kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

KÜRTLERİN SELEFİ YOKTUR VE HALEFİ OLMAZ

Posted by kaniyasor 12 Haziran 2012

Kani Yado – 12.06.2012

Kürtler, Türkiye selefine karşı iktidarın halefi değildir, yani Kürtlerin Türkiye’de iktidar olma diye bir sorunu yoktur. Ancak anayasanın Kürtler için özerkliğin yollarını açabilecek şekilde sivil demokratik duruma gelmesi durumunda özerkliğin önü açılabileceğini söyleyebiliriz..

Daha açık ifadeyle Kürtler iktidara muhalefet yapamaz. Kürt demokratik iradesinin muhalefetinden söz etmek için Türkiye Cumhuriyeti sisteminin bir parçası olması gerekiyor.

Kürtlerin sistem dışında ona karşı bir pozisyon oluşturduklarında sistemin yasalarına karşı suç işlemiş sayılırlar. İnsan temel hak ve özgürlüklerine karşı suç işleyen bir sisteme karşı suç işlemek evrensel bir hak ise bu suç işlenmelidir. Böylece dünyadaki suçlu faşist örgüt ve devletlere karşı caydırıcılık yüksek bir seviyeye ulaşmalıdır.

Türkiye’nin demokratik olması halinde Kuzey Kürtlerinin, Almanya’daki komünal yapılanma gibi yerinde yönetimin gerektirdiği özerkliği sağlamaları mümkündür ama Osmanlı mezarlığı demokratikleşmesi mümkün olamayacağına göre böyle bir çözümün ortaya çıkması da mümkün görülmüyor.

Kürdistan bir taraftan bin beş yüz yıllık köleci toplum geleneksel inançlarının biçimlendirdiği bir yapıya sahipken, diğer taraftan Türkiye’nin NATO üyesi olarak bölünmezliğinin Türkiye lehine garanti altına alınması için politikaların dayatılması bu yönde Kürtlerin de bu politikanın yanında yer almasını sağlamak Türkiye’nin dinamik politik tercihi olabilir. Kürt ulusunun kendi kaderini belirleme tercihi olabileceği gibi Türkiye’nin bu tercihi engellemeye çalışması doğrultusunda politikalar üretmesi beklenmelidir.

Türkiye’de faşizmin neden olduğu insanlaşma yasağı kalkarsa toplumlar arası mutabakatlar sağlanabilir. Diğer parçalarla bütünleşmesi uluslararası dengelerin oluşumuyla ilgilidir. Kürtler arası karşıtlığın ve Türklerin Kürtlere kaşı bilenen karşıtlığının maliyeti çok yüksektir.

Muhalefet-iktidar ilişkileri Kuzey Kürdistan koşullarına uygulanamaz. Kürtlerin TBMM’inde milletvekilleri vardır ancak bunlar Kürtler için ne muhalif sayılır ne de iktidar olma sorunları vardır. Sadece Türkiye demokrasisinin kendine özgü ortaya çıkan tercihi ve bu parlamentonun yeminlileridirler diğerleri gibi.

Bu Türkiye partisi olan BDP’nin içindeki Kürt milletvekillerinin Kürtlerin iradesi olduklarını savunduklarını duymadım, demokratik irade olduğunu söyleseler bile Kürt sorununun konuşulmasına neden olan bir girişim olur ancak bu muhalefet gücü olma anlamına gelmez.

TBMM bizim meclisim değildir. İnsan kendi meclisinde iktidar partisi olur ve burada iktidara yardım eden veya doğru icraat için teşvik etmek için eleştiren muhalefeti olur. Buna iktidarın halefi olmak denir.

Meselenin çağdaş koşullarda konuşulması konusudur. İlgili dinamiklerin çağdaş demokratik usullerle Kürt sorununu konuşulmasını sağlamaları bizler tarafından beklenen bir konudur.

Bu hususta savaştan yana olan iç dinamikler diyalogları kapatmaması gerekiyor.

Ben televizyon televizyon dolaşıp TC devlet sözcülüğü gibi beyanatlar veren Kürt şahsiyetlerinin tutumunu politik bir çalışma olarak kabul etmiyorum. Propaganda tetikçiliği gibi bir şeydir. Kürtlerin bir şikâyeti varsa işgalci bir devletin yayınlarıyla Kürtlere duyuramaz. O zaman neden oraya gidiyorlar?

