kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

SAVAŞI ANLAMAYANLAR BARIŞI BİLMEZLER

Posted by kaniyasor 31 Ağustos 2012

Kani Yado – 31.08.2012

Mevcut olan savaşı doğru tanımlayamamanın barışı da olmaz. Türkiye yeni bir savaşın içinde değildir. Kürdistan’a girdiği ilk talan tarzında devam ediyor. Bu talan tarzında insanlığı bitirirken Anadolu’yu bir mezarlığa çevirdiler.

Türkiye 1 Eylül Dünya Barış Günü’nü nasıl algılayabilir?

Önce bu toplumun içinde bulunduğu durum ve özellikleri doğru kavranmalıdır. Her birey kanıksadığı yaşam biçimiyle her an saldırı halindedir. Hani kahraman insan ancak saldırarak kahraman oluyor ya! O mesele işte…

Barış konusuna çok yabancı olan bu toplum talancı geleneğin topluma bıraktığı mirasıyla hala çağımızın ilkeleriyle uyum sağlamayan bir sömürge statünü sürdürüyor. O yüzden Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kürdistan’da işgalci silahlı güç olarak bulunmasına kimse itiraz etmiyor. Bu işgalci erdemsizliği kendi toplumuna kabul ettirerek kendi toplumuyla suç ortaklığına girmişlerdir.

Bu işgalin de Kıbrıs işgali gibi barışı olmaz, sadece işgalin kaldırılması müzakere edilebilir. Dünyanın en büyük talihsizliği böyle kirli sömürgecilerle komşu olmaktır. Bu tür talana dayalı sömürgeciler laf da anlamazlar.

Sömürgeci toplumların yabancısı da değiliz. Orta Asyalıların talancılığı diğer sömürgecilere benziyor mu? Mezopotamya’nın İslam orduları tarafından talan edildikten sonra girilen karanlıklar gibi Selçukluların ve Osmanlıların girdiği her ülke karanlığa girdi.

Kürtlerin kara kaderiyle karanlık talancı Türkiye ile nasıl barış masasına oturulabilir ben şahsen bilmiyorum!

Biz hala şiddeti esas alan insan unsuru üzerinde mutabık olamadık. İnsan unsurunu, kimi şiddeti esas alan dişli, pençeli canlıların kapsamında, kimi diğer canlılardan ayırıp daha üstün meziyetlere sahip bir canlı türü olarak ele alıyor.

Üstün meziyet nedir peki? İnsan diğer canlılara nazaran nasıl üstün meziyetlere sahip olur?

İnsanların dişleri çekilmediğine, hala pençeleri, tırnakları olduğuna göre yaşam biçimi bu fiziksel varlığıyla uyumludur. O zaman üstün canlı dediğimiz insanın üstünlüğü yok, diğer canlılara benzerliği vardır. Bu yüzden savaşçılıkları övgü vesilesi oluyor, insanlar kahraman oluyorlar, gazi oluyorlar, niyazi oluyorlar…

Kimse bu durumları sorguluyor mu?

Hatta bu tür canlıların çoğunluğu efendisi için öldüğünde öbür dünyada 70 tane kadın huri verileceğine inanacak kadar Allah adına söylenen yalanlara tutsak olmuşlar. Şimdi biz tutsakların1 Eylül Barış Gününü nasıl kutlayacağız?

Bu aldatılmış mağdur zalimler hayallerinde, kükreyişlerinde a aslan oluyorlar, kaplan oluyorlar, bozkurt oluyorlar, Kürtleri parçalıyorlar, kafalarını koparıp ellerine alarak objektifin karşısında poz veriyorlar!

Bu yırtıcı hayvan özlemi nereden geliyor? Bazıları kartal simgelerini kullanıyorlar. Be kardeşim kartallar leş yiyorlar leş!

Neden insanlar böyledir?

Hayvan akrabalarına kanları kaynadıkları için kendilerini onların varlığında görüyorlar. Onlara benzemekten gurur duyuyorlar. Her kes kendi akrabalarıyla gurur duyar biz de Mekkeliler tarafından daha düşürülmemiş Mezopotamyalı dedelerimizle gurur duymuyor muyuz?

