kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

PÜSKÜLLÜ BELA

Posted by kaniyasor 11 Mayıs 2012

Kani Yado – 11/05/2012

Malumunuz bir şeyh, ağa veya başka bir bela çocukları severken hep ”sen kimin sıpasısın?”  diye sorar çocuklara. Çocuk ise sevine sevine koşar evine “anne Ağa bana sıpa dedi” diye sevincini söyler annesine.

Öyle ya kimse insanı insan yerine koymamış, hiç olmazsa sıpa yerine koymuş!

Sıpa güzeldir, güzel gözlüdür, kim sıpaya benzemek istemez ki?

Kim sıpanın gözlerine meftun olmaz ki? O gözler ki dünya güzeli gözler.

Yaşam çekilmez olurken bazen, acıların, dertlerin, kaderin ve kederin neden olduğu zengin sanatsal zenginliğin bahşettiği tiyatro seyredilmeye değerdir her zaman. Hayat acılarla ballanırken komedilerden neşe, neşeden zevk, zevkten tat alır insan!

Palu-Karaçor’un Ağası bana ”sen kimim oğlusun” diye sorduğunda ‘’ben bizim kara eşeğin oğluyum’’ demiştim.

Babam beni çok sevdiği için hep ’’lawê kerê reş’’( kara eşeğin oğlu) diye hitap ederdi. Ben buna gerçekten inanmıştım.

Ben oldum olası eşekleri sever, onların eşekliğini, onların emekçi duruşunu hep referans alırım.

Bizim güzel gözlü bir kara eşeğimiz vardı. Ben onu çok severdim, hep etrafında dolanırdım, endamına, gözlerine meftundum.

O yüzden babamın bana  ”kara eşeğin oğlu” şeklinde hitap etmesiyle gurur duyuyordum.

Kara eşek deyip geçmeyin, notalı bir zırlaması vardı, köyden köye, köyden şehre, şehirden, şehre ulaşan Osmanlı borazancı başının borazanından daha yüksek sesi duyulurdu.

Onun sesini Mazgirt’te, Mohundu’da duymamak mümkün değildi.

Malumunuz hayat sadece çocukluk evresi değildir. İnsanlar büyüdüğü zaman dünyanın sakat kafasının şakası olmaz. Tımarhane gibi maşallah!

Büyük adamlar, büyük aptallar, büyük liderler,  büyük deliler!

Elinde sopası, sopanın püsküllü belasına güvenirler! Büyükler gerçekten insanı divane ederler. Küfrederken bu aptal akl-ı evveller,

Secdedekiler bu küfürlerde bir hikmet vardır derler. Hâlbuki ne diktatörlerde ne de hikmetlerinde vardır bir hüner!

İnsan kendi küçüklüğünde onları büyüttüğü için fareyi deve eder.

İnsanlar sınıflı toplumlara geçtikten sonra insanlar arasında büyük-küçük mukayeseleri başlamıştır. Tabi insanları küçültmek için siyasi maharetlerle yontma, kesme, biçme ve küçültme operasyonları başlar. Yiğitsen düşme, yiğitsen küçülme, secde etme!

Başındadır artık zalim kral-tanrının gürzü, sopası, sopanın püsküllü belası, belaların en alası.

İnsan insanlıktan çıkmayadursun! O zaman ağanın kâhyaları, kâhyaların en dayıları, dayıların en ayıları, sopaların püsküllü belaları, belaların en alası her kes, insan ilişkilerinde insanları kullanmak için seyruseferdedir.  Artık hayat siyasallaşmıştır, bütün pazar alanları seyren olur.

Aşklar,  her türlü ilişkiler siyasallaşır. Katırların azlığından, eşek pazarlarında kıymetlenirken, arz fazlalığından dolayı insanların fiyatları düşer.

Biliyorsunuz ekonomide arz ve talep kanunu vardır. Malların piyasaya sürümü, pazar, değer ve fiyat buna göre belirlenir.

İnsanların çokluğunda, siyasetin bokluğunda, efendilerin tokluğundan  değerler deşersizleşirken diktatörler karaborsaya düşer!

Toplumlar değer kayıplarında kalitesizleşir, insanlar arasında güven kalmaz.

İşte siyasetin tilki pazarlarının oluşması için elverişli ortam budur. Tilkiler dayanır tavuk kümeslerine. Diktatörlerin, siyasi ağabeylerın şanı yükselir sesi yükseltir, komutları arş-ı alaya kadar yükselir.

Böylece siyaset pazarında bir canlılık olur.

Seyyar çığırtkanlar bağırmaktalar:

Kabaklarımız var, armutlar, salatalıklar, palamutlar!