TC Devlet sözcülüğü Kürtlere yakışmıyor. Bu ne keskin ihtirastır ki hızlarını alamayıp devlet babalarının kucağına atlıyorlar! Başta bize söyleseydiler belki onları da başımıza taş eyleyip bu duruma düşmemelerini sağlardık!

İnsan her şeyi açıklayamıyor ama Kürt politikasını 1970’lerden gibi uzun zamandan beridir değersizleştirme oyunları had safhadadır.

Türkiye’de ne Kürt iktidarı ne de muhalefeti söz konusudur. Karşıtlık her yerde ve her ilişkide söz konusudur. Bu karşıtlıklar politik bilimler disiplininde muhalefet ve iktidar ilişkilerine girmiyor.

Yaşadığımız Kuzey Kürdistan’da Diyarbakır Kürt parlamentosu oluşurken ya özerk veya federal iktidarın partisinden yana veya muhalefet gücünden yana olmak güzel bir dilektir. Kürdistan ulusal talebiyle ortaya çıkmış bir güç mevcut olmadığı için Kürt muhalefeti yoktur. Ulusal bir güç olsaydı muhalefeti de olurdu.

Televizyon televizyon dolaşıp laf yumurtlayanlar misyonerdirler, bunlara Kürt muhalefeti denmez maalesef. Ben şahsen hem Kürt selefinin hem de Kürt halefinin olmasını istiyorum. Olmayan bir ulusal harekete ulusal muhalefet olmaz olduğunu bu yüzden iddia ediyoruz.

Türkiye’de bu koşulların ortaya çıkmasını istemek aslında en uygar bir taleptir. Bağımsızlık, bölge ve dünya dengeleriyle ilgili olduğu için birey olarak bunu istemek anlamsızlaşıyor. Güney Kürdistan’ın çıkmazı da buradadır.

 Türkiye gibi Osmanlı Mezarlıklarında hortlayanların iktidarlar sert olabileceği gibi, muhalefetleri de iktidarın ilkel özelliklerine sahiptir. Bunun toplumsal benzeşmenin ürünü olduğunu bilmeliyiz. Bu toplumlarda demokratik ve insanı erdemlerin gelişmesi biraz zaman alacaktır.

 Ben ömrüm boyunca çok siyasal komediler gördüm, midem bulanıyor artık. Arkasında üç beş kabadayı bulan mahalle çetesi gibi bir anda baş belası olabiliyorlar. Kalitesizliğin ölçüsü yoktur. TC babalarının kucağında oturup saldırmayı komedinin başka bir anlam yüklemiyorum ve hiç ciddiye almıyorum.

 Son günlerde siyasiler hakaret ve küfürlerle daha da edepsizleştiler. Bari benim gibi edebiyat değeri yüksek olan küfürler etsinler. Hele kendi halkına karşı, onun Özgürlük mücadelesine karşı tangoya girenlere, derin ilşkilere girenlere bir başka hakaret ederim. En kalitelisi ’’Kurê kerê’’ küfürümdür.

 Kürtler, Kürtlere muhalif olma adına TC devletinin kucağında oturarak saldırması, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kürtleri bitirme politikasının benimsenmesi olarak amaçlandığı anlamına geliyor. Yoksa şikâyetlerini işgalci bir devletin televizyonlarında neden yapsınlar?

 Aslında kimse burada Kürtlerin yanında veya karşısında değil, devlet-tabu ile Kürt-tabu’ya karşı veya ondan yana olma durumudur.

Burada devlet-tabu ile Kürt-tabu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yönlendirme politikasının ürünü olduğuna göre sonuç Kürtlerin lehine değildir.

Önce siyasilerin insanlık erdemlerinin nasıl tahrip edildiğini ve rehabilitasyonun yüz yılları alacağını düşünün! Kürt karşıtlığında Türkler nasıl düşürülmüş olduğunu da insanlık faciası olarak görülmelidir!

