kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

VE DÜDÜKÇÜ KENAN PAŞA DÜDÜĞÜ ÇALDI: OYUN PAYDOS!

Posted by kaniyasor 11 Eylül 2012

Kani Yado -12 Eylül 2012

Darbe dediğimiz askeri düdükçülüğün tarihi çok eskidir. İnsanların insan üzerinde tahakküm etme  pratiğinin  iki bin yıllık lanetlik tarihi vardır. İnsanların tanrı-krallara itiraz etmesi karşısında bu tahakküm daha korkutucu bir şekilde başladı.

Ortadoğu’da Hem Meryem’in oğlu İsa’nın hümanist çıkışına, hem de Hatice’nin bölgedeki talancı köleci sisteme karşı İslam paradigmasıyla çıkması karşısında erkek köleci egemenliği, kısa sürede bu paradigmaları bağnaz erkek hâkimiyetine çevirdiler.

Hıristiyan Avrupa katı erkek egemenlikli Hıristiyan köleci sistemini Rönesans’la aşarak Hıristiyan şeriatının zulmünden kurtuldular. Müslümanlar Hatice’nin vefatından sonraki dönemleri sorgulamadan mutlak yanlışlara tutsak kalarak bu bağnazlık devam eder.

Mekke köleci sisteminin bölgede yarattığı tahribatlara Selçuklular ve Osmanlılar da eklenince Ortadoğu ruhen bir mezarlığa dönerken toplumların gördüğü zulüm çok büyüktür. Anadolu ve Mezopotamya bu travma ile ruhen hala karanlıkta yaşıyor.Osmanlının son yıllarında İttihat ve Terakkicilerin 1913 yılında darbe yaparak darbe geleneğini ulus-devlet anlayışında dünyanın girdiği yeni süreçte kalıcı bir çizgiye dönüştürdüler.

Bu darbe ile Avrupa’nın ulus-devlet yapılanmasının faşist müstakbel partneri olacak olan Türkiye Cumhuriyetinin temeli oluşturulacaktı. Cumhuriyet döneminde Avrupa faşist ittifakında yer alan Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı artığı Anadolu koşullarına uygun faşist sistemin Kemalist anlayışı Avrupa’nın faşist devletlerinin oluşumunda rehber kabul edilir.

Daha sonra İsmet İnönü ikinci adam olarak faşist Avrupa devletleri ile uyumda başarılı diplomasi geliştirdi. İkinci Dünya Savaşında faşist müttefik devletlerle birlikte oldu.

Her ne kadar Almanya’nın yenileceği anlaşılınca Türkiye gözyaşlarını içine akıttı ama ittifaktan çekilip formalite icabı Almanya’ya karşı savaş açmasıyla galip devletler cephesinde gözüktü.

12 Mart Ordu Müdahalesi ve 12 Eylül Ordu darbesini anlamak için İkinci Dünya Savaşını ve bu savaşta Nazi Hitler Almanyasının öncülük ettiği faşist ittifakı iyi anlamak gerekiyor.

Bu cephede yer alan Japonya’nın atom bombasıyla ehlileştirilmesi insan hakları açısından etik görülmedi ama faşizm öyle bir darbe aldı ki bir daha başını kaldıramadı.

Türkiye de faşist cephenin müttefiki olmasından dolayı Almanya ve  Japonya faşizminin ezilmesinde dünyada en fazla Türkiye tarafından acısı derinden derinden gözyaşları içe akıtılarak duyuldu.

İkinci Dünya savaşının faşistlerin mağlubiyetleriyle sonuçlanması faşistlerin dünyadaki bileği bükülmez imajı yıkıldı. Böylece Kemalist faşizm sivil muhafazakar toplum karşısında hep zorlanarak günümüze kadar geldi.

Türkiye’de faşizm siviller karşısında her zaman Türk Silahlı Kuvvetlerinin silah avantajıyla yaşatıldı. Ordu darbelerinin gerekçeleri hazırlanırken sürekli Yeniçeri Bektaşi geleneğini sürdüren kesimden yararlanmaları tesadüf değildir. Bu süreçlerde Alavilerin Bektaşiler tarafından aldatılıp yönlendirilmesi bir talihsizliktir.

Silivride işkenceci generallerle birlikte yargılanan sol görünümlü sivil faşistlerin yukarıda izah ettiğim şekilde tarihi geçmişleri vardır.

12 Mart ve 12 Eylül askeri faşist darbeleriyle çağdaş toplumsal dinamiklerin neler çektiklerini anlatmaya gerek yoktur. Önemli olan vücudumuza yapılan işkence ile acılarımızdan mürekkep yapıp lanetimizi ve kinimizin sivri kalemimizle düşünsel savaşla da karşılık vermektir.

Tüm dünyayı kan gölüne çeviren askeri diktatörlükleri solda ve sağda görmek mümkündür. Bürokraside, devlette, dernekte, orduda, hükümette protiplerini görmeniz de mümkündür.

Darbeciliğin tarihi çok eskilere dayanıyor. Ortadoğu tarihine baktığımızda bütün toplumların kaderinde vardır. Mezopotamya ve Anadolu uygarlıklarının yükseliş döneminde Arap ve Selçuklu barbar kavimlerin istilaları başladı. Bu kavimlerin güçlenip büyük devletler haline gelmesiyle birlikte güçler birbirine karşı darbeler, suikastlar yapmaya başladılar.

