kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

TABULAR VE TUTSAKLAR

Posted by kaniyasor 31 Mart 2012

Bireyin davranışları, toplumun genel eğilimi hiç bir zaman geçmişinden ayrı olamıyor. Eski köle-efendi ilişkisi çağımızın en son sistemi olan sosyalizmi bile esir aldı. Sosyologlar bu meselenin derinliğine girmeyi kendi alanlarının kapsamına almadılar ama muhafazakârlığın, diğer deyimle gericiliğin insanların yakasını bırakabilecek özellikleri yoktur.

Her ne kadar bilimde esas aldığımız tezatların birbirilerini geliştirdiğini, beslediğini biliyor olsak da gericiliğin insanın yakasını bırakmayacağını da bilmek zorundayız. Siyasette bu durumu en iyi kullanan despot liderler ve despot sistemlerdir. Bu sistem ve bu liderlik türleri hepsi insanın insan üzerinde tahakküm geleneğini sürdürürler.

Gericilik eskide ısrardır, gericilik tabulara esir düşmektir, gericilik kalıpsal ezberdir, gericilik gericiliği fırsat bilip onların üzerinde tahakküm olmaktır… Peki Türkiye’de görünen genel manzara bundan farklı mı?

Kendilerini ilerici sayanlar simgelere, liderlere, sloganlara, ezberlere tutsak değil mi? Devrimcilik yenilenmek ise kim kendini yeniliyor ki? Bilimsel düşüncede kendini yenilemeyen, kendini tekrarlayan insanlar gerici kabul ediliyor.

Gericilere tanrıların cümlelerini tırnak içerisinde yazıp sunmadığınız zaman düşünceyi doğru kabul etmez. Sosyalistler kendilerini yenilemez, tanrılarını ebedi sayar iseler gerici düşüncelere tutsak olmazlar mı?

Kurdistan’da toplumun siyasallaşması, toplumun gericilikten kurtulduğu anlamına gelmez. Dün anne babaları şeyhlere, Seyitlere kul olurken bu gün evlatları siyasi abilere kul ise toplum değişmiş sayılmaz, sadece tanrılarını değiştirmiş sayılır. Özgür olmayan bireyin özgürlük arayışı tarihte görülmemiştir. Yaşamın tezatı budur işte.

Özgürlüğe en fazla ihtiyaç duyan köle olduğu halde inançlar üzerinden esareti muhafaza etme çabasında yine köle vardır. Bilinçli ve devrimci olmayan anlayış sadece tabularını değiştirir, zihniyetini değiştirmez.

Siyaset toplumun genel özelliklerini kullanır. Geriliklerini toplumu kullanmak için vazgeçilmez olarak görür. Bir toplumun ulusal kurtuluş mücadelesinde toplumu kendi yeni sistemine tutsak etmek amacı taşıyorsa devrimsel bir ideal yoktur demektir.

Kürtler İslam Arap güçleri tarafından yalanlara dayalı ideoloji ve kültürel yaşam tarzlarıyla tutsak edilip, eski inaçları ve yaşam biçimlerini terk ettirip düşünemez hale getirildikten günümüze kadar siyasal hareketler sadece aşiret ve kral olmak ütopyası olan bireylerin çabasının dışında bir hareket olmamıştır.

Şimdi emperyal güçler Ortadoğu’ya nasıl bir biçim vermek istediğini tahmin edemiyoruz. Bu biçimlere Kurd devrimi denemez, Kurd ayarı denebilir.  Emperyal güçlerin Türkiye’ye vereceği demokratik ayar da Türkiye devrimi olarak isimlendirilemez. Dikkat edilirse coğrafyamıza gericilik öyle oturmuş ki değişimin imkanları yoktur, bu yüzden ancak dış ayarlar söz konusu olabiliyor. Bu coğrafyayı anlatımlarımda  her zaman  mezarlık olarak tanımlamam bu yüzdendir. Evet yaşadığımız coğrafya mezarlıktır. Sağ tarafı da mezarlıktır, sol tarafı da mezarlıktır.

Kemalizm’in eğitim sisteminde biçimlenen Kurd nesillerinin despotik eğilimleri normal sosyal ve siyasal ölçülerine uymuyor. Rakı masasında Cumhuriyeti ilan eden Mustafa Kemalin dayandığı bir gücü vardı. Siyasal dinamiklerin ya dayandığı müspet bir güç vardır, ya da müspet gücün karşısında menfi bir gücün kapsamındadır.

Siyaset hangi erkin ürünü olursa olsun toplumun genel eğilimini kullanır. Kullanılmaya elverişli toplumların bağımsız devrimsel atakları yoktur. Bu gün uygar devletler Gladio ve onun ürünü olan sağ ve sol siyasetlere karşı tasfiye hareketlerine başlarken bölge tarikatlarını kullanabilmek için uzun süreden beri bir çalışma yaptıkları ortaya çıktı. Gericiliği din ile tatmin ederken kendi amacına çalıştırabiliyor.

Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü hassasiyetlerini korumak için Kürdleri istedikleri çıkmaz sokakları yönlendirmek,  yine toplumun zaaflarını, bireyin zaaflarını kullanmayı esas alırlar. Burada çok önemli bir gerçek ortaya çıkıyor. İster Türk siyasetleri, ister Kurd siyasetleri topluma çağrı yaparak “gelin en iyi bir şekilde biz sizi kullanırız, en iyi bir şekilde biz sizi kendimize secde ettiririz“ çağrıları yapıyorlar.

Siyasal öncüler de buna benzer bir şekilde ‘’gelin en iyi şekilde ben elimi iyi öptürürüm, size en iyi bir şekilde diktatör olurum“ çağrılarını yaparlar. Siyasal güçler bu eğilimlerini toplumun genel eğilimlerinden dolayı belirliyorlar.

Suriye Qamışlo’dan Şeyh İzzeddin gelmişti Elaziz’e. Bu yörelere geldiğinde bizim evlere konuk olurdu. Benim hiç umurumda değildi. Sadece Kurd olduğu için saygım vardı  ama kimsenin önünde eğilecek durumum yoktu. O yüzden hiç görüşmüyordum. Geldiğinde bütün akrabalarımız, yörenin Nakşibendî partisi taraftarları el öpmek için sıraya girerlerdi.

Dayımla beraber oturuyordum. Dayım el öpme sırasına girmek için kalkarken bana da el öpmek için sıraya girmeyi teklif etti. Ben ise bir espri yaparak ’’Seyh İzzeddin benim elimi hiç öpmedi ki ben onun elini öpeyim, tek taraflılığı sevmem“ dedim.

Dayım Şeyh İzzeddi’nin elini öpmeye gitti. Sonra bana aktardığı şekliyle Şeyh İzzeddine sarf ettiğim ‘ukalalığa!’ karşın beni affetmesi için ricada bulunmuş. Şeyh İzzeddin “bizim gençleri rahat bırakın, affedilecek ne söylemiş ki? Onların ellerini de gözlerinı de öperim” demiş.

Zavallı dayım beni şikayet etmek için değil, sadece onun kendi kafasında büyüttüğü tanrısı Şeyh İzzeddin’e karşı işlediğim suçu affettirip benim cennete gitmemi sağlamayı düşünmüş! Biz bu zavallı insanların oğulları, kızları, yeğenleri şeyhlerin, seyitlerin elini belki öpmedik ama onların yeni siyasi sürümlerinin elini öpmeye şiddetle yönlendiriliyoruz! Şimdi kim kimden gerici?

Bizim eski model gericilikle ne farkımız var? Günümüzde gördüğümüz Şabanlıklar, ŞahıŞabanlıklar karşısında imkânım olsa zamanı geri alır, Şeyh İzzeddin’in iki yanağından öperim. Buna rağmen mutluyum çünkü Yüce Rabbimden başka ne Kabe tanıdım ne Kayserilileşen Müslümanlık ne yobazlık ne de siyasi yobazlık. Yüce Rabbimin kudretiyle tutsakların yarattığı şirkleri, tanrıları tanımayacağım. Mazlum Doğan da hiç kimseye secde etmedi. Secde etmeye meyilli olmadığı için ona ölümü adres olarak gösterdiler.

Büyüklerimiz kravatsız sarıklı ve cübbelilerin elini öpmüşler, biz kravatlı ve sarıksız cübbesizlerin elini öpüyoruz isek, ne farkımız var? O zaman cübbesiz ve sarıksız Adnan Hoca ile siyasi ağabeylerimizin arasında ne fark vardır? Yakışıklı Andan Hoca mekânını şimdiden cennete çevirmiş Maşallah! Abd-ul  Fetullah  da kontra-devlet cennetini seçmiş maşallah!

Biz ya Kurdistanın asimilasyonuyla Elaziz gibi açık hava tımarhanesine döneceğiz ya da  Kültürel değerlerimizin üstünde yeniden filizleneceğiz.

Daha evvel de belirttiğimiz gibi belli bir alanda yaptığımız küçük bir araştırmada Kemalist sistemde okuyan insanların hiç okumayan ve doğal koşulların yaşam biçiminde hayatlarını sürdürenlerden daha sağlıksız oldukları ortaya çıktı.

Balkanlarda Osmanlının ağır koşullarına dayanamayıp İslamiyet’i ve Türklüğü kabul eden Avrupalı Hıristiyanların bunalımlı kişiliğini taşırken, okumayan Kurdler Dersim’in, Çabakçûr’un kır çiçekleri gibi insanın yüzüne gülüyor, insana hayat aşılıyorlar.  Bu gerçeğe dayanarak Kurdlerin kendi dillerinde okullarının mutlaka açılması ve kendi dillerinde eğitimin gerçekleşmesi gerekiyor. Biz asimilasyonla bunalımlı toplum olmak istemiyoruz.

Yorum bırakın