kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

UZAKTAN KUMANDALI SİYASET

Posted by kaniyasor 26 Nisan 2012

Kani Yado – 26/04/2012

Belki bu yazının başlığıyla karşılaşanlar hemen gülümseyecekler. İlk bakışta çok komik geliyor ama genelde dünyada, özelde bizimle daha fazla ilgili olan Türkiye ve Kurdistan’da siyasal yapılanmalarına bir göz attığımızda bu gülümseme yerini hüzne bırakır. Aslında güdümlü siyaseti ve irade gaspı dediğimiz hileli siyasal ortamın acılarını her gün hissediyoruz.

Türkiye’de geçmişte uzaktan kumandalı yöntemle insanlarımızın ölüm oruçlarına nasıl yönlendirilip ölüme gönderildiğini daha unutmadık. Ölümlerin hileli siyaset ile gerçekleştiğine bütün dünya şahit oldu. Aslında olay, Türkiye faşizmini rahatsız eden devrimcilerden kurtulmak için uzaktan kumanda ile gerçekleştirilen bir tuzaktı. Faşizm devrimcilerin varlığına tahammül edemez.

Ölüm oruçları demokratik devlet biçimlerinin kötü icraatlarına dikkat çekmek için uygulanır. Devletin öldürme eğiliminin şiddetli olduğu faşist sistemin koşullarında gerçekleştirilmek istenen ölüm oruçları devletin tercihinden başka bir şey olamaz. Devrimcilerin cellat devlete  “ey faşist devlet bak benim istediğimi yapmazsan kendimi öldürürüm!“ demesi kimin planıyla yapılmış  olabilir?  Faşist devlet ‘’yok ölme benim cici devrimcim, ne istersen ben yaparım, yeter ki ölme!’’ demesini beklemek mümkün mü? O zaman olay nedir?

Geçmişteki Türkiye’de uzaktan kumanda ile gerçekleştirilen cezaevi ölüm orucundan yarı canlı olarak alınıp Almanya’ya getirilen bir komşum bir türlü sağlığına kavuşamadı. Aniden komaya girdi, beyin ameliyatıyla ölümü engellendi. Biz burada ismini yazmaya yetkili değiliz. Çünkü kendisinden izin alınamayacak durumdadır hala.

Aradan yıllar geçmesine rağmen, ölüm orucundan dolayı beyninde meydana gelen hasarla kanama, kanama ise onun  aniden komaya girmesine neden oldu. Ameliyatla kurtarıldı ama bundan sonra nasıl bir vücut sakatlığıyla karşı karşıya geleceği henüz belli değil. Sevimliliğiyle tüm komşularının yüreğinde yer kapan bu kızımız, tüm komşularının, onun sağlığı için duacı olmaktan başka ellerinden bir şey gelmiyor.

Ölüm oruçlarının sonucunda ölen birçok devrimci insanımız bizim acılarımızın üstüne acı olurken faşist devleti en çok sevindiren bir olay oldu. Kimdir bu faşist devleti sevindiren? Elindeki kumandanın modeli nedir, bilemiyoruz.

Bu uzaktan kumandalı geri zihniyetlerin bize çektirdikleri, tarihin en acı olaylar sayfasına geçecektir. Gelecek nesil insani aldatan zihniyetleri lanetleyecektir.

Osmanlı mezarlığında ortaya çıkan uyurgezer toplumda, toplumsal iradenin çözüm gücü olabilmesi için muhatap irade olmak mümkün mü? Bu konu siyasal bilimcilerin, sosyologların ilgi alanının kapsamına girer; biz bu konuda görüş belirtemeyiz ama kendimizi siyasilerden, devletlerden korunma tedbirleri almamız bizim hakkımızdır.

İnsan iradesi her zaman aldatılma riskinde ve aldanmama tedbirinde bir döngüdedir. Birileri aldatmaya çalışırken, insan buna karşı aldanmama savunmasında ciddi tedbirler alamazsa tutsak düşer.

Eski siyasal biçimler olan dinlerde ümmet anlayışında tutsak düşülürken günümüzde çağın sistemlerinin siyasetlerinde irade tutsağı olunabiliyor. Türkiye’de kula kul olma yaşam tarzının kanıksamasında,  uzaktan kumanda sistemi kolaylıkla uygulanabiliyor. Siyasi partiler, cemaatler, dernekler her ne kadar Avrupa modeli taklidinde demokratik bir görünüm veriliyorsa da tek adam siyasal çirkinliğinin  mevcudiyeti  ne Türkleri ne de Kurddleri  rahatsız etmiyor.

