kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

TÜRKİYDEKİ SOL HALA REAKSİYONER HAREKETTİR-2

Posted by kaniyasor 4 Şubat 2012

İnsanlar yönlendirilip onların iradesinin dışında mağdur edildikten sonra onların yarasına parmak basmak fazla ahlaki değildir. Gine de önemli konular tartışılıyor, belgeler açıklanıyor. Bu konuda bireyler sorumlu olamaz. Devlet her görüşteki insanlara bu ihaneti yaptı. Suçlu olan devlettir ve devlet hesaba çekilmek zorundadır!

Devlet, tüm devlet sırları kapsamındaki eylemlerinden dolayı neden olduğu mağduriyetleri açıklamak zorundadır. Kemal Burkay’ı devreye sokarak topluma karşı devletin yapması gereken ifşaatları pervasızca ona yaptırarak meselenin üstünü örtemez. Bu konu sivil toplumun onur sorunu olarak ortada duruyor. Devlet dikkatleri başka tarafa yönlendirerek bundan kurtulmaya çalışıyor!

Ortaya çıkan sonuçta, günümüze kadar ortaya çıkan siyasal muhalefet reaksiyonel olarak siyasal ortama dahil olmasıdır. Aksiyoner veya reaksiyoner olmayı da biz kendi irademizle belirleyemiyoruz. Bu da bir yönlendirme marifetiyle ortaya çıkıyor. Solun yürüyüşlerde “polis dışarı, ordu içeri” sloganları atıldığı zaman biz safça atıyorduk bu sloganı atıyorduk.  Bir anlam veremiyorduk.

Kemal Burkay tarzında olmamak koşuluyla devlet, her görüşteki gençleri yem olarak kullanması suçunu itiraf etmeye zorlanmalıdır ve kamuoyuna açıklamaya mecburdur.

Bu konuda çok şey söylemek mümkün değil veya biz bu konuda yetersiziz. Köşeci ve köşe dönmüş köşe yazarları ve entelektüel sol yazarlar dünyayı sollayıp, diğer  gezegenlerde politika yaptıkları için bizi bu konularda bilgilendirmeye tenezzül etmiyorlar veya  bağlı oldukları sivil ve askeri generallere veya el altında paylaşılan  Ergenekon’un ganimetlerine mahkum kalıyorlar!

Biz geçmişimizle öğünmekle ilerici harekete bir katkıda bulanamayız. Geçmişimize tükürmek ise tamamıyla saygısızlık ve haksızlık olur. Çünkü kimse kendi iradesi ile hareket etmedi. O dönemin saflığında bizim insan sevgimiz, dürüstlüğümüz, insana karşı olan güven duygularımızı kullanan TSK’deki Yeniçeri torunlarının gizli faaliyetleri bizi oyuna getiriyordu.

Hala da sorunların çözümsüzlüklerinin altında o Yeniçeri torunları vardır. Devlet, devlet sırları kapsamındaki bilgileri topluma açıklamadan Kemal Burkay abiyi konuşturması da oyundur. Nasıl olsa sivil toplum hesap sorabilecek derecede caydırıcılığa sahip değildir. Despotizmin cirit atmaması mümkün mü?

Başbakan  tam erkekliğini, Kasımpaşa kabadayılığını rahatlıkla konuşturabiliyorsa toplum diktatörlere itaat etmeye alıştırılmış olmasından dolayıdır. Osmanlılıktaki benzerlikten dolayı Kurdlerin de kimseden aşağı tarafı yoktur. Kemal Kılıçdaroğlu arkadaşımız da CHP genel başkanı olduktan sonra kabadayılığı tuttu.

Akıllı ve sakin duruşuyla tanıdığımız Kemal Kılıçdaroğlu da kabadayı üslubuna özenmesinin mutlaka bir sebebi vardır. Sanırım toplumsal kaliteye göre üslup bu şekilde siyasiler tarafından belirlenmiş! Her siyasi öncü aynı zamanda edepte, üslupta topluma örnek olamıyorsa mutlaka anormal bir durumu vardır. Kendileri bunu biliyorlar mı acaba?  Eğer bağırmak, çağırmak bir meziyet ise bizim köyün güzel gözlü sakini en yüksek sesi, en notasız sesi çıkarabiliyor. Onun sesi bir köyde köyden  köye duyulabiliyor ama kimsenin bir şey anladığı yok. Stresten başka da bir şey olmaz!

Belki adam olmak yerine kabadayı olmak daha geçerlidir Türkiye toplumunda. Kemal Kayseri’yi sollayıp Kırşehir’e, Nevşehir’e gidiyorsa insan olmak değil Türk olmak geçerli akçe demektir. Belki Kayseri Müslüman Ermeni toplumu olduğu için suçlanmaktan korktu. Dersim’den uzaklaşmaya ne gerek vardı? Kayserili Sayın Gül Cumhurbaşkanıdır ve USA başkanı Barak Obama’nın  bir zenci olduğu unutulmamalıdır!

