kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

ANKARA’DA AYARLAR 24 AYAR

Posted by kaniyasor 29 Şubat 2012

Kani Yado – 29/02/2012

Bölgemizde toplumların uyanmalarına paralel olarak diktatörlükler de bir taraftan kalelerini sağlam tutulması için  kendini güçlendiriyordu. Diğer taraftan,  bu faşist diktatörlüklerin kendi ayarlarıyla faşist, gerici, toplumu ruhen bitirme amaçlı tapındırmacı örgütler kurmuşlardır. Bir kısmını parlamento için hazırlarken bir kısmını sağ ve sol örgütlere atadılar.

Dün 28 Şubat’tı. Faşist derin ayarlarıyla ortaya çıkmış, maskeli  zihniyetler askeri darbeleri ve askeri müdahaleleri protesto etmezler artık. Dirsek temasları çoktan beri vardır. Sadece Silivri’deki işkenceci generallere duyulan aşklara bağlı kalırlar. İnsan kendi katiline nasıl âşık olur? Neden olmasın! Gelenekçi kadınlar, teneke kafalı erkeklere aşık olmuyorlar mı?

Ayrıca Dersimde Alevi katliamını gerçekleştiren Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi olan CHP Alevileri kendine sevdalandırmadı mı? Hala CHP’yi katliamda atalarını kaybedenlerin çocukları ayakta tutuyor! Ya Türkiye’deki Kurdler? Nasıl da güzel ayarlar verilmiş! Yakında sözcülüğünü yaptığı devlet babası tarafından Mustafa Kemal Burkayı HAK PAR Genel başkanlığına atanırsa sakın hiç şaşırmayın! Devlet atamalarına alıştık artık.

Sadece siyasette değil, her şeyde ayarlar yapılıyor. Şimdi Abdulfetullah Gülen peygamberliğini ilan ederse hiç şaşırmayın. Bunlara özel olarak Allahın ayarları verilmiş. Hepsi abdul-ayarlıdırlar.

Türkiye’de her kes dünyaya gelir gelmez bu ayarlarla karşılaşıyorlar. Bu ayarların genel karakteristiği arabesk-alaturka ölçülere göre yapılmıştır. Bu siyasal kavram olarak Türk İslam Sentezi ayarları deniyor. Her yeni ayarda mutlaka derin devletin verdiği hava ile şişirilmiş unsurlar vardır.

Cumhuriyetin kuruluş aşamasında daha çok İslamcı Kurd potansiyeli egemen olduğu için bediüzzahirlerini İslamcı Kurdlerden oluşturdular. Toplum hem Ermeni katliamında, hem de Kurdlerin cumhuriyet Türkiye’sinin İttihatçı gücüne güç kattılar.

Şimdiki ayarın akıbetini bilmiyoruz ama ikinci ayarda Amid’li Ziya Gökalp’ın Güneş-Dil Teorisi ile uyumlu olacağını tahmin etmemek mümkün değildir.

Ziya Gökalp hariç Cumhuriyet kurulduktan sonra kullanılanı ayarcı elemanlarını göstermelik ev hapisleriyle geçiştirdiler.

Türkiye’de şimdi yaşadığımız üçüncü Ankara ayarı dönemi Kurdlerin kendi kaderlerini belirleme hakkını kullanabilecek döneme rast geldi. Onun için insan çok hayıflanıyor.

Osmanlı karanlığında her kes cübbeli cehennem zebanilerinin yönlendirmesinde olan toplum şimdi iyi ayar verilmiş Mustafa Kemal Burkay gibi devletin basın sözcüleri veya Kurd özgürlük hareketinin temel gücü olan gençliği savaşta bitirip Kürdistan dinamizmini yok etmek için gayret gösteren ayarlanmış politika unsurlar devrededir.

68 döneminde dünyanın değişim sinyalleri verildiği zamandan beri NATO üyesi olan Türkiyenin bölünmezliğini esas alan derin yönlendirmeler devreye girmiştir. Bir bakarsının etrafta İlyas Aydınlar, Pilot Necatiler, Yalçın Küçükler, Veli Küçükler, Atilla Uğurlar cirit atıyorlar. Devletin büyük başarılarıdır bunlar. Küçük insanlar bu sorunları gündeme bile getiremezler.

Geleneksel olarak Allahtan sonar ikinci güç devlettir. Devlet ve devletin ayarcı ve semerci elemanları korkuluk olarak insanları etki altında tutarlar. Toplumun geleceği için ayarlanmış öğelerin yönlendirmesinde, yönlendirilen toplum mu yoksa toplumun kendi özgür iradesi için gerçekleştirebilecek politik çizgi mi daha yararlı olur seçeneklerinden birini savunma imkanımız yoktur.

Kölelerin yarattığı Tanrıların ülkesi olan Ortadoğu’da her şey farklıdır. Bu toplumları oluşturan milyonlar ruhen sağlıklı mi özgür mü? Bu sıralarda huzursuzlukları dile getirip sokaklara düşenlerin “Allahu ekber! Tekbir!” sesleriyle bin dört yüz yıl geriden sesler gelmiyor mu?

Bu memnuniyetsizlık faşist Türkiye Cumhuriyeti devletinin arpalıklarında saltanat süren kişilerin direnişleri gibi niteliksizdir. Reaksiyonlar devrimci değildir. Reaksiyonlar sadece statükonun değişimine neden olur. Statükonun devrilmesinden sonra ortaya çıkabilecek ortamın neye hizmet edeceğini henüz bilmiyoruz.