Güzel salatalıklar var,

Satılıklar var!

Beğen beğen al, beğenmezsen sal!

Siyasi abiler hayatın her alanına yayılırlar. Müminler freni patlamış kamyonlar gibi siyasal İslam pazarlarına dalarlar, İbrahim Halilin bereketine bayılırlar!

Makarnacılar, ruhsuzlaştırılmış. Bir can bir iskelet!

Elinde tespih, kafasında, düşüncesinde onu beklemekte olan huriler, siyasallaşmış müzminleşmiş aşk yarası ile mümin kardeş, derviş olur Yunus olur çıkar cennet yolculuğuna!

Aşklar ordu ordu, imamlar büyük ordu. Ablaları veya abileri sıra sıra. İmamlar  ablalar, ağabeyler sahte gülüşler, siyasi kurlar, nazlar ve nazlılar gelir ve gider!

O gider başkası gelir ‘’ Esselamu Eleykum ve rehmetullah, ben seni kullanmaya geldim vallah ve billah“ dercesine nursuz yüzündeki sahte tebessümle başka bir avcı dalar.

O gider ‘vatan kurtaran Şaban gelir maşallah!’ bir başka kurtarıcı Şaban gelir avcı mı avcı. Kendileri için tazı bulmak kolay artık her kes hacı.

İnsan ’’oh be ne kadar seviliyormuşum, mutlaka her kes kara gözlerime meftun olmuştur“ der.

Karagözlüler sevincinden bütün gücüyle notasız bağırır, sesi bir köyden diğer köye, oradan arş-ı alaya gider.

Hindiler sevindiğinde tilili tilili çeker.

Sevinci, coşkusu tililere karışarak sanat olur, müzik olur, siyasetin keskin sirkesinde marş olur, Allah Allah yürü üstüne üstüne!

Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı kazmayı!…

Bu eskici pazarında, bu eskici siyaset pazarında kimse kimseyi sormaz, kimse kimseyi sorgulamaz. Her kes standart bir kalıbın ezberindedir.  Kimsenin hiç aklına bile gelmez, yarattıkları tantı-kralların secdesinde hiç vakti olmaz.

İnsanı tanımak için de insan olmak gerekmez mi?

İnsan insanın iç dünyasını, dış dünyasındaki duruşuyla çözebilir. İnsan çok sıradan bir konunun ne kadar önemli olduğunu fark edemeyebilir. Çok büyüttükleri ise çok önemsiz olabilir!

Filozof Thomas Hobbes ‘’Homo homini lupus’’ yani, ‘’insan insanın kurdudur’’ demiş, iyi söylemiş, doğru söylemiş,

Siyaseti bakan gözle, bakıp gören gözle, bakar kör olmayan gözle süzerseniz, sizi kullanmak, insan olup insanın kurdu olmak için sıra sıra sıraya girenleri fark edersiniz.

Hitler’in örgütçü zebanileri, M. Kemal’in çatma adamları, devlet yaratması güçlü teşkilat elemanları ve onun takipçisi Abdulfetullah,

Saddamlar, Kaddafi’ler kurtarıcı İlahlar balonlarıyla numaralarıyla kendilerini sevdirmediler mi, kendilerine secde ettirmediler mi?

Bütün diktator salakların, asalak yamyamların, salak salatalıkların tarzları bu eğil mi?

Bakın yeni Osmanlı Cumhuriyetinin Amerikadaki halifesi Abdulcambazın üfürmeleri dünyada kasırgalar yarattı! Bu kasırgalar evlerin, tuvaletlerin çatılarını attı Pis kokuyor, cehalet, melamet kokuyor Ak Parti, her kesi  ihya etti. Eline almış bir ayar makinesi habire ayar veriyor. Bu ayar sihirli ayar!

Ulemalara,  uyuzlara, davara, muhafızlara, bürokratlara, açık ve gizli teşkilatlara ayarlar verilliyor.

Ayarlardan sonra çöker toplumun üstüne kabus gibi! Keser nefesleri. Artık sevgi numaraları yapmaya gerek yok. Toplumun elinden alınmıştır iradesi.

Artık tavuklar  idame-i neseb için dalkavuklar, diktatörler için şiirler yazarlar, besteler ve şarkılar. Her kes esas duruşta!  ”çok yaşa padişahım, bıjî bıjî padişahım, bı can bı xwîn ez jı tere me ey paşay mın!” diye slogan atarlar hep bir ağızdan. Sloganlar arş-ı alayı çatlatır!

Tilili çeker bütün hindiler,

Daha yeni kanatlanmış acemi yavru kuşlar cikcik,

Tavuklar sıra sıra dizilmiş vik vik eder.