İran’ın bayrağında aslan var elinde zülfikar. Zulüm ile öğünüyorlar. Oy haydar haydar!

İnsan ister canlının etini kartal gibi gagalasın, ister insan öldürdüğü canlının etini çatal ve bıçakla yesin, diğer parçalayıcı, öldürücü canlılardan üstün değildir. Ancak şimdilik bilgide, teknikteki üstünlüğünden bahsedilebilir. İnsanları yırtıcılıkta diğer canlılardan ayıracak şekilde bölücülük yapmaya gerek yokrur!

Yavrusu insanlar tarafından kurban olarak Yahudi törecilerinin tavizsiz kararlılığıyla bir dananın kurban olarak kesilirken, ana hayvan ineğin feryatlarına şahit oldum, kendi tarzında ağladığını, gözyaşı akıttığını gördüm. Bu gözyaşı putları için çocuklarını kurbanlık olarak veren ‘insan ana’nın akıttığı gözyaşıyla farksızdır. O zaman duygularda da bir üstünlük yoktur. Kendileriyle barışık olmayanlar doğa ile, doğa ile barışık olmayanlar halklarla barışık olamazlar.

Ey insanlar siz yavrusu için ağlayan bu canlı kadar duygulu olmakla birlikte zalimsiniz! Böyle münafık canlılarla nasıl barış yapılabilir?

Kürt sorununun çözümünde duygulanmak da yok mu? Hani insanlar qerbelek akıllarıyla çözüm gücüne sahipti! Neden Kürt sorunu önlerine geldiği zaman güvercinler vurulup çakallaşılıyor?

Konumuz barış olduğu için bu konuyu bu kapsamda ele alacağız. Toplum şarlatanların, çığırtkanlıkların bulandırılmış ortamından kurtarılırsa onlara anlatılacak çok şeylerin olacağına inanıyoruz. Her kes kör ve sağır olsa dahi anlatılmalıdır.

Kürtlüğünü terk edip Mekke ümmetçi köleliğine geçen Kürtlerin ve Türklerin barış ve demokrasi ile kan uyuşmazlığı olduğu anlatılmalıdır.

Özel yaşamında şiddeti esas alan Türk’ün ve Kürdün politikada da barışçı olamayacağı anlatılmalıdır.

İlkin adam ol, parçaladığın avını çatal ve bıçakla yedikten sonra tok karnınla masaya gel, güvercin ol, barışa otur be kardeşim! Yoksa bizi barış masasında yersin!

Barış, barışçı olmanın insan olmakla aynı anlama geldiğini bilenlerin meziyetidir. Siz nasılsınız? Barışçı mısınız?

Politika doğru tahlillerin yansımasında icra edilmezse politika davar cambazlığına döner. Anadolu’nun ve Mezopotamya’nın uğradığı insanlık mağduriyeti anlaşılmadan yapay demokratik ortamda Türkiye’nin adam yerine konması mümkün değildir.

Bu coğrafyada tüm politikalar Mekke köle kültürü kurbanlarının desteğini almak için büyük çabalar içinde olunduğu gerçeği bu yüzdendir. İnsanlık zafiyetinde olan toplumlar 21. Yüzyılın değerleriyle uyuşamazlar. 1400 yıl eski köleci toplumlarla demokratik uygarlığın kan uyuşmazlığı vardır.

Mevcut olan manzarada her kes putuna, ataputuna, atatürküne, atakürdüne, şeyhine, seyidine, makarnacı başı parti başkanına sadakatinin dışında bir ilke tanımıyor.

Her kesin eline tutuşturulmuş veya beynine kazılmış bir ezber ve bu ezber yaşamın ciddi arenalarında rezil rüsva olurken dünyanın gözünde ne durumda olduğunu da bilmiyor. Ey bilmezler, siz nasıl barışçı olabilirsiniz?

