kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

12 Eylül, Darbeci Tospağalar ve Düdükçü Kenan

Posted by kaniyasor 13 Ocak 2012

Hayatımda en fazla arzuladığım düdükçü Kenan Evren’in ve onun ekibinin siviller tarafından sorgulanmasıydı. Bu durumu da gördüm. Sivil toplum, askerlerin siviller tarafından sorgulanması askerlerin intihar etmelerine neden olabilecek kadar onlara dokunabileceğini bilmiyor. Asker ile sivil, faşizm ile demokrasi kadar birbirine terstir.

Türkiye bu güne nasıl geldi? Benim yaşımdakiler biz,

-27 Mayıs 1960,

-12 Mart 1971,

-12 Eylül 1980,

-27 Şubat 1997 akşamı  darbesi olmak üzere toplam dört askeri darbeye şahit olduk.

İkinci Dünya Harbinde faşist Almanya’nın ve müttefiklerinin yenilmesinden sonra Hitler hayranı CHP derhal erimeye başlamış, 1950 Seçiminde liberal anlayışa sahip Demokrat Parti toplumun çeşitli kesimlerinin mutabakatıyla seçimi ezici çoğunlukla kazandı. 1950 yıllarının başındaki tartışmaları hatırlıyorum. Daha sonra her kesin işçi Partisi Genel başkanı olarak tanığı sosyalist Mehmet Ali Aybar da Menderesin sivil iktidarına  destek Verdi.

En fazla jandarma baskısının kırılması konusu konuşuluyordu. Ağalar halkın sataşmalarına maruz kalmamak için pek görünürde olmazlardı. Hükümetin partisinin kasaba halkına değer vermesi CHP tarafından hoş karşılanmazdı. CHP’li Ağalar, Menderesi ayak takımının yanında olmakla suçluyorlardı.

Cemşitzade Mirlerin konumlandırdığı Ağazadeler 1960 yılına kadar on yıllık bir sürede fazla dışarılarda gözükmediler. 27 mayıs 1960 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerin darbe yapmalarıyla birlikte ağaların sevincini ve darbeyi nasıl kutladıklarını hatırlıyorum.

Faşist Cumhuriyet gazetesi  sevinç çığlığı atıyordu! Cumhuriyet gazetesi Kemalist faşistlerin sevinç çığlıklarını manşet yapmıştı!

Biz burada ağaları aşağılamak için bu konuyu bu şekilde değerlendirmiyoruz. Ağaların Sünni şeyhler karşısında tutunmak için devlete dayandıklarını iyi bilmek gerekiyor. Din adamları siyasi otorite olmak için yoksul halkı etkileme gücüne sahiptiler. Çünkü cennetin anahtarı bunların elinde sanılıyordu!

Bu yüzden Kurd ağaları Yavuzun döneminden beri resmen Osmanlı devletine dayandıkları gibi, Cumhuriyet döneminde Kemalist Cumhuriyete dayandılar. Bu tercih, koşulların zorlamasıydı. Aksi takdirde bu Arap kültür misyonerleri olan şeyhler onları toz/duman ederlerdi. Gördüğünüz gibi kırsal kesimin yoksullarının zaafları faşizmin güçlenmesine neden olabilecek sonuçlar doğuruyordu.

Eski Palu Özerk Kürt Hükümeti etkisinin sürmekte olduğu coğrafyada siyasal ve sınıf mevzilenmelerinin doğru görülme şansı vardır. Yöremizin sınıfsal konumu, Palu Kurd hükümetinin zamanında atanan mütegalibelerin oluşturduğu ağalar CHP’liydiler. Yoksullar ve Arap İslam inançsal geleneğini ve yaşam biçimini oturtarak toplum üzerinde bir güç olmaya çalışan Sünni dini otoriteler CHP karşıtıydılar. İnsanları hep cehennemle tehdit ederek kendilerine bağlıyorlardı.

