kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

ÇOK BECERİKSİZ BİR ÖĞRENCİYİM

Posted by kaniyasor 19 Şubat 2012

”Ben çok beceriksiz bir talebeyim

66 yılda ancak on cümle öğrenebildim:

Haksızlığa eğilimli insan haksızlığa uğrar,

Niyette zalim ise insan, kaderi mağdurdur,

Güç getirdiğinde mağdur daha zalimdir,

Hayat nasıl görülmek istenirse hayat öyledir,

Hayata güzel bakılırsa hayat güzeldir,

Nasıl bakarsan öyle görürsün Dünyayı,

Doğru görmek için bakan göz doğru görür,

Varsa insanda vicdan doğru karar verir,

Erdemli ise insan mutlaka erdemli yaşar,

Kimde gerçekten mut varsa o mutludur.”  KANİ YADO

İnsanlar genellikle ‘insani’ ideal insan anlamında kullanır. Mükemmel insan olmak nedir o zaman? Kılıçları kalkanları kuşanıp Altay’lardan Anadolu’ya karanlıkları taşımak, Mekke’den zifiri karanlıkları dört bir yana taşımak ideal insan olmak diye düşünür. Biz şahsen insani ne mükemmel bir öge ne de o öğenin müsvetesi olarak görürüz. İnsan neden mükemmel olsun ki?

Hep ‘’insan ol’’ diye nasihat ederler insana. Bu doğru bir sözdür ancak insan olmak doğrucu olmak değildir. Çünkü insanın sicili canlıların içinde en bozuk olanıdır.

Haydi hepimiz birbirimizin yüzüne baka baka insan olalım! İkiyüzlülükler, sahtekârlıklar, ayak oyunları, takunyalar, çifte silahlar, kahramanlıklar… İşte insan olmak! Öyle mi?

Hadi be yalancı hancı! İnsan olmayı erdemli olmak olarak almadıkça, yalanların sonu gelmedikçe, iftihar ettiğin insanlık her yerde var. Handa, damda, kırda ve bayırda, harmanda, hamamda…

İnsan olmayı ne sandın? Doğurulan, doğuran, doğan, eşi ve benzeri çok olan insana ellini sallasan bin taneye değer. Nedir insan o zaman? Her kes gibi olmaktır insan. Elinde kılıç, belinde silah, düşman sahibi insan!

-Sahi senin düşmanın kim?

 -Kapı komşum, köyküm.

-Sen kapı komşuna dost olamadın, nasıl tüm Kurd toplumuna dost olabilirsin?

-Kaderim.

-Be kardeşim sen, senin düşmanlığın, senin dostluğun beş para etmez. Git buradan! Senin kurtaracağın vatan bize vatan olmaz!

– Ne yapim abi, vatan kurtaran Şaban olmak moda oldu.

Kaderinde komşu aileden bir adam vurmak varmış! Şimdi öldürülme sırası onda. Oda ölmeli ki ölüm zinciri uzayıp gitsin! Kalleş sırayı bozmak için Avrupa’da olmayı tercih etmiş! Suratında iki yüz, tabanı düz, ölüm sırası kendine gelen düztaban ölümü atlatıp gelmiş! Simdi kurmay Avrupalı. Öyle ya, Ümmeti Muhammed’in peygamberi Hz. Muhammed’den başka onun adamlarından kim eceliyle öldü ki? Bu töre yıkılmalı, yıkılmadan önce köyden kaçmalı!

Bu diyalogun moral bozucu havasını teneffüs etmekteyken bir genç geldi. Öyle masum bir yüzü vardı ki, insanin kanı hemen kaynıyor. Gözlerinden bin dört yüz yıllık bir kahır vardı sanki.

Bu Diyarbekirli ciwan ülkeden daha yeni gelmişti. Daha ilk dakikalarda sevilmeyi başardı. Sevilmeye ve sevmeye susamıştı sanki. İnsanin yüreğine sabırsızlıkla yerleşiyordu. Buna çok muhtaç olduğu her halinden belliydi. Anlattığı yaşamının detaylarına inmeyeceğim. Yaşamı romanlara, filmlere konu olabilecek derecede gam, keder, acı içinde çocukluğunu geçirmiş. Gözlerinde farklı bir bakış vardı.

Dolaylı yoldan sordum.

Babası Müslüman, annesi Ezdî. Bunlar birbirine aşık olmuşlar. Aşkın gözü kördür. Başka bir şey göremez,  düşünemez. Sadece kavuşmayı düşünür. Annesi bir Müslüman’a gittiği için ailesi tarafından evlatlıktan red edilir. Ezdi gelin Müslüman ailede gelin olmaktan başka bir seçeneği kalmaz. Büyük aşkın büyük cesareti olur. Fakat bu aşkı, bu saygı duyulur sevdayı İslam gericiliğinin karşınında ayakta tutmak her babayiğidin kârı değildir.