İslam tarihine bakıldığında kendi yatağında ölen devlet adamlarına pek rastlanmaz. Burada insanlık bu devecilerin ayakları altında ruhen ve bedenen  ölürken ve onlar ölümlerimiz üstünde tepişirken birbirilerine karşı darbeler yapıyorlardı.

Bu karanlık zihniyetin ürünü olarak bu coğrafyada ikinci adam da pek olmaz. Tek adam ve esaret sadakatinde diktatörlük gücü ortaya çıkar. Türkiye Avrupa modelinde bir devlet olduğu için tek adamlığı Kemalist kurucu önderliğini putlaştırılarak sürdürür.

Liderleri putlaştırma, tanrılaştırma veya tanrıçalaştırma, köleci sistemin aşağılık sadakat geleneğinden ortaya çıkararak günümüze kadar geldi. Devlet başkanları, başbakanlar değişir ama bu Kemalist Önderlik denen put baki kalır. Kurdler de bu bulaşıcı faşizm virüsünü kaparak bu hastalığa yakalanıp Atakürtler yaratmak istediler ama dünya koşulları uygun olmadığından gerçekleşemedi.

Bundan sonraki liderlikler insan erdeminde kalma toplumsal baskısında, günümüzün demokratik siyasetinin dışına çıkamazlar. İnsan insanlıktan çıktığı zaman her kes düdükçü Kenan Evren’i aratmaz duruma gelir.

“İradem kralımdır, iradem şahımdır, iradem liderimdir” diyen köle sadakatinin günümüzdeki sesi her zaman görmek mümkündür. Toplumsal irade yerine, iradeyi tek bir kişiye sunan her zihniyet köle sadakatidir. Bunun siyasal bilimlerdeki ismi faşizmdir. O zaman  toplumunun iradesini  tek bir kişiye bağışlamanın Düdükçübaşı Kenan Evren’in zihniyetinden ne farkı var?

‘’Biji düdükçü Saddam, canımla kanımla seninleyim ey Saddam, ey Kaddafi, Ey Esad” sloganlarından beslenen bu köle sadakatinin fedai sloganı, bu gün dünya vicdanında sorgulanıyor, yargılanıyor.

Siz siz olun iradenizi kimseye kaptırmayın! İrade onurdur. Toplumsal sorunların çözümünde sorunun tarafı toplumun iradesidir. Toplumun iradesini tek bir şahıs kullanamaz. Kullanırsa bunun ismi faşizm olur.

Diktatörlüğün her şekli dünyanın “dur” ihtarına takıldı. Diktatörlük diktatörlüktür, renginin kızıl olması,  kara olması, sarı veya yeşil olması fark etmiyor.

Kim ne derse desin, düdükçü Kenan Evren’e en iyi dersi Bingöl verdi. Düdüğü geri gerisine Kenan Evrenin ağzına tıktı. Tüm şehirlerin şahı Bingöl, Çabakçur, Çolig, Çewlig isimleriyle anıldı. Her zaman düdükçülere gerekli dersi vermiştir. 1925’te bir Kurd direniş  birliğinin komutanı YADO, bu Kurd SASA şehrinin şanını tarihe tescil etti.

Bingöl’ün düdüklere düşmanlığı yeni değildir. Kargaların Bingöl ismini verdiği Çabakçur veya Çolig küçük bir kasaba görünümündedir ama şanı büyüktür. Şirin bir yayladır  Çowlig. Dağları sarp, arıları bal yapar bu dağların kır çiçeklerinden.

Şair İlhami Sertkaya’nın şiirlerinden dökülür mısra mısra, resim resim, kesk û sor û zer ile özgürlüğü nakşederek şamar olurlar  düdükçülerin suratına! ‘’Düdükçü Kenan Evren Paşa’ın Anayasası bu şehre girmez’’ tabelası astılar şehrin girişine.

Avrupa’nın  “Gladio’nun tasfiyesi” hala Türkiye ayağında operasyonlarla devam ediyor. Tüm insanlık diktatörlüklerden zarar görünce, dün Avrupa’nın, Amerika’nın desteklediği faşizm yine onlar tarafından zincire vuruluyor. Uluslararası gücün Gladio operasyonu kapsamında Ergenekon’un tasfiye süreci başlayınca Düdükçübaşı Kenan Evren kötü rüyalar görmeye başladı. Tüm düdükler ve düdükçüler soruşturma kapsamına alındı.

Darbecilerin sorgulanması, göbek bağı ile ilişik olan sol ve sağ birey ve örgütleri çok kötü vurdu. Onları hayli tedirgin etti. Bu tedirginlik muhalefetin daha sert olmasına neden oldu. İktidar sözcüleri ara sıra utangaç bir üslupla operasyonun kendileriyle ilgili olmadığını ima ediyor ama muhalefet anlamak istemiyor.

Kendi işkenceci  tutuklularına utanmadan insan hakları kapsamında sahip çıkıyorlar. Tüm ölümlerden, gerillalarin zaiyatindan, faili meçhul cinayetlerden bu düdükçüler sorumludur. Türkiye’de hiç bir şey bunların bilgisinin dışına gerçekleşmedi.

Köy yakma gerekçelerini yaratıp köyleri yakma planlarında da bu düdükçüler sorumludur. