kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

GÜZEL TOPLUM GÜZEL YAŞAMDIR, BİZE DAYATILAN NE?

Posted by kaniyasor 21 Ocak 2012

Normal olarak toplumlar kendi koşullarındaki yoksunluklardan, geriliklerden yine kendi koşullarında gelişmelerini sürdürüp yeni yeni aşamalara gelirler. Bunu yaparken yaşamın maddi koşulları ile manevi koşulları paralel gelişir.

 Bu gelişmeler ilkel araçlarla, ilkel yaşam şekillerinden yeni gelişmiş araçlara ve yaşam biçimlerine gelmek anlamı taşır. Toplumun üretim biçiminin devrimsel çıkışlarla çağdaşlığı yakalarken sosyal, siyasal ve hukuki durumu da buna uygun gelişir.

Bu sıçrama dönemlerinde geleneksel tahakküm biçimleri kendini dayatabilir. 19. Yüzyılda düşüncede meydana gelen gelişmeler toplumcu devrim taleplerine neden oldu. Bu talepler kitleselleşince krallık geleneğinin toplumcu taleplerini devletçilik gösterme hilesinden yararlanarak bu devrimleri özgürlüklerin tekrar insan ihtiraslarına kurban gittiği görülüyor.

 insanlık bu durumdan yeteri kadar ders çıkarmalıdır. Yaşadığımız coğrafya uzun süre kapalı yaşamda kaldığı için etrafına doğru dürüst bakamadı bile. Avrupa 68 kuşağının özgürlükçü çıkışına çok cılız katılmakla birlikte, kısa süre sonra özgürlük ve sosyalizm siyasal düşüncesi birçok güçlerin yönlendirmesinde savrulup kayboldu.

 Siyaset, 20. Yüzyılda milliyetçi toplumcu şekilde gelişti. Gittikçe cılız bir tarzda gelişen sol ise toplumculuğu katı despotik diktatörlük sistemi olarak algılayarak milliyetçi toplumculardan hiç de farkı olmayan yönelime girdi. Hala da bilimsel sosyalizm bunlar tarafından anlaşılmış değildir.

 Kurd ve Türk siyasal alanı, Avrupa’nın milliyetçi toplumcu sistemlerindeki önderlik biçimlerini benimsendi. Bu benimseme sırf Avrupa faşistlerini taklit etmekten kaynaklanmadı. Hem Kemalizm’in biçimlendirdiği insan manzarası hem de geleneksel geri sistemlerde tahakkümcü eğilimin tesiri vardır.

Toplumda ‘kabadayı’ grupların yönelim biçimleriyle, siyasal grupların yönelimlerinin benzerliğinin ortaya çıkması bu gerçeği kanıtlıyor.

Dikkatle incelendiğinde Türkiye’deki sol militarist eğilim ile Mısır, Libya, Suriye, ıraktaki eğilimler benzerlik gösteriyor. Hepsi de devletin silahlı güçlerine dayanıyorlar.

 Diğer ülkelerde Baas partileri ve ona benzer partilerin oluşturduğu sistemler ile Türk solu ve Kurd solunun esas aldıkları tarz aynıdır. Sol, çağdaş olmayan siyasal eğilimi  karşıtlığında, geleneksel gericiliğin kolaylıkla toplumu kontrolü altına almasına neden oldu.

Gericiler dünyadaki gelişmelere paralel siyasallaşırken, gericileşen sol, Türkiye’deki tüm darbeci militarist çetelerin paraleline düştüğü izlenimi doğdu.

Toplum Kurdiyle, Türkiyle ilkokula başlarken faşizmin Türklük yemini ettikleri gibi tüm coğrafyamız yeminlidir.  Bu iğrenç durumun toplum üzerinde yarattığı travmaların biçimleri, izi fark edilmiyor. Fark edememe tedaviye muhtaçlığın iyi bir delilidir.

 Her bölgenin yemini vardır. Son siyasal tarzda da kimi ataperest Türklük yemini eder, kimi Mekke yemini eder. Türkiye’de ne yeminsizler var ne de besmelesizler var. Her kes birbirine benzer. Bu yüzden benzerler arası kavgalar çok sert olur.