Bu yandaşlıklar ve karşıtlıklar zorun dayatmasıdır. Biri devletin, diğeri din korkusunun dayatmasıdır. 27 Mayıs 1960’ta darbe ile Menderes iktidarına son verilir verilmez yöremizin tüm Demokrat Partili köylüler kasabaya akın edip CHP ilçe başkanı olan yöre ağasının evine akın ettiler.

Bu açık bir biatti. Bu biat aynı zamanda kaypaklığın deşifresiydi. Bu gün TSK dış destek bulsa darbe yapar ve Ak Parti kitlesi aynı gün darbecilerden yana olur. Osmanlı Mezarlığında şekillenen Türkiye toplumunun en bariz özelliği budur. Osmanlıyla Türkler kadar heşir neşir olan Kurdler de aynı özelliğe sahiptir. Biat kültüründe aralarında fark yoktur.

27 mayıs 1960 darbesi olduğunda ben 15 yaşındaydım. Siyasi durumları çözecek durumda değildim ama insanların tutumlarını izlerken geleceğimi de etkileyen yargılarıma neden olan ibretler beni çok etkiledi.  On yıldan beri jandarma baskısından kurtulmuş halk, Menderes döneminde kendini rahat hissediyordu. Daha evvel Jandarma köye geldiği zaman ben büyüklerimizden daha çok hızlı koşmuştum ormanda saklanmak için. Belki o korkulardan dolayıdır korkuluklardan nefret ediyorum.

Bu  tarih aynı zamanda Menderes döneminin başlangıcı ve idamla sonuçlanan sonuydu. Büyük çoğunluk Demokrat Partiliydi. Demokrat partiden yüz alan köylüler ara sıra ağalara laf atmaktan geri durmazlardı. Biraz da esprilerle karşılıklı atışırlardı. Bir 27 mayıs sabahıydı. Yani dünden bir gün sonraydı!

 Sonradan öğrendiğimiz kadarıyla İngilizlerin torpiliyle Türk Silahlı kuvvetlerine girmesi sağlanan Kıbrıslı Albay Alparslan Türkeşin sesiyle radyodan vahşi ve kulağa işkence eden bir sesle idareye el koyduklarını duyurdular! Babam üzülüyordu. Artık jandarma devleti geri gelmişti. Üzülmeler de yasaktı.

Her kes sahte tebessümlerle biribirini selamlıyordu. Bundan sonra on Kasımlarda sahte ağlamalar dönemi, CHPlilere sahte tebessüm dönemi başlayacaktı. Karakol onbaşılarına karşı sahte saygılar artmıştı. İtaatler de ibadetler gibidir, sahte ile başlar tahta olur ve iman güçlenir. 28 mayıs sabahı bizim köylülerin gürültüsüyle uyandım yataktan. Sabah erkenden köyden gelmişlerdi kazaya.

Ben sandım ki saygı duydukları Demokrat Partinin ilçe başkanına gidip üzüntülerini bildirecekler, sahip çıkacaklar, sorunlarına ortak olacaklar. Babam da şaşırmıştı. O da köylülerimizin böyle erkekleşmesine inanamamıştı ki böyle topluca gelmelerinin nedenini sormaktan geri durmadı:

’Biz düşündük taşındık, CHP ilçe Başkanı ziyaret  etmeye karar verdik ve onun için kazaya geldik’’ dediler. Benim merakım artmaya başladı. CHP ilçe başkanı Ağanın konağı bize yakındı. Köylüler oraya biat etmeye gidince merakımı gidermek için konağın karşısında durup girip çıkanları seyretmeye başladım. Sanki mahşer kopmuştu. Köylerden kopup gelenler girip çıkıyordu.

Yer darlığından dolayı ağa konağına girip biat edeler hemen çıkıyordu. Köylülerin ağaya karşı biat şeklini ve el öpüşlerini görme imkânım yoktu. O zaman köylülerimizin o korkak, o vefasız, o duygusuz davranışlarına karşı içten içten nefretim artmaya başladı.

Bu demektir ki güce biat edenlerin sevgi gösterileri de sahteydi, sadece güce dalkavukça tapınmadır.

