, bu zorunluluklar devam edecektir. Savaş sektörünün politik çıkarlarıyla şekillenen toplum savaşın tahribatlarını iyileştirmek için özel programlarla birlikte yeni koşullara göre yaşamak zorundadır. Bu durum Kurdlerin dışındaki halklar için de söz konusudur. Türkiye’nin başta Kurdler olmak üzere tüm komşuları ile iyi komşuluk ilişkilerini tesis etmek zorundadır.

 Habur Sınır Gümrüğünde karşılaşılan ’’Kurdistana hoş geldiniz’’ yazısı ile Kürdistan bayrağını görmek her Türkü sevindirmelidir. Çünkü uygar toplumlar kendilerine layık gördükleri özgürlük ve bağımsızlık yaşamını başka insanlara da layık görürler. Diktatörlerin zulmü altında bulunan halklar veya başkaların sömürgesi olan halkların durumları insana acı verebilmelidir. Bir toplum kendine yapılmaması gereken muameleleri başkalarına yapılmasını istememeli. Erdemli milletlerin tarifi bu şekilde yapılmaktadır.

Yorum bırakın