kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

KÜRD ULUSAL TALEBİ VE SİYASET

Posted by kaniyasor 17 Temmuz 2012

Kani Yado – 17.07.2012

Kürtlerin tartışmalarına bakıldığında, Kuzey Kurdistanda olup biten olayların tam olarak anlaşılmadığı  farkedilebiliyor. Her farklılaşmanın, her farklı duruşun mutlaka bir nedeni vardır.

Günümüze kadar hala Türkiye’de siyasallaştığı sanılan Kürt toplumu, derin siyasetlerin neden olduğu belirsiz ortamdan dolayı bir çok olaydan haberder değildir. Belirsizliklerin nedeni toplumsal iradeden korkulmasıdır elbette.

Diktatörlüklerin amaç edindiği siyasal oluşumlarda halk siyasete  dahil edilmeyerek bu durum başarılır. Bu koşullarda toplum sadece  hedefe varmak için siyasal dinamizm malzemesi olarak kulllanılır.

Kemalist hareket de hiç bir zaman toplumun talepleriyle hareket etmedi. Toplum sadece ajitasyonlarla  halk desteği sağlanacak bir araç olarak değerlendirildi. Böylece yapay bir Türk ulusu ve Müslüman Yahudilerin tercihinde Yeniçeri ocağının devamı  TSK üretildi ve dünyanın başına bela edildi.

Tek adam diktatörlüğüne dayanan despot siyasi hareketler veya oligarşik çıkarlara dayalı kolektif siyasal yapı, politik tercihlerine toplumu hahil etmezler. Bunlar ya ideolojik-siyasal, ya da dinsel-siyasal kutsallıklarla toplumun iradesini tutsak ederek toplumu yönlendirirler.

Dinsel despotizm, sorgulanmaya karşı kafirlik suçlama mekanizmasını oluşturarak toplumun tabuları tartışmamasını sağlarken, sol ve faşist despotizm despot liderlerini tartıştırmazlar. Oysa  halkçı liderler, öncüler kendileri kendilerini tatıştırarak açıklık politikasıyla toplumun ufkunun genişlemesini sağlarlar.

Tek adam faşist sistemlerinde amaç tek adamı kalıcı kılmak iken, toplumsal tercihlere ve onların evrensel haklarına dayalı siyasal oluşumda toplumsal çıkarlar ve toplumun demokratik katılımı esas alınır. Bu temel belirlemeyle biz kimin ne istediğini ancak anlayabiliyoruz.

Kapalı toplumlarda siyasal dinamizm mutlaka kendi dışındaki güçlerin duyduğu ihtiyaçlarla önemli bir kukla bir varlık olur. Burada strateji ve irade,  belirleyici erk tarafından kullanılır. Kürdistan da temel mesele Kürt ulusunun kendi kaderini belirleme hakkını kullanması olduğu halde, sank i temel mesele tabuları  yaratıp canavarlaştırmakmış gibi ulusal sorun gündemden düşürülüp toplum bir sürü saçmalıklarla uğraştırılıyor.

Türkiye’den pakistana kadar her yerde ve her mahallede mutlaka horozluğunu ispat etmiş bir kabadayının siyasal hakimiyeti dikkat çekicidir. İnsan iradesinin yerine tabuların esas alındığı tüm toplumların ortak özelliğidir.

Hindistan köy ve şehir mahllelerinde, sokaklarında  ineklerin pozundan geçilmiyor! Hatta Hindistanda inekler doğum gününü topluma kutlatıyorlarmış! Tabulaştırılan her şey ve her canlı veya insan bu kutsal inek gibi kutsallığının sorumsuzluğunda şımarıklıkla mutlaka tahribat yaratır. Erkek egemenliğinin cenneti olan Türkiye’de ve Kürdistan sokaklarında bıyıklarını kıvıran horozlar  mutlaka bu ineklerden daha fazla topluma karşı şımarık ve tahhripkar olurlar.

Dünya medeni ölçülerinde meşru görülmeyen mücadele biçimleri dünya tarafından ciddiye alınmazlar. Türkiye bu açıdan  ne devlet olarak ciddiye alındı ne de Türkiye solunun eylem biçimleri. Bu yüzden günümüzde Türkiyeyi hükumet değil uluslararası güç idare ediyor.

Biz gerilere gitmedikçe günümüzün siyasal sorunlarını kavrayamayız. Yönlendirme eylemi dünyada bilinen bir olaydır. Tüm deneyimli devletler devlet karşıtlığında gelişen hareketleri devletin lehine dönüşmesini sağlamak için bu yönlendirme başarısıyla ya devlet savunuculuğuna ya da topluma ters düşürülerek marijinalleşmesi sağlanır.

1968 ile 1978 yılları arasında ortaya çıkan sol hareket  ve Kürd özgürlük talebi devletin yönlendirmesine takılması için çok çaba harcandı. Dünyanın diger yerlerinde devletler siyasetini yönlendirmelerle başarıya ulaşatıkları gibi Türkiye Devletinin de bu yönlendirme siyasetinde başarılı olma çabası olabileceğini düşünmek gerekiyor.

Diyarbakır 1977 de Mehdi Zananın belediye başkanı seçilmesiyle Kürt ulusal iradesinin eline geçti.  Başka yazımızda o gün Genel Kurmayda telaş yaşandığını hatta gece ışıkların sönmediğini belirtmiştik.

1977 yıllından sonra devletin Kurdlerin yoğunlaşan devrimci ataklarını yok etmek ve Kurdlerin başkent olarak kabul ettiği Diyarbakırı tekrar Kurdlerin elinden geri almak için  büyük bir çaba gösterdiği gözden kaçmıyordu. Bu çaba ile 68 kuşağının yarattığı siyasal dinamizm artık başaşağı olmaya başladı. Ortam devletin gayretiyle terörize edilerek  Kürt Ulusal hareketinin atılan temelinin yok edilmesi için puslu bir hava yaratıldı.

