kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

BİR DİKTATÖRÜN ARDINDAN

Posted by kaniyasor 28 Aralık 2011

k.y.Kuzey Kore’nin 17 Aralık’ta kalp krizinden hayatını kaybeden lideri Kim Jong-İl‘in iki gün sürecek cenaze töreni başladı. Bu törenleri, bu ağlamaları seyredince ne düşünüyorsunuz?  Mustafa Kermal’in ölümü esnasında kaç mendil satıldığından haberi olan var mı?

Tüm diktatörlerin icraatı birbirine benzediği gibi ölümlerinde ağlama nedenleriyle sel olan gözyaşları da aynıdır.

İnsanlar insanı diktatör yaparak tanrılaştırırlarsa, diktatör insanı kapıkulu yapar. Diktatörler böyledir. Peki insanlar neden böyle? O zaman dünyanın gündemine girmesi gereken önemli bir konu vardır: İnsanların koyunlaştırılması veya kapıkulu yapılması ciddi bir sorundur. Bu durum, erdemle izah edilemeyen irade tutsaklığının sadakati olarak çağımızın sorunları arasında yer alır.

Kurtların köpekleşmesine insanoğlu bir anlam verdi. Kurtların itirazları da vardır elbette. Dağların özgürlüğünü terk edip insanlara kapıkulu olmak özgür yaşama çok terstir. Belki bu yüzdendir birbirlerine karşı çok acımasızca hesaplaşıyor, kapışıyorlar! Ama köpek kendi cinsinden olmayan canlının/insanın adına savaşım veriyor! İster şeriatın neden olduğu, ister faşizmin, ister komünizmin neden olduğu irade gaspı olsun verdiğimiz örnekteki bir felakettir.

Aklıma hemen Fetullah Gülen geldi. Çünkü olay aynıdır aslında. Kuzey Kore’de sözde komünizm tarafından kapı kulu yapılan toplum ile barbar Türk toplumunu kapıkulu yapmak için yeni bir Türk-İslam sentezi versiyonu olan Fettullaizm arasında fark yoktur. Temelde her iki güç de insanları kapıkulu yapıyor. Özgürlükçü insanlar buna itiraz ediyor!

Marksizm bilimsel bir çıkış rüzgârı olarak dünyada fırtınalar yarattı. Devrimsel çıkışlardan hemen sonra  fırsatçılar için insan üzerinde tahakküm kurmaya iyi bir reçete olarak görüldü.

Tilkiler her zaman pusudadırlar. Her fırsatı değerlendirirler. Mesele budur. Aşağılık duygularının bir güce dönüşerek toplum üzerinde tahakküm kurarak tatmin aracını bulması üzerinde yeteri kadar yoğunlaşılmadı. Siyasetin iplerini ellerinde tutanların genellikle tilki cinsinden olması bu farkındalığın üzerinde yoğunlaşmaya engel oldu.

Genç Kurd devrimsel dinamiğini, aşiret zihniyetini daha üzerinden atmayan tilkiler için de fırsat yaratmadı mı? Bu fırsatlar danışıklı ve danışıksız her türlü politik oyunlara malzeme oldu. Devrimci kuşaklar her zaman art niyetsiz temiz olduklarından fırsatçıların  namertliğine takılabilirler.

Doğal yaşam belgesellerine baktığınızda canlılar bir birine tuzak yapmakla meşguldürler. Kimi doğal savunma korumasında kamufle olmuşlar, kimi güç avantajından yararlanıyorlar. Avlama esnasındaki kamuflaj gayet kalleşçe yapılıyor. Tüm canlıların ortak özelliğidir kalleşlik.

İnsanlar kalleşliği nasıl yapar? İnsanlar insanların taleplerine göre onlara karşı bir duruş sergilerler. Pazarlamacılar da arz ve talep üzerinden varlıklarını idame ettirirler. Onlar üretmezler, değer katmazlar emtiaya. Arz ve talep dengelerinde yer alarak sömürüye katılırlar. Dengelerdeki avantajlar bazen işgücü ve kapitalistlerin dışında askeri dayanakta aristokratik sınıf iktidar olur.

İnsanlar daha evvel gördüğümüz durumlardan ders çıkarmamaları insani üzüyor. Yine sloganlar, yine diktatör yaratmak için hayâsız ortam yaratmalar! Başlarlar insanlara onur dersleri vermeğe! Sanki kendilerinde varmış da fazlasını topluma dağıtıyorlar!

Biz insanın nasıl kendini erdemlerle maskeleyip sosyal yaşamı cehenneme çevirdiklerini gördük. 21. Asırda tekrar bu musibeti görmeye gerek yoktur. Faşist ve İslam despot palyaçoları yeteri kadar insana çektirdiler. Bu kadar ders insanlığa yetiyor.

İnsanların sömürüye, bağımlılığa karşı huzursuzluklarını dillendirirler. Bu sırada toplumun özgürlük talebini kullanan yetenekli fırsatçılar çıkar. Kendini ideoloji ile donatarak toplumu celp eder. Toplum bu cazibede kurtuluşunu onda arar. O fırsatçı güç bir umut olur. Toplum bu umuttan moral alır. Bu moralle devrimler yapılır. Ya sonra? Felaket!

