kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

KEMALİST FAŞİST DEVLET GİTTİ, ÜFÜRÜKÇÜ FAŞİST DEVLET GELDİ

Posted by kaniyasor 25 Kasım 2011

Her kes kendi ezberinde mutlu kaladursun, biz daha yeni yeni bazı durumları çözebiliyoruz. 1960, 1970 yıllarını birlikte yaşadığımız insanlarla karşılaştığımız zaman o yıllarda anlam veremediğimiz bazı siyasi durumları çözmeye çalışıyoruz. Laik devlet olarak sandığımız Türkiye’de irticai faaliyetler had safhada  yürüyordu. Biz o zaman bu günlerin, ileriye yönelik hazırlıklar olduğunu çözememiştik.

 Tekelci kapitalizm artık kendileri için ideal kişililiklerin oluşması doğrultusunda toplumları yönlendirme yeteneklerine kavuştu. Tekelci kapitalizm sağladığı yüksek karlarda burjuva uygarlığının topluma karşı sorumluluğunu göz önünde tutmaz. Burjuva devrimlerinde hayatini kaybeden milyonları hatırlamaz!

 Dinciler insanin kaderlerinin önceden alınlarına yazıldığına inanırlar. Egemenlerin insanların kişiliğini biçimlendirecek, toplumları istedikleri tarafa yönlendirebilecek kudrete sahip olduklarını gördük.

 Solda da ilginç bir tarzda siyasallaşma gelişiyordu. Ekonomi ve siyasal bilimleri okuyanlar bu ilginçliği fark edebiliyordu. Karl Marks’ı kimse okumazdı ama her kes Marksist olduğunu iddia ediyordu. Lenin’in ismini ezberleyebilenler ise kendi örgütünün arkasına ML taktığı zaman süpermen yani süper devrimci sayılıyordu.

 Geçenlerde 1970 yıllarında tanıştığımız bir arkadaşla sohbet ettik. İlginç anılarını anlattı. Bir devrimcinin eğer konuşmaları arasında “sosyal faşizm” tabiri geçseydi onu iyi bir devrimci olarak kabul ederdik diyordu. Kimse Kenan Evren Paşa’nın çalışanı olduğunu bilmiyordu.

 Sonradan öğrendiğimiz kadarıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinin darbe yapma koşullarını yaratmak için her kes bilerek veya bilmeyerek faal çalışmış. Mitinglerde “polis dışarı, asker içeri” diye slogan atanlar, TSK misyonerleri olduklarını inkar etmek için bir çabanın içinde olmuyorlardı. Bazıları “artık asker potinlerini giymeli” diye yazılar yazıyordu. Doğu Perinçek ve Yalçın Küçük hoca komutanlarıyla beraber yargılanıyor. Bunlar hakkında artık fazla bir şey anlatmaya gerek yok.

 Öyle anlaşılıyor ki Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarıyla birlikte hazırladıkları bir plan çerçevesinde hareket etmişler. Başarsaydılar bu günkü hükümet olmayacaktı. Bunun yerine 12 Eylülcü paşalar olacaktı, tabi sivil giyimli olacaklardı. Yalçın Küçük Milli Eğitim Bakanı, Doğu Perinçek dışişleri bakanı olacaktı. Kurd arkadaşlarına ne taahhütlerde bulunduklarını bilmiyorum.

 Bu kadro iktidar olsaydı Pol Pot yönetiminde olduğu gibi okur yazar olan her kesi hedef alırlardı. “Bijî diktatörlük” demeyen Kurdler soykırımdan geçirilecekti. Bu sivil-asker kadroların kaybetmesiyle üfürükçüler NATO’nun desteğiyle iktidar garantisi aldılar.

Gördüğünüz gibi toplum iki ucu mok bir değneğe muhtaç edilmiş. Ya Ergenekoncu olacaksın, ya da üfürükçü olacaksın, başka seçenek yok! Başka seçeneği benimseyen bir Kurd veya Türk, zırtokların tehdidi altında yaşar. Koşullar elverdiği zaman infaz ediyorlardı.

 Türkiye bu duruma nasıl geldi?

 Devrimsel niyetleri olmayan hiç bir insan bu durumu tahlil etme gereği duymaz. Esas aldığı şiddete dayalı yaşam biçiminde olayları değerlendirir. Aşiretinde, şehrinde, kasabasında, mahallesinde aile içinde şiddete dayalı bir yaşam tarzı!

1970 yıllarının başından itibaren izlediğimiz kadarıyla Türk Silahlı Kuvvetleri yoğun siyasal çalışmaların içinde sağı, solu, sendikaları, siyasi partileri istediği şekilde bir biçim vererek istediği şekilde yönlendirdiğidir. 1971 ordu müdahalesine karşı Bülent Ecevit cesur çıkışlar yaptı.

 CHP’nin sahibi  Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve genel başkanı İsmet İnönü Paşa kendine o kadar emindi ki bir sivilin kongrede genel başkanlığa aday olup kazanacağına bir ihtimal vermiyordu. Kongrede genel başkan adayı olan Ecevit delegelerden yeterli oy alıp genel başkan seçilince ismet İnönü tepki göstererek CHP’den istifa etti.