Toplumsal iradenin doğru yansıması, o iradenin sorunların çözümünde muhatap irade olabilmesi için, başta Osmanlı Mezarlığının Kürdistan Eyaletinde tutsak iradenin özgürleşmesi gerekiyor. Bildiğimiz gibi Osmanlı kalıntıları şarkıyla garbıyla biribirinin benzerliğinde şekillenmişler. Bu durum kötü bir talihtir. Başta Kurdler olmak üzere hiç bir halk kendi değerlerinde şekillenmediler. 50 yıl içinde  bir köyün dilde Türkleştiğini, zinhiyette Araplaştığını gördük. Bu korkunç bir felakettir. Bununla insan insanlıktan çıkmasaydı biz buna korkunçluk belirlemesi yapmazdık.

Bu tutsaklık sadece dinsel gericilikle Türkiye Cumhuriyeti Devletine tutsak olan mümin Kurdler değil, aynı zamanda hala 19. ve 20 Yüzyıl politik sistemlerinde çakılı kalan Kurd siyasal dinamikleri tarafından güdümlenen toplumsal irade kendi sorunlarının çözüm gücü olma hususunda muhatap olabilecek derecede özgürleşemediği için Allaha emanet! Top Saddam’da!

Bu durumla Türkiye dinamikleri Kurdlerin taleplerini kendine denge unsuru yapıp Kürlerle kolay alay edebiliyor, bu ortam Kurd hesapçılarının politik tercihlerine dönüşebiliyor.

Bizim köylerde acemilere  ’’nizanî neliyze!“ sözü meşhurdur. Siyasilerin toplumsal özgürlük yerine hesapçılığa kaymasına karşı çok net bir vurgu vardır. Aslında bu vurgunun hedefi irade gaspçıları, toplumu uzaktan kumandayla dans ettiren uyanıklara değil, iradesini siyasetin tahakküm eğilimine kaptıran acemi bireye ve acemi topluma yöneliktir. Ayarcılar profesyoneldir, acemi olan biz amatör toplumuz. Em nizanın bilêyzin.

İnsanın insan üzerinde tahakküm güdülerinin, düşünce ve inanç biçimlerine yeniden değinmeye gerek yoktur. Bu tahakkümün geçmişten günümüze kadar bukalemun gibi değişen koşullarda değişen renklere uyan insan ihtirasının ürünü olan politik tarzları detaylı olarak anlatmıştık.

Günümüzde bilimin ve tekniğin zirvede olduğu koşullarda insan iradesi hala tabuların insafına bırakılıyorsa coğrafyamızın düşünce gelişim seviyesinin çok düşük olduğunu gösteriyor. Afganistan ve Pakistan gibi mü’min aşiret ve cemaatler kadar geri olmasalar da kahredici bir geriliğin varlığı ve bunun sonuçlarının toplumsal yaşama yansıması hiç de hoş değildir.

İnsan düşüncenin ayrıcalığı kadar diğer doğan, doğuran, emzirilen, büyüyen, yaşlanan canlılardan farklıdır. İnsan diğer canlılardan farklı olarak doğaya, maddeye, yaşama bir tanım getirebilecek akla sahiptir. Yüce Rabbimiz tarafından bu imkan ve imtiyaza rağmen insanlar hala dinsel uyduruk zalim kölecilerin talimatlarını sabit bir yaşam muhafazakarlığında çakılı kalıyorsa diğer canlıların standart yaşamından ne farkları vardır?

İçinde bulunduğumuz 21. Yüzyıl insanı ve iradesini tutsak edip onların üzerinde muktedir bir güç olma eğilime karşı kendi savunma araçlarına sahiptir. Bu savunma istemi ancak köleliği kendilerine bir kader olarak algılamaması koşuluna bağlıdır.

Bizim koyun medrese tahsilli halk filozofu Muhyeddin Ağa ile çok tanrılı inançları tartışırken “Biz doğru bilgiye ulaşmak için canımızı dişimize takarken geri toplum kendine tanrı bulmakta hiç zorlanmıyor, hiç bir şey bulamazsa Kendine, bir kurbağa, bir eşek ,bir taş bulur kendine baş eder;  böylelikle tanrısız kalmaz“ demesi ciddiye alınmayacak bir tespit değildir.

Yüce Rabbimizin rahmeti onun üzerine olsun! Beyin hücrelerimizi dans ettirip bizde düşünebilme yeteneği yaratma çabasında olan bu insanımızın yokluğunu doldurabilecek insanın olabileceğini henüz sanmıyoruz. İnsanlara bir şeyler anlatmak için o zamanın imkansızlığında bir çaba içinde oluyordu. Bu hususta O’ndan yardım isteyenleri geri çevirmiyordu. Farsça diline onun sayesinde ilgi duymuştum. Bu ilgi beni tekrar Kurdçe diline sahip olmama neden oldu.