 Arabesk de olsak alaturka veya alakurdi de olsak biz Osmanlı Mezarlığında yüzyıllarca birlikte uyuştuk. Anadolu, Trakya, balkanlar, Arnavutluk’a kadar bu karanlıkta uzun sürede yaşandığı için istikrarlı, demokratik bir sistemle barışık olamıyor. Bu durumu psikologlar daha iyi ifade edebilirler. İnsanın aşağılık duygusu içinde nasıl agresif olabileceği biliniyor.

 Benzerliklerimiz bu yüzdendir. Hepimiz aynı yöne üfürürüz, hepimiz aynı yönde secdeye dururuz. Bu durum toplumun ahlaki biçimi şeklinde ortaya çıkınca dünya sorunu haline geldi. Kurdler ve Türkler ne derlerse desinler Dünya onları olduğu şekilde tanır.

Bireyin sosyal kalitesi insanın bağlı olduğu tabuların kalitesi ile uyumludur. Hem inançsal tabularda hem de kendi geriliklerinin ürünü olan oluşturdukları siyasal öncü tabuları için bu gerçek aynıdır.

İnançsal alanda cübbesiz tabularla, cübbeli tabular arasında fark yoktur. Kılıçlı şiddet ile zülfikarlı şiddet arasında da fark yoktur. Sadece söyledikleri ilahilerin makamları farklıdır. Kimi kızıl, kimi yeşil, kimi kara, kimi sarı makamında okurlar ilahilerini!

 Neden bu böyledir?

 Türkiye tek kişinin veya oligarşik erkin sürekli kalıcı bir diktatörlüğe dönüştürülemiyor. Zaman zaman Avrupa’nın ayarlarına maruz kalıyor. Bu durum olumludur. Ama insan koyun sürüsüne çevrilerek kolay yönlendirilmesi alışkanlığı, hem sağda hem de solda vardır.

 Bu durum Kurdlere çok zarar verdi. Bağlılıklar fanatik tutkularda bilinçsiz bir seyir izliyor. Köle ruhlu olmak erdemlerden sayılıyor. İnsan kendini adam yerine koymadığı zaman, o ortamdan yararlanan  hortlaklar korkutucu ihtişamlarıyla ortaya çıkarlar.

 Diktatörlükler her zaman böyle ortamlarda ortaya çıkmışlardır. Türkiye’nin bir Adnan Hocası var biliyorsunuz, süs kedisi olarak beslediği kızları nasıl bir iptilaya çevirmişse, siyasal diktatörlükler de böyle durumlara neden olacak ortamlar yaratırlar!

 Türkiye’de biçimlenen insanlar kişilik özelliklerinden dolayı haddini bilmezlik yapmazlar, tam tersine aşırı derecede haddin ve hududun gerisinde kalıyorlar. Ukalalıkları kendi hesabına yapmazlar, mutlaka ya şeyhleri, ya öncüleri, ya şiddet araçları için haddin içinde kalarak uzun dilli olurlar.

 Bizde ağaların kâhyaları çok konuşur. Aşağılık duygusu öncüyü anormalliğe sürüklerken, bendeleri onur kırıcı bir şekilde bağlılığa müptela olur.  Had bilmezler toplum üstüdür. Bir insan işkence görüyor ve işkence edemiyorsa, zulüm görüyor ve zulüm edemiyorsa şizofren ve sadist olabilir. Bu duygular nasıl tatmin edilsin ki haddini bilmeyenler uslansın?

 Palu Özerk Kurd bölgesinin Ohu mıntıkasında mütegalibeden kalma Muhyeddin Ağa denen Osmanlı medrese tahsilli bir ağa vardı. Felsefe ve edebiyatla ilgilenirdi. Bu halk filozofu “biz zulümde tatmin olduk, toplum bizden kurtulma umuduyla yeni bir zalim bulursa canı daha fazla acır” demişti.

 Biz kendi haddimizde, kendimizi adam yerine koyup zalim arama gereği duymazsak, sorunlarımızı kurallar içinde çözer ve canımız haddini bilmezlere feda olmaz. Türkiye’deki güçler toplumu kendi çıkarları için yönlendirirken sonucu hesap edemediler.