Her kesin çok sevdiği Demokrat Parti İlçe Başkanı Zülfi Doğan tutuklanmış, artık kimsenin işine yaramayacaktı ve tutuklanması kimsenin umurunda değildi. Babam onun tutuklanmasına ve Kayseriye TSK nazi kampına göndeilmesine çok üzülüyordu ve geleceğini merak ediyordu. Babam her iki dünya savaşı dönemini yaşamış, Türkiyeyi Nazi Almasıyla karşılaştırarak bize sorunu anlatıyordu.

Gördüğüm kadarıyla Türkiye’ye birileri  bir ayar veriyordu. 1960 yılında Menderes dönemine karşı askeri darbe yapıldıktan sonra, askerin süngüleri altında 1961 anayasası halk onayına sunuldu. Bildiğiniz gibi korkutulmuş halk her zaman ‘köprüden geçinceye kadar ayıya dayı’ der. Halk referandumda %92 ayıya dayı dedi ve 61 Anayasası yürürlüğe girdi.

Çocuk duygularıyla düşünürken sınıf özellikleri itibariyle köylülüğün tarihin çarklarını her zaman geri çevirmeye çalıştıklarını çözmem mümkün değildi. Bir güce sığındıkları zaman aslan kesilmelerine de… Bu bazen devlet gücü olur, bazen aşiret gücü olur, bazen örgüt gücü olur, bazen cemaat gücü olur.

Tarih boyunca kölelerin efendileri için nasıl savaştıkları, kahramanlık madalyalarını efendilerinin elinden almak için nasıl didindiklerini, öbür dünyada da aynı madalyalardan başka, onlar için hazırlanan hurilere kavuşmak için nasıl sabırsızlıkla beklediklerini daha sonra öğrenme imkanlarına sahip oluyoruz. Belki onların bu biat mantıksızlığı olmasaydı benim de doğrulara ulaşma mantığım gelişmezdi.

1961 Askeri Anayasadan sonra Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından joker olarak yerleştirilen Süleyman Demirel üzerine düşeni yapmaktan geri kalmamıştır. İşçi Partisi ve 68 gençlik kuşağı yaşamımıza heyecan katarken 12 mart 1971 askeri darbesi gerçekleşti.

Bu süreçte Bülent Ecevit cesur bir çıkış yaparak toplumun Karaoğlan’ı oldu. CHP kongresinde genel başkan seçildi. Onun cesur çıkışı devrimci gençliği harekete geçirdi. General İsmet İnönü tepki göstererek iftifa etmişti ve katil CHP halkınn elinde kalmıştı. Sivillerin Türk Silahlı Kuvvetlerin partisi olan CHP’yi ele geçirmesi, General İsmet İnönü’nün istifasına neden olduğu gibi aynı zamanda Ordunun zoruna gidiyordo.

Bülent Ecevit Hükümeti kurulur kurulmaz ilk icraat olarak genel af çıkarmak oldu. Dev-Gençli arkadaşlarımız cezaevlerinden çıktılar.

Türk Silahlı Kuvvetleri bu dönemde kontgerilla örgütünü daha dinamik bir şekilde devreye koydu. 1975 yıllarının ortasından itibaren darbenin koşullarını olgunlaştırmak için Genel Kurmay kendi sağını ve solunu örgütleyerek toplumun içine saldı. Bu yapay kadrolar sağı ve solu çatıştırarak devleti hedef olmaktan çıkarıyordu.

Maraş’ta, Çorum’da, Malatya’da, Elaziz’de Alevi-Sünni çatışmasının fitilini çekip insanları çatıştırıyordu. Çatışmayı Genel Kurmayın kadroları sağlıyordu, Alevi ve Sünniler birbirini suçlayıp Devleti suçlanmaktan kurtarıyorlardı.

Genel Kurmay kozmik ürünü olan sağ ve sol ajan-provokatörler darbenim koşullarını oluşturduktan sonra 12 Eylül 1980 de genel Kurmay başkanı düdükçü Kenan Evren düdüğünü çalarak oyunu paydos etti!

