GERÇEKÇİLİK VE GERÇEKDIŞILIK
Posted by kaniyasor 1 Haziran 2012
Bilim, somutu ve somutun yansıması olan düşünceyi, realizm ve idealizm olarak tanımlıyor. Bilim disiplinlerinin kavramları batı dillerindeki şekliyle kabul edildi ve tedrisatta bu kavramlar kullanıldı.
Osmanlı kalıntıları olarak kabul ettiğimiz Türkiye ve diğer coğrafyalar kanıksanmış yaşam biçiminin hurafelere dayalı düşünce felaketleri yüzünden çok önemli konular ya ezberlenerek anlaşıldığı sanılıyor veya hiç kavranmıyor.
Realizmin anlamını biz hakikatçilik olarak biliyoruz. İdealizm ise ‘idea’ kelime kökünden türeyen düşüncesellik anlamında kullanılıyor. İdealizm dallanıp budaklanınca din istismarcılığından tutun üfürükçülüğe kadar gidebiliyor.
Felsefede düşünce maddenin yansıması olarak tanımlanır. Yani düşünce hakikatin ruhu olarak ifade ediliyor. Düşünce maddi varlıklarla ilgili fikir yansıması olduğuna göre tanımımız doğrudur.
Madde somut bir varlık olduğu için ona bakmak, onu görmek, ona dokunmak mümkündür. Onu bu somutta yok saymak mümkün değildir. Ama İslam ve Hıristiyan gericiliğinin cirit attığı tarihlerde bir İslam veya bir Hıristiyan şeriatçı gericiye ‘’dünya öküzün boynuzunun üstünde değildir’’ düşüncenizi söylemeniz için ölümü göze almanız gerekiyordu. Boynuzlu gericilik günümüze kadar devam etse de insanlar akil yoluyla Yüce Rabbimizin gerçekliğini bilimde görüyor ve üfürükçü gericilik her gün biraz da itibar kaybediyor.
Toplum gerçekdışılığı lastik gibi uzata uzata üfürükçülük mertebesine çıkarabiliyor. Üfürükçülüğü hepimiz tanıyoruz. Çünkü her ailede dinler, inançlar ve geleneklerle gerçek olmayan şeylere inanılır veya gerçeklere gerçekdışı isimler konur. Gözle görünmeyen bakteri gibi canlılara ‘’cin’’ diyebiliyor, ruhsal hastalıklar ‘’cin çarpmışlık’’ gibi isimlerle ifade edilebiliyor.
Gerçekçilik ve gerçekdışılık tarihi süreç içinde hem teorik ve hem de pratik alanda mücadeleye giriştiler. Tarihte bazen bu mücadelelerin savaşa dönüşmesiyle çok kan dökülmüştür. Bazen realizm dediğimiz gerçekçilik Milattan Önce 2000 yıllarında Çin, Hindistan, Mezopotamya, Mısır ve Yunanistan’da olduğu gibi bilimin gelişmesi şeklinde öne çıkarken, bazen de gerçekdışılık öne çıkarak gerilik egemen olmuştur. Tabi burada belirleyici neden maddi yaşam biçimidir. Bununla ilgili düşünce bir yansımadır.
Biz gerçekçiliğin ve gerçekdışılığın sadece fikir düzeyinde bir mücadeleye neden olduğunu söylersek yanlış olur. Bunun maddi yaşam gerçekliği de vardır. Üretimi esas alan gelişme dinamizmi gerçekçiliği sahiplenirken, üretimi sömürmeye veya onu gasp etmeye eğilimli olan toplayıcılar sınıfı veya ruhaniler sınıfı gerçekdışı iddialarla toplumu etkileyerek onun üzerinde egemenlik kurmak isteyebilir.
Gerçekçilik güneş sistemini, gezegenleri ve ay gibi uyduları araştırıp bu sistem hakkında bilgiye ulaşırken gerçekdışılığı esas alanlar ayın nur olduğu, çatallı olduğunu veya dünyanın öküzün boynuzlarının üstünde olduğunu söyleyebilirler.
Üretmeden üründen yararlananlar ya ticaret sektörü ile veya toplumun üzerinde bir muktedir güç olma başarısından sonra ona sahip olmak söz konusu olabiliyor. Hıristiyanlık ve İslamiyet’in kısa sürede ardarda ilan edilmesi ve geniş alana yayılmasıyla birlikte gerçekçiliğin yerini gerçekdışılığın aldığını, bilimin yerini bilimdışılığın aldığını tarihi belgeleriyle öğreniyoruz.