Bilen insanlara çok muhtacız. Bizim genç dinamizmimizi hipmo-propaganda ile sarhoş edip bilimsel düşünme mantığından saptırarak iradesini  Hasan Sabah’ın ruhuna havale edenlerden sakınmak için bilimsel düşünmeye teşvik etmek gerekiyor.

Toplumda aklıselim gelişmediği için arabesk-alaturka melezi bir otmosfere yönlendirilen insanlarımız iflah olmaz bir zihniyetin mahluku oluyor. Yani Selanik- Mekke melezi katır cinsi yük taşımaya müsaittir, ancak insani erdemlerin esas alındığı demokratik uygarlık çağıyla uyum sağlamsı mümkün değildir.

Abd-ul kul zihniyetindeki Abd-lar kimi din kanalıyla, kimi siyaset, kimi diplomatik-bürokratik kanallarla Abd misyonerliği  dediğimiz.Abd-ul Fethullahlar bu abd’lardandırlar. İradesizleştirilmiş, kullaştırılmış, koyunlaştırılmış, müritleştirilmiş tutsak ruhlu insanlar kolaylıkla bu kanallarla yönlendirilebiliyor.

Toplumsal ve siyasal istikrarın sağlanması amacıyla, toplumu köleleştirmek suretiyle sonuç almak mümkündür ancak soruna uzun vadeli bakıldığında çok zararlı bir yöntemdir. Bir Türk vezirin ‘’okullar olmasa eğitim meselesi çok kolay çözülür’ demesi günümüzde siyasal sahada  uygulandı.

Kurd ve Türk siyasileri insanları kullaştırarak  özgür birey engelini aşıyorlar. İnsan insanlara kul olduktan sonra ne ülkelerin ne de insan olmanın bir anlamı kalır. Eğer Türk ve Kürt toplumu sistemlerin ve liderlerin, cemaatlerin ve partilerin sadakatinde kalacak kadar kullaşırlarsa onlara tavsiyem kendilerini Fırat ve Kızıl Irmak’a atıp kendilerinden kurtulsunlar! Bu koşullarda kalmakla insanın kendine bir hayrı olamaz.

Yönlendirilebilme esnekliği solda, sağda ve iradesini hep tabularına kullandıran tüm alanlarda aynıdır. Ortadoğulu tüm sol ve sağ hareketlerin daha ilk adımda kolektif irade, kolektif güç olma yerine rezil diktatörlüklere dönüşme bu yüzden oluyor.

Yani Tanrılar insanları yaratır, insanlar baş belalarını(tabularını) yaratır. Bu durum Köleci toplum sisteminden beri hep böyle devam ediyor. Düşünebiliyor musunuz bu abd’lar kendi kutlu doğum günlerini kölelerine kutlatacak kadar toplumu düşürülmüşlüğe sevk ederler.

Kuzey Kore’de,  Kore’nin tanrısının ölümünde ağlamayanların vay haline! Bütün köleler efendilerine sadık olmayanlar üzerinde mahalle baskısı uygularlar. Kabul edilemez tüm hususların altında bu durumlar vardır. 21. Yüzyıla yakışmıyor. Ne gerici sağ zihniyet yakışıyor ne de gericileşen sol zihniyete yakışıyor. Toplum böyle despotlaşan  sol ve sağ siyasilerin üstünde baskı gücü olmadıkça bu böyle devam eder.

Aslında solun marjinalleşmesi toplumun uyarısı olarak değerlendirilmesi gerekiyor. Bu gerçek ortaya çıkınca bu sefer sol gerici simgeleri, söylemleri kullanmaya başlayarak kabahatleri özürlerinden daha büyük oluyor.

Kemal Kılıçdaroğlu bunu başaramayınca kendini rezil edecek gibi geliyor. Kemal’in dine ilgisi hiçbir zaman olmadı. Okulda ağırbaşlılığıyla tanınırdı. Din ile ilgilenmek delilerin işi olduğunu biliyor aslında. Kemal Kılıçdaroğlu da kumandalı siyaset yüzünden bocalayacak.  Etrafındaki Alevi ve Sünni yobaz danışman müteahhitler onu camiye götürürlerse söz olsun imam olarak namazı ben kıldıracağım. Bütün okul arkadaşlarımızı o gün camiye davet ederiz, hatıra fotoğrafı çekeriz.

Şaka bir yana, Kurler din için ‘’dîn karê dînan e’’ (din delilerin işidir) derler. Ben kendim de yetişme tarzımla, dini eğitimle aldığım biçimde dindar sayılırım ama bu söze hak vermemek mümkün değildir.

Yorum bırakın