12 eylül 12 Eylül 1980’den itibaren Türkiye’nin durumuna bir göz atalım. Darbe öncesinde darbenin koşullarını yaratan sol ve ülkücü siyasal aktörler görevlerini icra etmişlerdi! Bu süreçte yapılan zulmü anlatmama gerek yok, her kes ya bu zulme uğradı ya da basından okuyarak o acıları öğrendiler.

Türk Silahlı Kuvvetleri kendi askeri anayasalarını halka onaylatarak uzun vadeli olarak Türkiye üzerinde vesayetini pekiştirdi. Ordu “siyaset, komünistlik, Kürtçülük, Türkçülük, faşistlik ve yobazlık benden sorulur“ dercesine ilgili tüm siyasileri tutukladı.

12 Eylül askeri anayasa ile kendini güvenceye alan Türk Silahlı Kuvvetleri 1983 yılında Orgeneral Turgut Sunalp’ın liderliğinde MDP’yi kurarak bir sivil görünümlü iktidar denemesini yaptıysa da onun karşısında sivil toplumun kurduğu liberal Anavatan Partisi yüksek oy alarak generallerin partisinin iktidar olmasını engelledi.

Turgut Özal’la Menderesdönemi gibi halk mutabakatı sağlanmıştı. Sivillerin bu hareketi Ecevit’in CHP’yi generallerin elinden kapması kadar orduyu incitti. Bunun üzerine TSK Genel Kurmayı sivl hükümetlere göz açtırmamak için Özal Hükümetinin kurulduğu 1984 yılında Kürdleri Türkiyeye karşı savaştırıp Türkiyeyi sürekli orduya muhtaç duruma getirdi. Türk Silahlı Kuvvetleri ancak 17 Nisan 1993 yılına kadar Turgut Özal’a tahammül edebildi.

Bu tarihte ölümüne neden olan bir ilâcın verilmesiyle öldürüldü.

– 17 Nisanda 1993’teTurgut Özal’ı öldürmeleri sivil topluma bir mesajdı.

– 17 Şubat 1993’te Eşref Bitlis’in helikopteri düşürülmüştü.

-17 Şubat 1959  Adnan Menderesin uçağı Londra’da düştü, tesadüfen ölmedi. –

-17 Eylül 1961’de idam edilmişti değil mi? Dikkat edin bütün 17 rakamları!

17 ‘ler toplumla psikolojik savaş kapsamında alay etmektir. 27 Mayıs da 7 rakamı içeriyor!

Bilhassa 17 tarihi Türk Silahlı Kuvvetleri için bir şifre olmuştu. Ayrıca 17 kodundan başka 27  kodları da kullanıldı. Bu yıllar aynı zamanda Genel Kurmayın bodrum katında terbiye gören Yesil’lerin, JİTEM’ci Kürd ve Türk siyasilerin en itibarlı olduğu yıllardır.

Kürd savaşçılarını askeri tarzda teftiş edecek  kadar Ergenekon generalleri tarafından yetkilendirilen Doğu Perinçek ve Yalçın Küçük gibi elemanlar bu hazırlık sürecinin ürünleriydi.

Bu süreçte çektirilen Kürd kılıçlarına karşıtlığında Anadolu halklarını Türk kimliğinde birleştirilip dünya dengelerinin altüst olduğu o kritik dönemde Türkiyenin dağılması engellendi desek çok isabetli olur.

Bu yamyamlar, Turgut Özal’in misyonunu devam ettiren Teyyo emmi’ye suikast gerçekleştirirlerse mutlaka 17 tarinihine denk getirirler.

En ilginç darbe 28 şubat 1997 post modern darbesidir. Bu darbede kan akmamıştır ama tüm dünyada komedi konusu oldu. Şeriatçı yobazlığı gerekçe gösterebilmek için sokaklarda buldukları şarapçıları gizli yerlerde biraz eğiterek şeriatçı şeyh, tedarık ettıklerı kadınları onların zevceleri olarak örgütleyerek malum olan Ergenekon basını aracılığıyla kamuoyunu yönlendirerek bu komedik post modern darbeyi gerçekleştirdiler.

Yorum bırakın