Milattan Önce 2000 yıllarında gelişmeye başlayan bilimin, Milattan sonra Hıristiyanlığın ve İslamiyet’in yayılmasıyla yüzyıllarca durakladığını görüyoruz.
Bu talihsizlik 1600 yıllarına kadar Avrupayı karanlığa mahkum ederken Avrupa Rönesans’ıyla toplumlar normal yaşamlarına dönerken İslam toplumları hala bu karanlığı yaşamaktadırlar. Tüm dünya İslam Rönesans’ını da merak ediyor, bu günkü kıpırdamaların bu İslam Rönesans döneminin başlangıcı olup olmadığını merak ediyor.
Gerçekdışılık egemen olduğu zaman devletin, toplumların, bireylerin sorumsuzca saçmasapan, insan mantığının kabul edemeyeceği eylemler, davranış biçimleri sergileyebiliyor.
Mesela Uludere’de Türk Silahlı Kuvvetlerinin karakol subayları için ücret karşılığında kaçakçılık yapan işçilerin bombalanarak öldürülmesi ne muhalefetin siyasi yalancıları ne de iktidardaki Ak Parti iktidarının gerçekdışılığı tarafından dile gelmiyor. Biri susuyor diğeri muhalefet olduğu halde bu cinayetin nedenini açıklamıyor.
Oysa ortada TC karakolları için yapılan bir sınır ticareti vardır. Ölen köylüler karakol subaylarının isçileridirler. Siyasi üfürükçüler neden bu gerçeği saklıyorlar? Olayı farklı gösterenlerin TSK ile sivil siyasilerin ortak çıkarları nedir ki bu cinayet saklanıyor veya başka şekilde gösteriliyor?
İktidardaki şanslılar rantlarını sınır karakollarına kadar geliştirdiklerine göre elbette iktidar yanlıları militaristler ile Gladio taraftarları olan militaristler arasında çatışmaya dönecektir. İktidar TSK ile karşı karşıya gelmemek için konuyu saptırıyorsa, muhalefet neden gerçeği saklıyor?
Milattan Önce 6. Asır ile 0 yıları arasında bilimde ve felsefede hızlı bir gelişme vardı. Bu gelişmeden sonra gerçekdışçılık da hızlı bir atak yaparak peş peşe Hıristiyanlığın ve İslamiyet’in hakimiyet alanlarını geliştirmek için çok hızlı ataklar yaptıklarını görüyoruz.
Bu durum sadece fikir karşıtlığı ile ilgili olmadığına göre, bilimin neden olduğu maddi değişimle ortaya çıkan toplumsal dinamizme karşı, üretime katılmadan üretimin dinamikleri üzerinde tahakküm kuran parazit ruhanileri dediğimiz gerçekdışılıkla güçlenen parazit sınıf ve tabakalar atak yapabiliyor.
Sınıf hareketlerini, emekçi sınıfların haklarını gerekçe gösteren sınıf istismarcıların, üretim üzerinden büyük pay almak isteyen her türlü parazit güçlerin varlığını bu gerçekçilik veya gerçekdışılık ürerinde faal olduklarını görüyoruz.
Biz politikayı sosyolojinin kapsamında siyasal bilimleri öne çıkardığımızda militarist anlayışı benimseyen sağ ve sol siyasi aktörlerin tepkisini çekiyorsak idealizmden beslenen, sadece dinsel gericilik sahalarında gelişmediğini, aynı zamanda diğer parazit sınıf ve tabakaların taleplerine uygun olduğu ortaya çıkıyor.
Sağ ve sol askeri darbelerin nedeni de bu değil mi?
Maddi imkanların, üretimden elde eden ekonomik imkanların gaspı söz konusu olmazsa kimse askeri darbeler yapmaz. Düşünsel gericilikle ruhani sınıfların yerini askeri güçler aldığı zaman ruhani sınıf sadakatini göstermekten geri durmaz.
Bu gün Ak Parti iktidarını oluşturan koalisyonun dört eğilimini incelersek bunların geçmişte askeri darbeleri desteklediğini göreceksiniz. Bu gün Türkiye Büyük Millet Meclis’ini oluşturan yeminli milletvekillerin 12 eylül askeri anayasasına kabul oyu veren ailelerden gelenlerdir.