Yaşam bir mezarlık, ölüm kurtuluş olur, yaşam zehir olur.

Geri dönüş yok! ”Pişman oldum irademi geri ver!” demek yasak!

Artık zaman yerinde sayacak,

Her şey tek tanrının malikânesine akacak.

O ömür yaşanmamış olacak!

Köprüden geçinceye karar ayıya dayı demek zorundadır artık.

Fırsat kollar, hesap zamanı kendi cellâdının kaçıp deliklerde saklandığı zamanı bekler, deliklerde yakalayıp hıncını almayı düşünür…

Kıbrıs işgalini hatırlayın, her kes hindiliklerini biledi hin hin!

Askerlik şubelerinde sıra sıra, gönüllü savaşa gitmek için

Kurd ve Türk hindilerin o günkü gülünç durumunu seyredin!

Kıbrıs zapt edildi ve orası kara para, kumarhane, tımarhane

Şimdi hergele generaller için bir cennettir bu batakhane.

Hindilerin Türkiye Cumhuriyeti başları yüz elli bin aktarma nüfusuyla devlet ilan ettirmek isterken 50 milyon Kurd toplumunun  özerkliğine bile tahammül edemiyorlar. Hindilerin Allah Allah!diye hücuma geçip işgal ettiği Kuzey Kıbrıs  şimdi genarallerin, hergelelerin  meyhanesi, tımarhanesi, salakhanesi, kumarhanesi…

Kıbrıs yerlileri London’a kaçarken, Türkiye’den getirilen Kurd ve Türk uyuz keçilerini yerleştirdiler.

Şimdi hindilerin marifetlerini gördünüz mü?

Kıbrıs’ın zaferinin ismini terbiyem müsait değildir söylemeye.

Beyaz kadın ithalat ve ihracat anonim ortaklıklara ait bürolarda oturan emekli militaristler!  Her zaman söyleriz, siyasetin görünmeyen yüzünü fark edemeyenler koşturulan bir av tazısından başka bir şey değildirler. Kıbrıs’ın işgali bir musibet olsun!

Mısırda, Irakta, Libyada, Suudide, Arap Emiratlarında evlerini 9-13 yaşlarında kız çocuk cariyelerle dolduran cenennem zebanileri şeyhlerin saltanatlarını hiç düşündünüz mü?

Onlar din satar kız alır hergeleler! Cariye pazarları, beyaz kadın sektörleri onlara çalışır!

Kız çocuklarını çocukluklarından koparıp alırlar bu cehennem zebanileri!

Sizi sizden koparırlar ve kendi ruhları kadar karanlık kuyulara atarlar.

Kendi dilinizde selamlaşmayı bile unuttururlar.

Bu çocuk tecavüzcüsü kodoşlar, Arapçayı Yüce Rabbimizin dili diye yuttururlar

Üfürükçülerden, yalancılardan, talancılardan, diktator kodoşlardan, salaklardan, şarlatanlardan, Yüce rabbimiz adına söylenen yalanlardan uzak durun!” diye bağırdım durdum!

Sessizliğe, kimsesizliğe bağırmışız!

Olsun!

Hiç de insansız bir kalabalık olsun!

Filozof  Nietzsche’nin dediği gibi ” her koşulda doğruları savun!

Dünyada tek kalsan bile dünyada doğruları savunan tek şampiyon sen olursun”

Sağa baktım, sola baktım kimse yoktu!

Sonra her bir tarafta gürültüler koptu!

Acayip bir pazar

Pazarda cambazlar!

Satıcılar bağırmaktalar!

Gel gel  mangal köfteye

Havada bul tavada ye!

Gel abi gel burada salatalık aşılı güzel acurlar!

Gel abi gel burada karpuz aşılı tatlı kabaklar

Gel abi gel burada kabak aşılı uzun hıyarlar!

Gel abi gel burada armut aşılı  kırmızı elmalar

Gel palamutlar palamutlar!

Gel abi istavrit tazedur

Hamsinun amca oğlidur

Gel gel gel lezzetlidur

Siyasi satıcı abi bağırmakta:

Kabak tatlısı siyasetin alası

Nereden çıktı Silivri belası!

Armutlar var, salatalıklar var!

Sartılıklar var satılıklar var!

Oh be ne güzel ahkamlar!

Alakurdi, Arabesk, alaturka makamlar

Bu pazar başka Pazar, burada her mal var

Siyaset bir pazar bu pazar başka Pazar

Pazartesi, Salı, Çarşamba, perşembe

Cuma, cumartesi ve sonra yine Pazar.

www.kanitasor.wordpress.com

 

Yorum bırakın