Görüldüğü gibi burada özgürlük talebi devrim ismiyle esarete dönebiliyor. Bu talep özgürleşmeye de neden olabilir miydi? Bu durumda toplumun bilimsel sosyalizmin ölçülerinde ve aynı zamanda kontrol gücüne sahip olması gerekiyor.

Dünyadaki insan manzarası bu şekilde kendi iradesine sahip çıkacak güçte mi? Ben insanoğlunun buna hazır olduğuna inanamıyorum.

Osmanlı köhne düzeninin çökmesi toplumda bir arayışa neden oldu. Otoritenin olmayışı Müslüman toplumunda şeriatın etkisizleştiğinden korkuluyordu. İlk icraat olarak İttihat ve Terakkiciler Ermenilere ve diğer gayri Müslimlere yönelerek katliamla Müslüman toplumun güvenini sağladılar. Daha sonra cumhuriyet ilanıyla diktatörlük pekişti. Bu sürecin Mussolonie ve Hitler dönemine denk gelmesi tesadüf değildir.

Bu durum diktatör palyaçoların ortaya çıkmasını açıklıyor. Diktatörlerin ölümleri onların yaşamlarını ve iğrençliklerini çok güzel ifade ediyor. Mustafa Kermal’in ölümünde her tarafa gönderilen devlet talimatları uzun yıllar konuşuldu. Ben doğmadan 8 yıl önce ölmüştü, çocukluğumda hala konuşulduğuna şahit oluyordum.

Kimi ağlamaya ikna edilmiş, kimi ağlama numarasını yapmak için artistik yeteneklerini kullanmış. İnsanlar gözlerini maskelemek için çok mendil kullanmışlar. Mendil satışında rekor kırılmış o sırada. Ağlamalar da kontrol altındaymış!

Devlet duygular üzerine de ambargo koymuş, namluyu uzatmışlar duyguların üzerinde!

Ağlayın ulaaaan!

Cesaretin varsa ağlama! Ağlama ki göresin anyayı Konyayı!

Yüzyıllarca “çok yaşa padişahım!” dedirtmişler. Onlarca sene “bijî bijî! dedirtilmiş. Peygamberler de böyle yaratılmadı mı? Bijî diye diye pîjıkler ortaya çıkmıyor mu? Fethullah Gülen’in İstihbaratçı hocası  Said-î Gülmeyen devlet tarafından şişirildi, nebi yapılmadı ama veli yapıldı. Ev hapsi, ölümü devletin ayaklarına dolandı. Kurdler de birileri için ağlamak için mendiller hazırlıyorlardı. Tuzaktan haberleri yoktu.

Demek ki devlet her fitnenin altındadır. Sosyalizm devletleştiği anda faşizmdir. İster buna Milliyetçi sosyalizm deyin ister demeyin, faşizm faşizmdir.

Biz 1970 yıllarından önceki eylemlerde polisle karşı karşıya geldiğimizde “polis dışarı asker içeri!’’ diye slogan attırıyorlardı bizim maskeli, allı pullu öncülerimiz! Kararan kızıl rengimiz bu yüzdendir! Genel Kurmay kozmik bağlantılarını görecek yetenekte değildik. Kusur bizim miydi? Hayır, o zaman bu imkânsızdı.  Biz faşizmin değirmenine su taşıdığımızı hiç bir zaman fark etmedik. Biz kendimizi hep ak ve pak sosyalist gördük!

Yalçın Küçük hocamız ve devre arkadaşımız Doğu Perinçek dostumuz olmasaydı hala öğrenmiş olmayacaktık.  Bunlar bize erdem dersleri veriyordu!  Şimdi Silivri Tımarhanesinde birbirine erdem dersleri versinler. General Veli Küçük ile birlikte Kurdleri nasıl tuzaklara düşürdüklerini kahkahalarla anlatıyorlar!

Eğer despot lider sahibi olmak isterseniz mutlaka ağlama dersleri alınız. Çünkü yarattığınız tanrı bir gün ölecek. Talimatla ağlatılacaksınız! Sinema sektöründe ağlama teknikleri öğretiliyor, mutlaka oraya başvurunuz!

Biz başımızın çaresine bakarız. Biz hiç bir zaman “çok yaşa padişahım” demedik. “Çok yaşa liderim demedik, defol modası gecmiş padişahım dedik, defol despot liderim” deriz. Çünkü her ölen bir eski, bir yeninin veya yeniliğin önünü açar. Çünkü putperestlerin yarattığı tanrılar ölmeden toplumun özgür olma şansı olmaz.

Bir Yanıt to “BİR DİKTATÖRÜN ARDINDAN”

  1. Pirozbe said

    Evet xale Kani yado,

    Yukarida anlatiklarin dogru, ama bir gercek varki insanlar, boyle yasamaya devemedeceklerdir maalesef.

Yorum bırakın