 Bütün dünya ülkelerinde yönlendirme vardır. Ortadoğu ve diğer geri ülkeler bunu yaparken, sonunda telafisi mümkün olmayan arızalar kalıyor. Bir yalanı bir senede topluma kabul ettirebilirsiniz ancak bin senede yalan olduğunu anlatamazsınız!

 İnsanlıktan çıkıldığı zaman iş isten geçer! Etrafınıza bakın! Zulüm edemeyen insanlar zulm edememe mağduriyetinde meşru araçları kullanamıyor!

 Zulümde tatmin olmayanların sloganlarına bakın! Komşusuna, kardeşine, karşıt mezhebe, diğer halka, diğer köylüye, karşıyaka mahallesinde yaşayan insanlara yeteri kadar zulüm edemediği için o hırsla meydanlara koşmuşlar, Kurdleri linç etmişler, kendi sorunlarını unutmuşlar, kendilerine eziyet çektirmişler veya kendilerini unutarak kendi işkencecilerinin hukukunu savunur duruma düşmüşler!

 Kimi zülfikar, kiminin yezidin kılıcıyla saldırmakta, kimi savaş uçağı pilotu gibi sorti yapmak üzere! Ve hep birlikte ” yaşasın halkların kardeşliği, bijî biratî!” diye haykırıyorlar!

 İnanın bizim Elaziz Tımarhanesi sakinleri yaşamda daha tutarlıdırlar. Belki de ahmaklar onları delirtmiş! Acaba kim ne kadar birey olarak vardır?

 Türkiye Cumhuriyeti devleti Kurdlerin savaşıyla politika ve uluslararası diplomasi gereği duymadığı zaman kimsenin yapacağı bir şey kalmaz. Çünkü Türkiye değişen dünya koşullarında dağılmaktan kurtulmak için kendilerini Kurdlere vurdurarak ve Kurdleri öcü olarak gösterip Anadolu’da yaşayan diğer hakları Türklük kimliğinde birleştirdiler.

Yeniden var olmak diye bir olgu varsa, Türkiye Kurdlerin sayesinde kendilerini yeniden var ettiler. Eğer Kurdler bunun farkına varırlarsa onlar da kendilerini yeniden dünyaya tanıtmak için kendilerini yeniden var edeceklerdir.

 Kuzey Kurdleri için geçen zaman kayıptır. Bölgedeki dengelerde Kurdler ulusal politika gütmek zorundadırlar. Eskiye takılıp sadece birilerinin ihtiyacı kadar politika yapılmamalıdır.

Politikanın ulusal çıkarlara bağlı olabilmesi için ezberlerden, kalıplardan uzak durmak gerekiyor. Kurdlerin lehinde olan dengelerde durmak, dünyada geçerli olan yöntemlerle olur. Bu yöntemler meşru yöntemlerdir.

Birileri de meşru yöntemlerle Kurdleri engellemeye çalışması da meşru zeminde kalacaktır.

Biz dünya toplumlarının partnerleri olarak meşru zeminlerde kalmak zorundayız. Başkalarına haklılık nedenleri kazandırmak için atacağımız her adım bizim tercihlerimizin dışında birilerinin istemidir.

 Bir düşünün son otuz yıl içinde bize neler kaybettirilmedi ki! Daha önce kaybettirilmelerden ders alınmadan çok şey kaybettik. Stalin tek başına diktatörlüğünü garanti altına almak için Sovyet Rusya’da aklı başında kimseyi sağ bırakmadı!

 Bu halde bir ülke, bireylerin ihtirasına kurban edilebiliyor. Musibetlerden ders almayan toplumlar çok zarar görürler. Almanya toplumu 1945 yıllarından önce faşist bir toplumdu, bu tarihten sonra dünyada örnek demokratik toplum oldu. Almanya toplumu bir daha diktatör yaratmaz. İnsan kalmak için, insanlıktan çıkmamak veya çıkarılmamak için bir daha diktatör yaratmaz.

 

 

 

 

 

Yorum bırakın