kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

İNSANLAR MELEK OLURSA ÜLKELER CENNET OLUR

Posted by kaniyasor 22 Şubat 2012

ABD ve Avrupa Türkiye’yi demokrasiye zorlayarak şimdiye kadar kendilerinin destekledikleri diktörlüklerin onlara verdiği zararları telafi edecekleri görülüyor. Bunu yaparken çağdışı yapılanlarla pazarlıklar yaparak aynı zamanda bu amaç için kullanıyorlar. Bu güne kadar gerici caniliğin biçimlendirdiği Ortadoğu diktatörlükleri toplumu çok dejenere etmiştir.

Bilhassa bölgede mağdur olan topluluklar, azınlıklar telaş içindedirler. Mesela Türkiye, Suriye gibi Osmanlı mezarlığında nasıl bir düzen sağlanabilir? Videoda seyrettiğimiz Ortadoğu olaylarında, sokaklarında imanlı bir grup tarafından yakalanan 18 yaşlarında bir genci (Nuseyri veya Êzdî Kurd olabilir) yakaladıkları gibi “Tekbir ! Allahu Ekber!“ deyip satırla kafasını gövdesinden ayırdılar. Videoyu kapatmak zorunda kaliyor insan! Sanki elinde Zülfikar Mezopotamyalı Kürdün kafasını gövdesinden ayıran bir Hz. Ali, Hz. Yezit!

Bu tekbircilere uyan bir küfür, bir isim, bir kavram yoktur. Bunlara uyabilecek bir cansız veya canlı varlık yoktur. Bunlar hiçbir  vahşi canlı ismiyle anılamıyor. Çünkü tüm canlı varlıkların ötesinde bir canilik var. Türkiye’den Pakistan’a kadar olan mesafede her kes bu canilik eğitiminden geçiyor. Günün her saatinde, evde veya dışarıda bu eğitim veriliyor.

Şimdi soruyorum: Suriye’de yönetim değişirse canilere karşı devletin eteklerine yapışıp kalan Kurdler, Asuriler, Aramiler, Dürziler ne yapabilirler? Kimse bunun sorumluluğunu alabilir mi? Bunların toplamı % 25’lerdedir. Milattan sonra 600 yıllarından günümüze karşı Mekke köleci toplum zihniyetinin altında inim inim inleyen halkların, inançların çekeceği yetmedi mi?

Geçmişte insanoğlunun yaşadığı olaylardan dolayı hala insanlar o travmaların tesiri nesilden nesile devam ediyor. Osmanlı Bektaşi yeniçerileri seferlerden seferlere koşuyorlardı. İşgal ettikleri yerlerde talanlar yapıp kadınları cariye olarak tutsak ediyorlardı. Korsanlık geleneklerini Osmanlı Yeniçeri ordusunda daha güçlü hale getiren devşirme Bektaşi yeniçeri ordusu edepsizliğin yasallaştığı Şeriat hükümlerine göre helal kılınan tüm barbarca tasarruflardan geri kalmıyorlardı.

Daha yeni Osmanlı egemenliğinden çıkan Mekke merkezli şeriat zihniyeti terk edilmiş değildir. Ortadoğu’daki değişim hareketlerinin fırsatında nasıl manevra edecekleri henüz net değildir. İnsanlık Mekke putperest zihniyenin devlet olarak güçlendiği yıllardan günümüze kadar vahşetin temsilciliğini elden bırakmadı.

Türkiye demokratik değişimini yaptığı sırada da bunların engelini aşmak için çeşitli politikalar üretildi. Hükümet içinde zahire ambarlarını hazırlayıp onları bu zahire ambarlarındaki nimetin sarhoşluğunda susturuldu. Arabesk çoğunluğun oylarını almak için siyasi partiler her zaman bu çağdışı zihniyetin mümessillerinden icazet istemekten geri kalmıyorlar.

Anadolu Her taraf cübbeli ve cübbesiz yobazlarla dolarak orijinal görüntüsünü tamamıyla kaybetti. Grek’lerin ‘güneşin ülkesi’ dedikleri Anadolu ve Mezopotamya bu gün bu hale getirildi.

İnsan öyle insanlıktan çıktı ki normal yaşamın içinde olan sosyal insanların onlarla ortaklaşabileceği hiç bir noktası kalmadı. Ve bunlarla anlaşabilecek insan dünyada yoktur. Yüce Rabbimizin adına söylenen yalanlar insanları insanlıktan çıkarmıştır. Türkiye’de hem sağ hem de sol dünya standartlarına benzemiyor. Belki Türk-İslam sentezine dayanan devlet yapılanması insanları bu hale getirdi. Gericiliğe Orta Asya barbarlığı eklenince ‘katır cinsi’ bir sistemin oluştuğunu iddia etsek yanlış olmayacak sanırım.