Uluslararası gücün Gladio’yu tasfiye müdahalesi başlayalı beri her kes telaş içindedir. Bazı yasaları istemeye istemeye çıkardılar. Kenan Evren Paşa karşısında kızarıyorlar her nedense! Bazı arkadaşlarımız hariç Kürtler de ekseriyetle savaş koşullarının ürünündür. Her iki taraf savaşa göre imal edilmişler. Savaşsız politika yapamıyorlar.
Bu durum üfürükçü siyasetin detaylarıdır. Dün sarıklı-cübbeliyle yaptıysa bu gün yeşil kara ve kırmızı tercihlerle yapıyor. Kimin hangi siyasal renkte olması mesele değildir. Asıl sorun çıkarın yön verdiği tercihtir.
Parazitler havada bulup tavada yerler. Bilimsel gerçekliği esas alanlar üretimi, emeği, çalışmayı, laboratuarı, fabrikayı, eli nasırlıları, ter dökenleri ve onların düşünsel ve eylemsel duruşlarını esas alırlar.
ENTEGRASYON KOMİTESİ (@konak_vedat) said
CİHAT DENİLEN KANLI SAVAŞ!
Şimdi örneklerini gördüğümüz ve adına Cihat denilen islamın kutsal savaşı, İslamın başından beri vardır. Bu savaşın bütün kural ve yöntemleri, islam ideolojisini yaratan Muhamet tarafından detaylı olarak işlenmiş ve uygulamaları bütün halifelerce takip edilmiştir. Osmanlı bile kendi kardeşlerini öldürüken, Muhamet’in koyduğu savaş kurallarına sığınmıştır… İslam’ın askeri ideolojisinde Cihat, Allah’ın dinini yeryüzüne hakim kılmak için ortaya çıkan her türlü engel ve düşmana karşı meşru olan kutsal savaşı yapmak olarak tanımlanıyor ve oruç gibi farzdır!
İslam dini ne yazık ki Cihat denilen inanç savaşı ile şiddet ve düşmanlık önermiştir. İslam resmen şiddet içermektedir. İslam Dini’nin yayılmasına yönelik kutsal savaştır.İslam Hukukuna göre, Dünya, İslam egemenliğinde olan topraklar (Dar-ül İslam) ve İslam egemenliğinde olmayan topraklar (Dar-ül Harp) diye ikiye ayrılmıştır. Cihat denilen kutsal savaşlar da Dar-ül Harp özelliğindeki toprakları, Dar-ül İslam’a katmaya yöneliktir.
Yayılmacılık, yağma-talanı iyice kızıştırmak için, Cihad müslümanlar’a farz olarak dayatılmıştır!!. Bu da Bakara-216 ayetine dayandırılıyor:
Hoşlanmasanız da, savaş size farz kılındı. Belki de sizin hoşlanmadığınız şey, hakkınızda hayırlı olur; hoşlandığınız şey ise sizin için bir şer olur. Allah bilir, siz bilmezsiniz. Bu durumda da cihad, namaz gibi, oruç gibi farz olan ibadetlerle aynı görülüyor.
Cihat ve kutsal akınlar denilen soygunlar neticesinde büyük bir servet ve güç edinen Müslümanlar, 4 kıta üzerinden son hızla yayılarak, Muhamet ölene kadar 30 yıllık bir zaman diliminde 40 ülkeyi işgal edip, yerli haklara karşı bir kıyım ve geniş tehcir (yerlerinden sürme) uyguladılar. Bu halkların geriye kalan mallarına el koydular…
Muhamet öldükten sonra da yerine geçen halifeler, talan ve soygunun çekiciliği, iştahı ile her yere saldırdılar, her yeri talan edip, haraca bağladılar. Kafkaslar, Orta Asya, Kuzey Afrika, Orta Afrika ve hatta İspanya’ya kadar olabildiğine genişlediler. Sınırsızca talan, mezalim ve katliamlar yaptılar. Uzanmadıkları yer yoktur, Girdikleri her yeri talan edip, İslam’i kılıç zoruyla kabul ettirdiler. Kabul edenler kurtulur, kabul etmeyenler katledilir. Sonraki nesillere amacın İslam’ı yaymak olduğu aktarılsa da, gercek amaç: talan, soygun, haraç, cariye ve vahşettir.