 Eğer Özgürlük hareketinin kendi bünyesinde muhalefeti olsaydı bu muhalefet mücadeleyi geliştirirdi. Çünkü muhalefet etmek hizmete aday anlamına gelir. Mücadelemiz muhalefetsiz kaldığı için köy ağaları devlet babalarının televizyonlarında devlet sözcülüğü şeklinde açıklamalar yapacak kadar hırslı ve ihtiraslı olabiliyorlar.

Kendi toplumuna ters düşüp sömürgeci devlete güvenen hiç kimse toplumumuz tarafından hoş karşılanmayacaktır. Ağalığını pekiştiremedikleri için hızlarını alamayıp devletin kucağına atlayanların Kürt sorunu yoktur. Politika yapmak her kesin hakkıdır ama bu hakkı devlet babalarının kucağına oturarak kullananların iyi niyeti olamaz

Türkiye’de ne Kürtlerin muhalefeti vardır ne de iktidarı vardır.

Türkiye, Kürtlerin yolunu şaşırtmak ve istediği şekilde yönlendirmek için elinden ne geliyorsa yapıyor. Bunu her Kürt bilmelidir, önemli olan Kürtlerin elbirliğiyle ve birliklerini bozmadan aklıselim düşünerek kazanımcı politika üretmeleridir. Dünya çok hızlı dönüyor, bu hıza ayak uyduramayanlar dökülecektir.

 Türkiye Cumhuriyeti NATO üyesidir bazı aşiret kafalılar, örgütlerin güçlü muhtarları olamadılar diye baltaları alıp delice ağaçları kesmeleri tepkisel olmaktan öteye gitmez. Ayrıca devlet kontrol edilebilir durumdaki Kürtlerin farklı şekilde uç vermesine izin vermez. Eğer bu yönde çalışmalar varsa bu uçlar değil, devlet sevdasıdır.

 Siyasetin dışındakiler sadece siyasetin görünen kısmına bakarlar ve  baktıkları tarafı görürler. Ya siyasetin görünmeyen yüzünde ne vardır, bunu biliyor muyuz?

Türkiye NATO’nun hükümranlık alanındadır ve NATO resmen Irakla sınırdaştır. Irak ise NATO gücünün kontrolündedir. İhtiyar Kemal Burkay Ağa gibiler diktatörlük yarışını kaybedince  devlet babasının palanına saldırıyor. Gerçekten bunların siyasal faaliyetlerini çok ciddiye mi almalıyız? Kemal Burkay ağabey, CHP’den milletvekili olmaya ömrü yeterse tüm sinirleri boşalır ve köşesine oturur. TC milletvekilliği armağanından başka bir armağan sunmaz.

Keşke Şair olarak kalsaydı ve sevgimize mazhar olmaya devam etseydi. Liderlik ihtirası onu da bitirdi.

Belki bu durumlarda güdüler tatmin olur ama ya kaybettikleri?

Aslında kendi ihtirasına kurban olmasaydı en azından Şair olarak sevilecekti. Gandhi, Mandela gibi mütevazi olmayan, edepli olmayan tüm liderlerin sonu komik bir sondur, bunu hesap edemiyorlar.

Bu ihtirasların şiddetidir insanı yere vuran! Devlet babasının kucağına oturmasının ne kendisine ve ne de başkasına bir yararı olmayacaktır. Boş alanı gördüklerinde haykırır, gürlerler. Ciddi durmaları gereken yerlerde gevşeyip devlete hizmet etmeye hazır olduklarını söylemekten geri kalmazlar.

İnsan kime aitse elbette ona hizmete amade olur. Sömürgeci bir güçle masaya oturmuyor, bu güce hizmet ediyor, meselenin kabul edilemeyecek yanı budur. Pazarlıklarında ise kendilerinin kişisel hesaplarını masaya koyarlar.

Kemal Burkay Türkiye’ye karşı ne kadar zorunlu suç işlerse işlesin en büyük cezası lüks bir ev hapsidir. Dünyada yapay siyaset hizmetçiliğinde bu artık kuraldır. Buna danışıklı ceza dense uygun olur. Türkiye istihbaratının başpehlivanları Talat Paşa, Fevzi Çakmak paşanın arkadaşı Kürt Said Paşa’nın durumu da böyle değil miydi?

Yorum bırakın