Türkiyenin istihbarat faaliyetlerini izleyenler devletin 1977 yılından sonra sola ve Kürtlere yatırım yaptıklarını bilirler. Bu yatırımla solu ve Kurd ulusal mücadelesinin kendi yönlendirme mekanizmasına güdümlemeyi esas alıyordu. Kendi adamlarını kısa sürede tanıtırken Kürt Ulusalccılarına ölümün kapısını aralıyorlardı.

Tek adam siyasetinin dayatılarak Kürd ulusal siyaseti engellenebildi. Tüm Ortadoğuyu yönetecebilecek kabiliyette olan Kürt devrimci öncüleri çeşitli oyunlarla yok edildi. Bu durum aynı zamanda devletin yölendirme faaliyetlerini yavaş yavaş deşifre ediyordu.

Kürtlerin ulusal iradesiyle siyasal sahneye çıkmaları faşizmi tahrik etiğini biliyoruz. Faşizm sadece tahrik olup 12 Eylül darbesiyle yetinmedi, Kürtleri Kürtlükten ve insanlıktan çıkarmak için her türü faaliyetlerin içinde oldu.

Osman Baydemir’in  Diyarbakır belediye başkanı seçilmesi de 1977’de Mehdi Zana’nın seçilmesi kadar TC Genel Kurmayını tedirgin etti. Türkiye Avrupa İnsan Hakları aktivisti olan Osman Baydemir’in seçilmesine tepkisi çok büyük oldu. Hatta Öcalanların aşırı tepki gösterip PKK’nin bölünüp Kandili terketmesine neden oldu.

Burada mesele Kürd Ulusal siyasetininin gelişmesini engellemekti. Yani Türkiye dinamik Kürd siyasetini ulusal olmayan bir mecraya sürüklemek istiyordu. Aktif bir siyaset ama ulusal olmayan bir yönlendirilmiş siyaset çizgisi dayatılıyordu.

O koşulların egemen olduğu sıralarda Türk Misaki Milli’den tutun Türkiyelilik ve demekratikleşen Türkiyenin yanında asimilasyona razı olunuyordu. Demokratik Cumhuriyet Projesi bu oyunun temelini teşkil ediyordu. (İşte demokratik Cumhhuriyet! Diyarbakırda saldırıyor, sınırda sınır ticaretinde kendi subayları tarafından çalıştırılan çocukları bombalıyor!)

Farklı bakış açıları nasıl saflaşmaya neden oldu?

Bu saflaşma hem Kürtler için hem de TC için önemli  olan, Kurdlerin başkent olarak nitelendirdikleri Diyarbekiri ele geçirme mücadelesinde ortaya çıktı. Abdullah Öcalan’ın desteklediği Feridun Çelik, Osman Baydemir’in  DEHAP tarafından aday gösterilmesi kararına karşı çıkarak bağımsız adaylığını ilan etti. Çelik, adaylık başvurusunu da Abdullah Öcalan’ın iki avukatıyla yaptı.

 Daha çok kitleye dayanmayı tercih  eden  DEHAP, Osman Baydemir’i aday gösterirken, Abdullah Öcalan’ın desteklediği Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Feridun Çelik bağımsız aday oldu.

Çelik’i destekleyen ve aralarında Abdullah Öcalan’ın kardeşi Osman Öcalan’ın da bulunduğu örgütün 19 önemli ismi yayınladıkları bildiride DEHAP’a karşı açık açık saldırıya başladı. Örgütün Başkanlık Konseyi ise bu isimleri ‘bozgunculuk’ yapmakla suçlayıp tüm yetkilerinin ellerinden alındığını ilan etti.

Bu olaydan sonra Osman Öcalan aile şirketinin adamlari şeklinde gördügü taraftarlarını alarak Kandili terk edip başkanlık Konseyini yalnızlaştırmak istedi ama yarısını bile götüremediler.

Ortadoğu için çok önemli bir merkez olan Diyarbakır belediye başkanı olmak elbette önemli bir olaydır. Mehdi Zana 1977 tarihinde halk tarafından seçilmesi kadar Osman Baydemir’in de seçilmesi TC tarafında istenmeyen talihsiz bir olay olarak kabul edilir.

Çünkü Osman Baydemir’in seçilmesi Mehdi Zanan’ın seçilmesi gibi Kürt Ulusal talebinin bir yansımasıdır. Burada dikkat çeken ortak bir nokta vardır. Hem TC hem de Örgüte patron olmak isteyen tahakkümcü siyasal erk, halkın taleplerinden ve tercihlerinden aşırı derecede korkmalarıdır.

Toplum, tek adam siyasal tercihlerine ve onların aile şirketleri ve siyasal tercihlerine karşı korkutucudur elbette. Bu korku şimdi Muammer  Kaddafi’nin   fare deliğinden köleleri tarafından çıkarılarak linç edilmesiyle tek adam saçmalığına sapanların kaderleri için dünya tarihinde bir musibet oldu. Kürtler de dünyada yaşadıklarına göre dünyada ortaya çıkan musibetlerden haberdar olması gerekiyor.

Biz Kürt toplumunun özgür iradesiyle ve insanlığın uluslararası anlaşmalarla sağladıkları haklardan yararlanarak var olmasını istiyoruz. Bunun dışında şekillenen hiçbir tercihi kabul etmemeliyiz. Kürtleri sağdan soldan çeken ve çekiştiren bireysel muhterislere ve güçlere karşı uyanık olunmalıdır. Pazarlıkların ürünleri olan durumlar toplum için hiçbir zaman olumlu bir sonuç doğurmamıştır.

Yorum bırakın