Osmanlı barbarlığının temelinde Cihat ve Gaza denilen Gnimet güdüsü vardı.
R.T. Erdoğan ve Cihat!
AKP’nin temsil ettiği İslam, hiç tartışma yok Osmanlı’dan devralınan akıncılık ve Gaza İslamı’dır, Yağma ve talan İslamıdır…Adına Türk İslam sentezide denilen bu Irkçılık, yağma ve talan ideolojisi,TC’nin temel doktirini halini aldı.. Ortadoğu ve İslam ülkelerinde İslam Din’inin, talan-yağma, tecavüz, katletmeler ve kafa kesmelerle Cihad’ı yeniden ayukka çıkarması, Türklerin İslam’a geçişi ve İslam’dan beklentileriyle bağlantılıdır. islam Din’inin tecavüz, katliam ve talanlarda savaş silahı olarak kullanılması, Osmanlı’nın da temel kültürü idi ve şimdi AKP bunu devam ettiriyor!
Ak Saray’da yapılan caminin açılışını yapan Erdoğan, “İnşa edilen her cami bu topraklara vurduğumuz bir mühürdü. Her mühür bu coğrafyadaki tapu senetlerimizdir…”Günde beş vakit namaza işte o kubbelerin altında durulur. Camilerimin büyüklüğü iftar kaynağıdır.” dedi. Bunu söyleyen, İŞİD halifesi Al-Bagdadi değil, TC’nin AK halifesi!
Başta Arap, Türkiye ve diğer Müslüman ülkeler olmak üzere dünyanın her tarafına yayılan 100 milyonlarca beyni yıkanmış Cihatçı Müslüman, dünya egemenliği için zorunlu gördüğü kanlı savaşların ideoljik politik ve askeri eğitimine her alanda devam ettiriyor!
Bu Şeriatçılar, hayvansal güsüleri için coğrafyamızı yeniden kan gölüne çeviriyorlar…! Suriye, Afganistan,Pakistan, Mısır, Libya ve Irak ve şimdi Türkiye’de olanlar, Osmanlı’dan kalan katliamcı ruhla, kuıtsal Cihatlara devam edileceği sinyalini veriyor…
TC hükümetlerince, her tarafa camiler, kuran kursları ve imam hatipler kurularak beyinleri yıkanan milyonlarca Türk, Osmanlı akıncı Cihatçıları haline gelerek, Cihat çağrılarına kulak veriyor! Ruhları islam adına esir alınan milyonlarca insanı kışkırtan ve post modern Osmanlıcılığı devlet politikası haline getiren AKP yönetiminden, bunu daha da yoğunlaştırmasından başka türlü bir hareket beklenemezdi.
Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan ve İslamın sponsorluğu sorunu!
Bu ülke yönetimleri Arap ve İslam âleminde ne kadar radikal, ılımlı, yumuşak, sert ve karışık İslamcı parti, örgüt, cemaat, tarikat ve grup varsa hepsi ile dolaylı-dolaysız ilişki kurup silah ve para yardımı yapmaya, onlarca Selefi Cihatçı örgütü beslemeye devam ediyorlar…
Dünyadaki İslami Cihat hareketlerin ideolojik beslenme kaynağı sadece Suudi Arabistan değil, artık buna şimdi Türkiye’ de eklendi.
Hepsinin beslendiği kaynak Müslüman Kardeşler hareketidir.
Yani sorun bir IŞİD, Kaide, Nusra ve benzeri radikal İslamcı örgütler sorunu değil. En büyük sorun bugün, Müslüman ülkelerde bu örgütler paralelinde düşünen milyonlarca insanın varlığıdır.
Sevgi ve Saygılarla
Entegrasyon Komitesi İsviçre- Vevey
———————————————————————-
Esin Duran,
Selda Suner,
N. Gök,
Ferdi koçkar
Yeliz seren
Vedat Konak
S. Aktaş
Pelin Moda,
Bedri Engin,
Nazmi Dogan,
Sevda Suner
R. Adalı
Sezer Aşkın,
H. Datvan,
Salih Demir,
FERDİ KADER
Erhan Vural
Necmi Derinsu
Ahmet Kaymaz
Aslan IŞIK
Nizamettin Duran
A. Demir
hasan kayısoğlu
Melahat Baykara,
ismail çekmez.