Kızın ailesi artık onu kendi ailesinden saymadığı için tamamıyla yaşamının güç dengesi onun aleyhinde bozulur.

Gelin daha ilk haftalık iken kayınpederi ‘gavurun kızı’ olarak isimlendirir. Gel gavurun kızı, git gavurun kızı! Bu isim, bu iğrenç muamele gerici ilişkilerin hakim olduğu köye de yansır. Kadın çoluk çocuğa karışmıştır. Evin içinde sopa ile dövülür hep! Kadın artık direnmeyi ve kafasını korumayı öğrenmiştir. Kavga dışarı taştığı zaman tek bir kadına saldıranların sayısı artar. Kendini mümin gören her kes taşlamaya başlar!

Taşlama olayında kimse acemi değildir. Hele Mekke’de ihtisas yapanlar çok daha başarılı oluyorlar. Kadın dövüle dövüle savunmayı iyi öğrenmiştir. Artık belli aralıklarla köyde tek kişiye karşı meydan muharebesi süreklileşir! Kadın kan revan içinde, bazı taşlardan kendini kurtarmak için atik davranmasını da öğrenmiştir. İmanı en güçlü olanlar daha fazla ve daha kuvvetli taş atarlar. Kadın kendini savuna savuna kendini köyün dışına atar her seferinde. Bu linçler evde de sık sık tekrarlanır. Çocuklar köşelere girerek veya annelerinin eteklerine yapışarak ağlamaktan başka bir şey yapamazlar.

Çocuklar bu koşullarda büyürler, okullara giderler. Okul arkadaşları onlara göre daha şanslıdırlar. ‘’Dayak cennetten çıkmadır’’ diye Müslümanların rezil adetleri vardır ama diğer çocuklar dayak yememek için babalara yağ çekmesini öğrenmişler. Êzdî gelinin, yani gericilerin deyimiyle ‘Gavur kızı!’nın çocukları bu şansa sahip olmadıkları için hepsinin psikolojisi bozulur.

Bu kahır, bu çileler yetmezmiş gibi Kenan Paşa düdüğünü çalar ve 12 Eylülde Ordu darbesi olur. Alaturka zulmü artık arabesk İslam zulmüne eklenmiştir! Her taraf karışır birbirine. Kimi köy korucusu ordusunda yerler alır, kimi devrimcidir faşizme karşı direnmeyi esas alır, kimi Kurdleri kalede ters yatırılıp Kurdlerin gol yemeleri için çıkmaz  sokağa yönlendirilir. Yani kimse ‘Arbeitlos’ değildir artık.

İslam arabesk işkencesinin üzerine bir de Düdükçü Kenan Evren’in Türk-İslam sentezci işkencesi başlamış. Ya dağa yönlendirme ya da devletin saflarına katılmaya zorlayan işkence dönemi başlar. Burada da köydeki gibi dengesiz güç kullanılıyor. İşkencelere neden olan büyük bir aşktan ortaya gelen çocuklar bu işkenceden de nasibini alırlar.

Köyde annesine karşı tüm köylü saldırırken, işkencehanede tüm askerler ve gardiyanlar saldırır. Burası daha katmerlisi. Buradaki Türk-İslam işkencesiydi. Köydeki İslam işkencesiydi. Artık terki vatan olmaktan başka çare kalmaz. Avrupa’ya gelir. Avrupa’da TC yok ama gölgesi onun üstünde dolaşıyor işte. Her kes bu gölgeden nasibini alır. Artık gavurun çocuğu diyen yoktu ama aile içinde gözleriyle gördükleri işkencenin travması bitmemişti. İşkenceyi çaresiz olarak seyretmek, işkenceye tabi olmaktan daha kötüdür. Hele insanın annesi veya çok yakını olan biri olursa!

Bir Yanıt to “ÇOK BECERİKSİZ BİR ÖĞRENCİYİM”

  1. GOMANWEB said

    Sayın Hemşehrim,
    Bu anlamlı yazılarınızı bana da gönderebilirsengiz http://www.gomanweb.net sitesinde size ait köşede yayınlanabilir. Tabiki takdir size aittir.

    Bildiğiniz üzere, yazıları sosyal paylaşım sitelerinde toplayıp sitede yayınlamak hem zahmetli ve hem de yazı sahiplerinin haberi olmaması nedeniyle doğru bulmuyorum. O nedenle yazıların doğrudan e-posta adreslerimizdens birine gelmesi daha uygun olur.

    Bir ara unutmazsam, siteyi güncellediğimde sizin bu blok linkini tanıtım amacıyla Türkiye üzerinden mahkeme kararıyla yasaklanan önceki http://www.gomanweb.com sitesindeki LİNKLER bölümüne ekleyeceğim. (Bu sitenin etki alanı şu anda http://www.gomanweb.net sitesine yönlendirilmiştir)

    Başarılarınızın devamını diler, Selam ve sevgilerimi sunarım.

    M.HOCA

Yorum bırakın