Her kes, her aile ve toplum şiddeti yaşam düsturu olarak algılıyorsa ve bunu kanıksamışsa bütün sosyal yaşamı askerlik şubesi gibi şiddetin piyonlarını üretir. Bunu tanrıların adına söylenmiş yalanları buyruk şeklinde inanıyorsa hasta toplum kategorisinde olmanın dışında bir tanımlama yapamıyoruz maalesef!

Bu hasta toplumun tedavisi de şimdilik mümkün değildir, çünkü devleti ve hükümetin sorumlu siyasi doktorları kendi hastalarından daha hastadırlar. Tüm siyasi partiler gericiliğin hatırı için arabesk gericilik yarışında koşuşurken tedavinin uygulanması mümkün değildir.

Mü’min kardeş “tekbir Allahu ekber!” deyip çektiğin o kanlı kılıcınla veya zülfikarınla nasıl barışçı olabilirsin?

Güzel arkadaşım Kemal Kilicaaroğlu’nun ‘tekbir’ getirme komedisi insanı güldürüyor ama aynı zamanda gericilik yarışında hangi pozisyonda olduğu da ortaya çıkıyor. Böyle ciddi, böyle akıllı, kişiliğe sahip bir insan gericilik yarışına giriyorsa iddia ettiğimiz gerçekler insanlık için çok önemlidir.

Kürtlerin devlet ve hükümetle sidik yarışına girip alternatif secdelerle bu komediye katılmaları da bir başka komedi! Ey Kürt sen Mekke ümmet düşüncesiyle yeşile boyanmış tutsaklığından sonra barış için ve milletin için savaşı unutmadın mı?

Biz coğrafyamızın insanlık mağduriyetinin giderilmesini önümüze görev olarak almazsak, sadece toplumun desteğini almayı amaçlarsak bu mağduriyetin içinde daha fazla acınacak mağdur duruma düşeriz.

Toplum o kadar tahribata uğradı ki politika ile köle sadakatini aratmayan tabuya bağlılık gelişti ki milattan önceki köleci sadakat sistemlerinin düzeyine düştü. Bir insan kendi partisinde değilse düşman olarak kabul edilir. Böyle düşünenlerin beyninden şüphelenmez misiniz? Bu beyinlerle mi barbar toplumlarla barış masasına oturulacak?

Türkiye genelinde kara ile kırmızının kardeşleşmesine bakın! İşte dünyada ucube ilişki tarzı budur! Bu yetmiyormuş gibi Silivri Cezaevinin önünde sol düşkünlük işkenceci general kardeşleri için gözyaşı akıtıyor, slogan atıyor!

Kontra-Kemalist kadrolaşmalarda olduğu gibi muktedir olmak için kendilerine muhalif olan her erdemi, her kesi, her ortamı ortadan kaldırmayı ilke edinirler. Selanikli Kemal Cumhuriyetin tek horozu olmak için tüm çevresini tasfiye etmedi mi? Kemalizm’in faşizm kokan havasını teneffüs eden Kuzeyli Kürtlerin durumu nasıl?

Cumhuriyet nesli Türk’üyle, Kürdüyle, diğer halklarla her kes çocukluğunu Kontra-Kemalist yeminiyle öğrenimlerini yapmışlardır. Öyle görülüyor ki her kes ettiği yemine sadık kalmıştır. Bundan dolayı kendileriyle barışık olmadıkları gibi, barışla da barışık değildirler. Bu yüzden Türkler gibi demokrasiyle, barış ile kan uyuşmazlığını yaşıyorlar.

Şimdi soruyorum sana Türkiye! Sen bu rezil halinle bu arabesk Kürdünle ve ve her gün metropollerde Kürtleri linç eden çakal sürüsü bu arabesk ve alaturka Türkünle ve özünden çıkarılmış başka şeylere benzetilmiş diğer halklarınla nasıl barışçı olabilirsin?

Uzun sözün kısası olarak şunu söyleyebilirim ki, Türkiye toplumu talancı geleneğiyle öğünen bir toplum olarak barışa uygun değil, yani barış masasına oturmaz; çünkü adam olmaz ve ak güvercin gibi kanatlanmaz ama kim ne derse desin birileri barış masasına oturtacaktır! Yani adam olmayanı adam ederler.

Yorum bırakın