kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

OSMANLI MEZARLIĞI

Posted by kaniyasor 11 Aralık 2011

1961 Askeri Anayasadan sonra Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından joker olarak yerleştirilen Süleyman Demirel üzerine düşeni yapmaktan geri kalmamıştır. Sol ve sağ radikal gruplar darbenin koşullarını yaratırken sivil siyaset için çaba harcayan Bülent Ecevit etkisizleştirilmiştir. Bülent Ecevit’in General İsmet İnönü’den kaptığı CHP’yi Türk Silahlı Kuvvetleri geri alarak kendi piyonlarına geri teslim etti.

 12 Eylül 1980’den itibaren Türkiye’nin durumuna bir göz atalım. Darbe öncesinde darbenin koşullarını yaratan sol ve ülkücü siyasal aktörler 12 Eylül darbesiyle darbelenir. Türk Silahlı Kuvvetleri kendi askeri anayasalarını halka onaylatarak uzun vadeli olarak Türkiye üzerinde vesayetini pekiştirdi. “Siyaset, komünistlik, faşistlik ve yobazlık benden sorulur“ dercesine ilgili tüm siyasileri tutukladı.

 12Eylül askeri anayasa ile kendini güvenceye alan Türk Silahlı Kuvvetleri 1983 yılında Orgeneral Turgut Sunalp’ın liderliğinde MDP’yi kurarak bir sivil görünümlü iktidar denemesini yaptıysa da onun karşısında sivil toplumun kurduğu liberal Anavatan Partisi yüksek oy alarak generallerin partisinin iktidar olmasını engelledi.

 Sivillerin bu hareketi Ecevit’in CHP’yi generallerin elinden kapması kadar orduyu incitti. Türk Silahlı Kuvvetleri ancak 17 nisan 1993 yılına kadar Turgut Özal’a tahammül edebildi. Bu tarihte ölümüne neden olan bir ilâcın verilmesiyle öldürüldü. Turgut Özal’i 17 Nisanda öldürmeleri sivil topluma bir mesajdı. Adnan Menderes de 17’de idam edilmişti.

 17 tarihi Türk Silahlı Kuvvetleri için bir şifre olmuştu. Eşref Bitlis 17 Şubat 1993’te helikopteri düşürülmüştü. Bu yıllar aynı zamanda Genel Kurmayın bodrum katında terbiye gören Kurd ve Türk siyasilerin en itibarlı olduğu yıllardır.

 Gerçekten Türkiye bu günkü duruma kendi iradesiyle mi geldi? Kimi iktidarın başarısından bahsediyor, kimi sert muhalefetten. Kemal Kılıçdaroğlu’nun ana muhalefet olmasını CHP mi istedi? Kimdir Kurdlerin mücadelesini sadece istediği seviyeye kadar yücelten, partileri iktidardan düşüren, parti kurup iktidar yapan?

 Biz bu soruların cevabını biliyoruz. Bu sorulara cevap bulmak, buna karşı siyasal alternatif olmak bizim görevimiz değildir. Eğer hala Türkiye’de varsa özgür iradeli politikacıların görevidir. Biz sadece beyinsizliğin beynini tahlil etmekle kendimizi sorumlu hissediyoruz.

 Mezopotamya’nın ve Anadolu’nun barbar Mekke putperestlerinin ve Orta Asya esmer çekik gözlü barbarların istilalarına uğradıktan sonra bir mezarlığa döndüğünü defalarca izah etmiştik. Tarih sürekli devletlerin bilgi kirliliği operasyonlarına maruz kaldığı için özgür kaynakların tahlilleri değer kazanıyor. Ancak ilkokulda öğrenilen resmi tarih yüzünden ne Kurdler ne de Türkler doğru tahlillere itibar ederler.

 Bu özelliklerden dolayı hem Türkiye’de yaşayan Müslüman Ermeniler, hem Kurdler hem de Türkler Türkiye’nin resmi faşist ideolojisinden bağımsız hareket edemiyorlar. Türkiye’nin stratejik partneri Avrupa da Türkiye’ye göz yumunca içinden çıkılmaz vaziyet alıyor.