Kurdlerde kalan bazı değerlerin unutulmasından endişe duyuyoruz. Eğer bu da biterse yaşanmaya deger hiç bir şeyin kalmayacağı tehlikesi vardır. TC’nin Kurd toplumu içindeki siyasi parmaklar bu değerleri erozyona uğratıp bitirebilir. Bunun için çok emareler vardır.

Anadolu ve Mezopotamya’nın yerlileri olarak Kurd, Asuri, Aramı ve Ermeniler başta olmak üzere onlara ait değerler yok olursa geride bir şey kalmaz. Avrupa’da bir İranlı ile karşılaştım. Parkta tek oturuyordu. Onu yanımıza çağırınca başta beni İranlı sandı, çekinerek geldi. Kurd olduğumu söyleyince, heyecanlandı ve bana sarıldı. Ben şaşırdım birden. Başından geçenleri anlatmaya başladı. Anlatırken çok heyecanlanıyordu “bölgede Kurdler olmazsa insanlık biter“ dedi ve anlattı:

Ben kaptandım. Savaş gemimiz vuruldu. Gemi batmaya başladı. Ben sağ kurtuldum, botla kaçtım. İran savaş kuralına göre ölmek pahasına gemide kalmaliydim. Ben kaçıp Kurdlere sığındım. Beni misafir ettiler. Benimle çok ilgilendiler mahcubiyetimi söyleyince, “sen bizim emanetimizsin, seni gideceğin yere kadar götürmek bizim şeref borcumuzdur“ dediler. Onlara Türkye üzerinden Avrupaya kaçacağımı söyledim.

Beni Türkiye hududuna kadar getirdiler, oradan kaçak bir yoldan Türkiye tarafındaki Bir Kurd köyüne teslim ettiler. Ben İran’ın eline geçseydim idam edeceklerdi. Güya ben seve seve şehit olacakmışım, gemiyi terk edip kaçmamalıymışım! Ben Kurdlere can borçluyum. Hayatım boyunca bunu unutmak mümkün değildir“ diye anlatırken heyecanı gözden kaçmıyordu.

Sanki olayı daha yeni yasamız gibi etkisindeydi. Coğrafyamızın üstün uygarlığı barbar toplumlar tarafından işgal edilip inançlarını, yaşam tarzlarını zorla dayatmalarına rağmen, o değerlerin bitmesi mümkün değildir. TC’nin bizzat Kurdlerin değerlerini yozlaştırmak için özel programlar, eğitim planları uygulamakla birlikte bizim varlığımıza anlam veren o değerleri yok edemeyeceklerine inanıyorum. Batıda da eğer örnek değerler kalmışsa mutlaka aktörleri yine bizim coğrafyanın insanlarıdır.

Acaba Kurdlerin birlikte savaştığı, birlikte iç içe yasadığı Türk toplumu Kurdleri nasıl görüyor? Bu konuda anlatmak, yazmak Türklere düşer. Çünkü onlar Kurdleri linç etmek için sürekli çaba içindedirler, aynı zamanda onların gözüpekliğini kendileri daha fazla görüyor.

Geçen gün sanala mesaj atan Dev-Genç döneminden gıyaben tanıdığımız bir insanımızın yakını olarak gözleriyle şahit olduğu durumları çok güzel özetliyordu.

Bu Türkiye soluna tutulan bir aynadır. Hasan Karacan’ın anlattığını yorumsuz veriyorum:

Sol sadece kürtlere karşı değil kendi geçmişine ve değerlerine de sahip çıktığı söylenemez. 70 – 80 arası binlerce genç öldürüldü ve bunların kimlikleri ” bir kaç liderin dışında ” solun albümünde yok. Kızıldere’de Mahir Çayanla birlikte öldürülen Saffet Alp eşimin abisi. Aile Saffet’in cenazesini kayseri mezarlığına kabul ettiremedi, çaresizlikten doğdukları kasaba olan Kayseri’ye bağlı Pazarören kasabasının mezarlığına gömdüler. Cenaze Niksar’dan alınırken ailenin yanında komşuları olan 2 Kürtten başka kimseler yoktu, gömülürken de öğle oldu. Saffet gömüldükten sonra aile Kayseri’de gerici baskılara dayanamadı, Yalova’ya göçmek zorunda kaldı. Kayın pederim emekli öğretmendi; 1997 de öldü, Kaynanam eşinden kalma emekli maaşı ile geçiniyor. Saffet’in mezarı faşistler tarafından sürekli tahrip edilir, kaynanam bunu bildiği için her yıl mezar ziyaretine giderken bir kaç mermer parçasını, çimento torbasını ve mezar ustasını beraberinde götürür. Aldığı maaşın yarısını yemez içmez mezarın onarımı için biriktirir. Ben bu aileyi 35 yıldır tanıyorum, Ertuğrul Kürkçü hariç bu slogancı sol örgütlerden hiç biri bu ailenin kapısını çalmış değil.

Gerisini taraftarı olduğunuz kendi futbol takımına takılı kalmadan siz düşünün, nedenleri üzerinde kafa yorun.

Yorum bırakın