Dar görüşlü insanların bu reaksiyonların zengin devletlerin petrolü sömürmelerine neden olabileceği doğrultusunda endişelerini ortaya koyuyorlar. Şimdiye kadar petrol büyük devletlerin denetiminde değil miydi? Hem yatırım malları hem de tüm teknik donanım büyük devletlere aittir. Petrolün istihracı ve dünya piyasalarına gönderilmesi de onların denetimindedir. Gericileşmiş dünya  solunun emperyalizmin talanı olarak ezberlerine davam etmesi insanı güldürmekten başka bir işe yaramaz.

Türkiye’de politika da ayarcıların vermiş olduğu ayarlarda şekil almışlardır. Her grubun eline ezberleri tutuşturulmuş, yıllarca bu ezberler bozuk plaklar gibi tekrarlanır durur. İkinci dünya savaşında savaştan kaçıp ormanda 30 yıl saklanan o firar gibi dünyadaki gelişmelerden habersiz olmak 21. Yüzyılın insanına yakışmıyor.

Bilim bunu insanların muhafazakarlığı olarak değerlendirir. Bilim ayarlardan bahsetmez. Ayarcılık ve semercilik bilimdışı bir çabanın ürünüdür. Son nefeslerini vermekte olan ayarlanmış tüm aktörler hala ayarcı devletin amaçladığı şekilde politik eğilimde olduğu bir gerçek olmakla beraber, bundan sonra tarihe karışacağının sinyallerini veriyor.

Gelenekçi toplumların hem komik hem de trajik sorunları olur. Bir yaşanmış olayı anlatayım, belki yukarda yazdığımız beş yüz kelimelik satırlardan daha açıklayıcı olur.

Palu’da tüm medeni hukuku ilgilendiren sorunları cübbeliler çözerdi. Bir mü’min hatununa sinirlenip yerden üç tane taş alıp “üç talak benden boşsun!“ demiş. Aradan kısa bir süre geçmiş, adamcağız pişman olmuş. Hemen cübbeliye gitmiş. Cübbeliler Şeriatın dışında bir karar vermezler ama verdikleri karar hep komik olur. Cübbeli der ki:

-Senin hatunun biriyle evlenmesi gerekir ki ondan boşandıktan sonra ancak yeniden nikah yapabilirsiniz.

-Şeyhim ellerinden öperim, sen al hatunumu!

-Evladım, dinimize göre 5 kadınla nikah olmaz. Benim dört tane nikâhlı hatunum var. Kadın mümin olduğu için cariye de yapamam. Bizim Deli Sabo en uygunudur. Dalyan gibi herif, kadın açlığı çekiyor kerata. Ona söyleyin memnuniyetle kabul eder. Sonra boşansın, yeniden nikâhını yaparız.

-Tamam şeyhim ellerinden öperim, bu iş oldu diyerek talibin seyidinin huzurundan geri geri gittiği gibi gider.

Saboyu bulurlar. Deli Sabo memnuniyetler kabul eder ve:

He valla, kari hoştır, kârı hoştır der.

Sabonun nikahını yaparlar. Bir gece sabonun hatunu olur. Ertesi gün Saboya gelip kadını boşanmasını isterler.

– Sabo senin görevin bitti, kariyi boşa  derler.

-Valla kari çok hoştır, vermenem!

-Yav Sabo bu kârı senin değil, boşamalısın! Derler

Sabu’yu odada tecrite alırlar başlarlar işkence etmeye.

-Mademki karıyı bana verdiniz, niye alêrsiniz? Ben kariyi vermemen! Der.

Tecrit koşulları çekilecek gibi değil artık, Deli Sabo çok işkence görür ve ikna olur.

-Tamam tamam beni dögmeyin, eğer ben boşamasam şeyhin Kur’anı beni çarpsın! Kari 3 talaq benden boştur! deyip işkenceden kurtulur.

Türkiye’deki siyasal, dinsel, yönetsel sorunlar bir acayiptir. Görüntüde Anıtkabir, Anıtkabe gibi görkemlidir ama iç yüzü hiç de çekilecek gibi değil. Müslümanlığa diyecek yok, tam antika! Ne solu soldur ne de sağı sağdır. Nereye bakıyorsun karşında semerciler, ayarcılar görürsün. Her kes yarattığı tabulara sadakatteki imanla yaşar. Uğrunda neler verilmez ki! Can verilir, kan verilir!

Ne de olsa çamurdan yapılmış, biri ruh üfürmüş. Çamuru da ondan, ruhu da ondan. Kendine ait ne var ki? Secdede kusur etmeye etmeye kula kul olmasını çok iyi öğrenmiş. Bu öyle tesirli bir kulluk ki solda da icra etme imkanı bulmuş!

Biz hep kendimizi yeniden yaratalım deriz. Hatta her gün şafaklara yeni bir yüzle çıkalım diyoruz. Bu sefer yaradılışımız çamurdan olmasın, nurdan olsun diyoruz. Yaşam farklı olsun. Mücadeleler farklı olsun. Danışıklı ve danışıksız savaşlar olmasın. İnsan insana kul olmasın! Özgürlükleri slogan yapıp özgürlüklere tuzak kurulmasın. İnsanın düşmanı varsa, insan kendine düşmandır. Ezberler insani ruhsuz bırakır. Ezberleri bırakıp bilimin diniyle, bilimin aydınlığıyla, bilimin gerçekliğiyle yaşayalım. Boş teneke çok ses çıkarır. Boş insan çok gürültü eder. Dolu dolu düşünelim, dolu dolu  yaşayalım.

Yorum bırakın