 Kişiliği oturmamış insan sürekli kimlik arayışı içinde olur. İnsanın bilgi düzeyine göre bu arayışın yöntemi de değişir. En kestirme yol din yöntemidir. İnsani aldatmanın en etkili yolu dini yalanların vasıtası yapmaktır. Yalanlar, efsaneler bilginin yüksek düzeyiyle ifade etme profesyonelliği gerektirir. O zaman profesyonel yalancılığın kariyeri vardır.

 Profesyonel yalancığın feodal toplum sisteminde rağbet gördüğü tarihte ifadesini buldu. Kralların yanında mutlaka müneccimler, falcılar bulunmaktadır. Günümüzde laik sistemlerde özerk dini kurumlar yasal çerçevede görev yaparken, Türkiye gibi laik olmayan sistemlerde bir devlet kurumu şeklinde faaliyet gösteriyor.

 Şeriata dayalı sistemlerde bu yalancı asalak sınıf iktidardadır. Yalanlar sistemin anayasasını teşkil eder. Rönesans’tan önceki dönemde Hıristiyan şeriatı dünyada görülmemiş vahşete imzasını attı. İslam şeriatı da bundan geri kalmadı. Köleleri sisteme bağlamak için Allah adına söylenen yalanları çağımızda gerçekmiş gibi sunmaktadırlar.

 Yalanlar inanç kategorisinde olduğu için, bu yalanları aşağılamak inançlara saldırı şeklinde algılanmak istenir. Ancak bu yalanlar asalak sınıfın iktidarı tarafından iktidar olmuşsa faşist bir sistem olarak ifade etmek gerekiyor. Faşizme, yalanlara dayalı inançlara saygı temelinde saygı göstermenin ne anlama geldiğini bilmek gerekiyor.

 Ülkemizde Sünni ve Alevi insanlar yalanlar hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıkları için dini Allahın insanlara talimatı olarak sanıp bu yalanlara bağlı kalıyorlar. Hiç bir özellikleri olmayan, nebilere ve halifelere, imamlara bağlılığın nedeni budur.

 Ezbere dayalı eğitim sisteminde bilim ile yalanların tefrikini yapılamıyor. Okulu bir meslek sahibi olmak için algılayan insan okulu bitirmeyi esas alır. Okulda sistemin insanları itaate zorunlu hale getirmek için talim ve terbiye esaslarının amacını düşünmek imkânları yok edilir. Bu gün İslam coğrafyasında insanlar memnuniyetsizliklerini gösteriyorlarsa uygar ülkelerin bilimsel kaynaklarının etkisi olduğunu bilmek gerekiyor.

 Türkiye Avrupalıların İttihat ve Terakkicilere kurdurttuğu bir cumhuriyet olduğu için şeriat sistemine geçemiyor. Buna rağmen toplumun çoğunluğu Osmanlı sistemindeki yaşam biçimini terk etmemiştir. Sünni toplumu mantıksız ve çelişik yaşam ve inanç biçimini vazgeçilmez olarak görürken, Aleviler ise Aleviliği terk ederek Şiiliğin inanç bataklığına saplanmışlardır. Siz ne derseniz deyin onlar “odunum odunum” derler.

 Alevilerde öyle bir durum ortaya çıktı ki tam psikologları ilgilendiren bir vaka durumuna geldi. Şeriata karşı olduklarını söylerler ama 12 imamlara bağlı olduklarını da söylerler. 12 imamlar şeriatçıdırlar. Hiç biri Alevi değildir. Caferi Sadık Caferilik mezhebinin kurucusudur. O da Alevi değildir. O zaman sorun insan sağlığını ilgilendiren bir boyut almıştır! Bu sorun ancak Elazığ’da veya Bakırköy’de çözülebilir! O yüzden degil mi ki şamarı yedikçe sürekli kendi katili olan CHP’nin kucağına atlıyorlar!

Yorum bırakın