Aydin Nizam
Uğur Demir
Ismail B. Cenk,
Tekin Balkic
Selma Altuntaş,
Murat Koç
Filiz Serin,
Nedim Serin,
Vedat Koçak,
Salih Birdal,
Erdal Cömert
Ismail Bulak
Ahmet Meriç
Mustafa Gur,
Hasan Zafer
Bahar Ünsal
Osman B.
Ayse bahar
Metin Maslak
H. Maslak
Dilek Solak
zeynep içkaya
Sevda maslak
Sercan Gezmiş
Aynur Balkaya
İpek Doğan
Nazım Doğan
Murat Doğan
esin erkan
Beyhan erdem
n. erdem
İsmail Deniz
Ayten BARAK
Ugur Birdal
Ahmet Tan
İsmet Yelkenci
Yıldırım Kongar
Selma Kongar
Birol Aytekin
Hatice Gül
Ibrahim Erkin
Kemal erdem
Rıza Akdemir
Mehmet Coskun
Hüseyin demir
fethi killi
Yeliz Ender
Mustafa Ender
Ugur Basak
Kemal Dektaş
Ayten Ilkdal
Nuri Aktanır
Metin Koc
Sevgi Ender
Burhan Kulakçı
Oğuz Duran
Burcu Kanter
Aysel kanter
Erol kanter
Layla SOLGUN
M. Oktay
Kemal Aktas
Yelda tekinoglu
Orkun Keskin
T. Vural
Oğuz şen
Nur Şen
Ismail çaykara
Burhan Orkal
D. Kahan
Seher Yıldız
Esra akkaya
Mehmet Uzan
Yeliz IŞIK
Murat Bakır
O. Dem
Salih Aktaş
Seyhan İlknur
Osman Çekiç
esma yıldız
Murat Çetindal
Ali OkyarMusa Tekin
Aslı Birdal
Nazmi Doğan
İnci Gür
L. Okar
Mustafa Karkaya
Omer Aytac
Mürsel Bozkır
Zeynep Şengül
Gülcan Iğsız
Murat Nidar
şemsi Kaya
Ayten Ekşi,
Eda leman
nermin ışıl
D. Polat
Kadir Erdem
Serdar OKTAY
Mehmet Özdemir
Mustafa Erkan
Nuri AKTAS
Emine AKTAS
O. Kadir Ergun
Metin Kurca
Sedat Isiklar
Filiz Bag
Kadir Baskale
Sevim Varlik
Hasan Mesut Akkaya
Necmi Guler
Erhan Isguz
Meral Okur
Bilge Okyaz.
Kemal Koç
L. Mirakoğlu
Oktay Kızılcık
Mehmet Yavuzgil
Erdal Polat
Hüsnü oktay
k. Sankay
Ahmet tekin.
Semra Kaya
Mustafa Çiçek
Kayhan Göçkaya
Erdal Solgun
Mehmet Solgun
Esra Solgun
N. Altik
Oguz Karakış
Leyla Mert
Işık mert
D. Öksüz
Erdem Yılmaz
Ayse Eltan
S. Guner
M. Deniz Ok
Mehmet İnce
Huseyin Cinar
Meltem Cinar
Berk Cinar
L. Demirkaya
Huseyin Çilek
Ayten Irmak
D. Okdere
Ali Uskan
İrem Haloğlu
Berdan Temiz.
H. Baskale
Murat Gülay
Esra Gülay
Mustafa Akyol
A. jale Kol
M. Kol
Tamer Oktay
Aslan Burukoglu
I. Demir
Nurettin Akdal
Uzan Kara
ismail Igdır
Ali Serin, Gül Akın, esra Serin
Nuri Şen
Hasan.Y. Balci
Mehmet Yucel
İsmet C. Koray
salih Söğütlü
Nuri Akçay, Gül Akçay, Esra Akçay
Ali Dem. Sarahoğlu
Ayten Karaman, Mehmet Azal
L. Uzan, Harun Tabaklı
Ertekin Sancak, mehmet değerli.
Kemal Güler, Zeynep Güler
B. Urak.
Ismail Duygu, Erdem Duygu
Hasan Incedemir.
N. kayıkçı.
Bayram Akçak
İsmail Dilpek.
Kemal Uzunyayla
Zeynep Olgun
Mehmet Gülçiçek. Seher Gülçiçek.Mustafa E. Sırat.
Oktay Baykuş. Ezra Seren.