BAŞBAKAN TAYYİP ERDOĞANIN KÖYLÜSÜ
Posted by kaniyasor 3 Eylül 2012
Hani derler ya eskiyi tanımayan yeniyi bilmez. Bu yüzden olacak ki Pazar günleri çevre pazarlarına giderim arasıra. Her kes ihtiyaç duyduğu eşyaları satın almaya gelir, ben ise ihtiyaç duymadığım eski eşyalara bakarım.
İnsan eski eşyalara baktıkça kendini tablonun bir yerine oturtuyor, geçmişe de dalıyor. Bazen binlerce Euroluk değerde olan tablolarla karşılaşmak da mümkündür ama eskici pazarına düştüğünden dolayı kendi fiyatının çok altında satılır. Geçmişi olmayanın geleceği olmaz derler ya. İnsan tablolarda geçmişi görünce kendi geleceğini kendi beyninde resimliyor.
Çağımızda insanların eskisi de vardır elbette. Mezarlıkta değil, hala yaşıyorlar 20’sinde, 30’unda, 40 yaşlarda…
Bu genç yaşta antik adam olur mu ?
Elbette olur. İnsan geri olduğunda 15 yaşında da antika iinsan olabilir.
Bu bir pazardır, her kes vardır bu pazarda. Her milletten insanlar gibi Türkler de vardır bu pazarda. Tabi Türkün olduğu yerde ne komediler görmezsiniz ki!
Her yaştan satıcı ve alıcı Türkler!
Cücüğü kesilip erkekliğine iftiharla adım attığını düşünen antik erkek çocuklar, henüz insanlıktan nasibini almamış anne ve babaları, yavukluları tarafından askere davul zurna ile Kürtleri öldürmeye gönderilmeye aday yağız delikanlılar…
Elektronik eşyalar satılan bir standdayız. Yanımda biri ,aksanından laz olduğu anlaşılan satıcı Türk ile bir el telefonunun özellikleri üzerinde konuşuyorlardı.. Mavi gözlü sarışın satıcı 4o yaşlarında, onunla kunuşan müşterisi Türkçe lehçesinde Türkmen olduğu her haliyle belliydi. Samimi sohbet ilerleyince Şivesinden karadenizli olduğu kesin olan satıcı:
-Hemşerum sen nerelisun da?
-Müşteri:
-Ben Kerküklüyüm ağam
Satıcı:
-Ulan utanmeyor musun hem Türkçe konişeysun hem de Kerküklüyüm deysun benimle dalga geçeysun! diyerek genç adamın üzerine yürüdü.
Kerküklü genç Türkmenin omzuna kolumu sarmalayarak arkadaşıymışım görüntüsünü vererek yanıma çektim ve yavaşça:
-Bu satıcı Türkiye Başbakanı Recep tayyip Erdoğanın köylüsüdür. Bunlar böyledir. Ben Kürdüm, Siz Kerkükte Kürtlerle birlikte yaşamasını öğrendiniz, ancak biz biribirimizin dilinden anlarız deyip şakalaştık.
Biz oradan uzaklaşırken Irakın durumunu, Erbilin güvelikli durmunu, Kerkük’ün henüz çözülmeyen durumunu konuşa konuşa beladan uzaklaşmış, üzerinden saatler geçmişti, vedalaşarak ayrıldık.
Derin bir düşünceye daldım. Kendini Türk olarak tanımlayan Karadenizli Türkçeyi doğru dürüst konuşamadığı gibi yıllarca yaşadığı Almanyada Almancayı da doğru dürüst sökememişti. Kerküklü genç İngilizce, Arapça, Türkçe, Kürtçe ve Farsça biliyordu. Kendini Türklerden ziyade Kürtlere yakın hissettiğini her haliyle belli ettiriyordu.
Öykü burada biterken, eve geldiğimde gördüğüm bu musibet üzerinde düşünmeye başladım. Geçmişte Anadolunun çeşitli şehirlerinde dolaşırken raslamadığım Türkleri hayalimde de aramaya başladım. Bursada çekik gözlü bir kaç kişiyi gördüğümde sevinmiştim ama başka şehirlerde hiç rastlamamıştım.
Belki de dolaşmadığım şehirlerde Bursada olduğu gibi tek tük rastlamak mümkündür.İnsan bu durumlarla karşılaştığında Türk sorununun Kürt sorunundan daha zor olduğunu fark edebiliyor. Başbakan’ın dediği gibi Türkiyede Kürt sorunu yoktur. Gerçekten yokmuş!
Türk Slahlı Kuvvetlerinin fiili askeri işgali kaldırılırsa Kürt sorunu çözülmüş sayılır. Ama Türk sorununun çözümü çok zordur. En azından Anadoluda yaşayan halkların kimin Türk olup kimin Türk olmadığı bilinmiyor. Etnografların, akademisyenlerin bilmesi yetmiyor. Türkiyedeki çarpıklık Kürdistandanda yoktur. Kurdistan devlet olarak ilan edilmeye amade bir durumdadır.
Sahiden kimler Türktür?
Yorum bırakın