 Türkiye, GLADİO’nun güvendiği Necmettin Erbakan, Süleyman Demirel, Alpaslan Türkeş’in kuşatması altındaydı. Ecevit’in sivil halk hareketinin temsilcisi olarak ortaya çıkacağını kimse hesap etmemişti. Ecevit’in toplumun umudu olması Orduyu telaşlandırıyordu, sol örgütleri sürekli bu harekete karşı kışkırtıyordu.

 Türk Silahli Kuvvetlerin gizli kadroları Türkiye’nin her tarafında çatışmalar yaratıp istikrarsızlık yaratıyordu. O sıralarda İncirlik’te görevli Genel Kurmay’ın CİA ile ilişkilerden sorumlu subaylarda yoğun bir hareketlilik gözleniyordu. Valiler sahte isimlerle kendilerini tanıtan bu subayların karşısında ‘hazırolda’ duruyorlardı. Alevilerin yoğun olarak yaşadığı yerlerde çatışmalar yaratılıp Alevilerin karşıtlığında bir Sünni çoğunluk yaratılmak isteniyordu.

 Biz neler olup bittiğini çözmeye çalışıyorduk. Yanı başınızda aniden bir silah patlıyordu, biri yere yığılıyordu. O gün konuştuğunuz, birlikte gülüştüğünüz insan ertesi gün vuruluyordu ve sadece anısı kalıyordu. Her gün onlarca insan ölüyordu. Biz çok tedirgin oluyorduk.

Toplumun içinde dolaşan birileri sağlıklı düşünmeyi engelliyordu. 1980 yılına yaklaşıldıkça sivil toplumun aleyhine, ordunun lehine siyasal dengenin bozulduğu anlaşılıyordu.

 Türk Silahlı Kuvvetleri her siyasal hareketin kendi lehinde olabilecek şekilde yönlendirmesini başarabiliyordu. TSK’nin sivil siyasal kadro çalışanı şeklinde çalışan bazı sol grupların liderleri diğer Kurd ve Türk örgütlerle bağlantılar kurarak Türkiye’nin derin devletinin lehinde yönlenmesini sağlıyorlardı.

 Bu konuyu sadece özetledik. İslam ülkelerinin yalancılara, diktatörlere karşı ayaklandığı sırada, Türkiye’de üfürükçülerin iktidarlaşması ve devletleşmesi sağlandı.İleride Ortadoğu nasıl bir şekil alır bilemiyoruz. Köleci toplum geleneksel yaşamı olarak günümüze kadar muhafazakar ilslam fanatikleri uzun vadeli bir devletleşme plan çerçevesinde iktidar yapıldıkları netleşti.

 Belki Kemalist robotlardan kurtulmak için başka seçenek yoktu. Türkiye’nin en rizikolu dönemlerinde dağılmaması için Kurdler Türkiye’ye karşı savaştırılıp Türkiye’nin birliği sağlandığı da netleşti. Türkiye’de bu Kurd savaşı boyunca sağdan sola ve her halktan insanlar Türk milliyetçiliğinde bilendi. Türk solu ise milliyetçilik anlamında ulusalcılığı geliştirdi. Milliyetçi sol, milliyetçi sağ ve tüm Anadolu halkları Kurdlere karşı pozisyon aldı.

 Kurdler yeteri kadar asker vuramadıkları zaman Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları bir şekilde gerillalara haber uçurtup askerlerini Bingöl’de vuku bulan cinayette olduğu gibi Şemdin Sakık’ın komutasındaki gerilla birliğine kendi 33 askerini vurdurttu. Asker cesetlerinin altında kalıp ölmeyen bir asker hala yaşıyor. Devlet o askere sahip çıkmadı ve ifadesini almadı. Hümanist insanlar kendi aralarında para toplayarak tekerlekli sandalye aldılar.

 Bu kadar maceradan sonra bu günkü üfürükçü hükümet ve devlete sahip olmak için miydi? Bu güne gelmek için mi Kurdler kullanıldılar? Solcular üfürükçü bir Türkiye sahibi olmak için mi askeri yönetimi davet ettiler? Her kes yarattığı sonuçtan memnun olduğuna göre sonunda kaderine de razı olacaklardır.

 Peşin yargılı olmamak gerekiyor. Her kes kendi partisine puan kazandırmak için Kemal Kılıçdaroğlu’ya ölçüsüz saldırıyor. Kemal Kılıçdaroğlu belki Ecevit’i temsil ederek bu günkü misyona soyundu. Okul yıllarında samimi arkadaşlığımızın ötesinde ağırbaşlı bir insan olarak tanıdım.

 Okuldaki duruşuna her kes hayranlık duyuyordu. Onun bireysel uslubu ve davranış biçimleri ile CHP içindeki tavrı çok farklı. Sanrım CHP’nin lumpen seviyesine kendini uyduruyor. Ona karşı eleştiri dozunu ayarlayamayanların yaklaşımı insanın zoruna gidiyor. Kemal Türkiye’ye göre değil, ben onun yerinde olsaydım tilki pazarına girmezdim.

 

 

Yorum bırakın