Kürdistan’ın bağımsızlık düşüncesini belirsizleştirenler Kurdleri çok kötü aldatiyorlar. Eğer uluslararası dengeler engel olmasaydı bölgedeki Kurd gruplarının birbiriyle çatıştıracak ortamı bile oluşturmuşlardı. General Veli Küçük gibilerin Güney Kurdistan’a seferleri boşa değildi. TC,  Kurdlere ‘’devlet olmak çok kötüdür, gel baba şefkatinde otur oturduğun yerde ‘’ demesi çok anlamlıdır. Bunu Kurdlere nakarat şeklinde tekrarlatması daha çok anlamlıdır.

Kurdistan Ulusal Kongresi için Güney Kürdistan’da PKK ve Diger Kurdistanî partiler çalışmalarına başladı. Acaba bize “yaşasın halkların kardeşliği” diye slogan attıran burnu Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar uzamış olan devrimci kısrakların tepkisi nasıl olacak? Belki bizi çok sevdikleri için bizi kolları arasına alıp enternasyonal marşının müziği eşliğinde güzel bir öpecekler!

Sivil toplumunun birbirini hırpalaması gerekmiyor. Tüm siviller, sivil olmanın sorumluluğunda siyasal olaylara bakması gerekiyor. Bu süreçten sonra reaksiyoner değil, aksiyoner olmak zorunluluktur. Demokrat ve ilerici olmanın gereği budur.

Ahmet Altan ve o gruptaki aydınlar Mehmet Ali Aybar gibi ‘sivil mutabakat hareketini’  savunma zorluğu çekmiyor ama onun yokluğunu dolduramıyorlar. Onu da Yeniçeri torunları etkisizleştirdiler ama simdi oradan Ahmet Altan’lara bilgi servis edebilecek ortam oluşmuştur. Bu avantaj ile sivil demokratik inisiyatif, ideolojik farklılıklar gözetmeden daha iyi pekişmesi gerekiyor.

Artik demokratları bir yerlere götürüp kurşuna dizen Veli Küçük yok ortada. Demokratlar korkmadan sivil toplum olarak,  doğayı yaşanılır kılmak için ekolojik örgütlenme, insan hakları alanında, kaba erkeklerin küfür ve aşağılamalarına maruz kalan kadınla kol kola olmak ve doğanın diğer güzel öğeleri olan canlı bitki ve cansız çevreyi ve hayvanların hukukunu esas alan cemiyetleri güçlendirmek için daha aktif olmanın zamanı gelmiştir. Devrimcilik budur. Devrimcilik Kurd ulusal taleplerini sulandırmak değildir.  Ekonomik gasp nedeniyle iktidar alternatifi olmak çok kötü bir anlama geliyor!

İnsanlar birbirine küfrederken ‘hayvan ve kadın’ sözcüklerini kullanabilecek düzeyde yaşama düşman olduklarına göre siyasi görünmeler sadece güç gösterisinden başka bir anlama gelmiyor.

Toplumun desteğini almak için toplumun taleplerini, sosyal ihtiyaçlarını sadece slogan olarak kullanmanın sonunda nelerin gelebileceği konusunda dünya deneyimlidir artık.

İnsanların – özgürlük taleplerini slogan olarak kullanıp suskun bir toplum yaratan 20.  Yüzyıl despotları, inançsal, siyasal değerleri kullanarak İslam Sosyalist partileri, Sosyalist Baas Partileri veya başka isimlerle toplum üzerinde tahakküm kurma amacı güden güçlere karşı tarihin şahidiyiz artık. Bunlar ideolojiye,  bilime katkı sunmak yerine onun inkarında kendilerini bir diktatoryal ekol olarak dünyaya dayatmaya çalışıyorlardı.

Bu tür diktatör adaylarıyla karşılaştığımızda bakışlarının Arş-ı Elaya dikildiğini fark edebiliyoruz. Her kes Atatürk gibi iki saatte cumhuriyeti ilan edip vatan kurtaran kahraman olmak istediği zaman sonucu çok dramatik olur. Toplumsal tekamül olmadan kahramanlık deneyimlerinin sonuçları fecidir.

Dünyanın bu senaryoları tekrar tekrar seyretmeye gücü ve takatı kalmadı. Dünkü taş putlardan, bu gün canlı diktatör-putlara dönmek evrimleşme değildir, aldatmadır. Hele diktatörlük yarışı oryaya çıktığı zaman sonuç çok daha acı veriyor.

Geçmişte kralların kendilerini Tanrı olarak ilan ettiklerini biliyoruz. Tarih bu konuda tekerrür edemez. Biz insan olarak topluma saygıdan dolayı çaput bağlanan ağaç-tanrıcıklara saygı duyabiliriz ancak canlı tanrıcıklardan zarar göreceğimiz için, kaderleri fare deliklerine kadar olan diktatörleri kabullenmek mümkün değildir.

Bunlar insanların ruhlarını gasp ediyorlar.  Beyinlerde Arap makyajlı Selanik karakollar kuruyorlar. Kendilerini laik sanan tanrıcıklar ile Amerikancı  Fethullah denen tanrıcık arasında bu konuda fark yoktur. Bunlar bilgiyi araç olarak kullanarak insan beynine sabotaj düzenliyorlar, beyin felç olduğu zaman dönüşüm mümkün olamaz! Farklılıkların yerine tek tip robot üretiyorlar. Çağımız bu komediye tahammül edemez artık.

Not: Görüşlerimiz her hangi bir siyasal hareketin adına değildir, siyaset de değildir, sadece siyasetin yorumudur.

Yorum bırakın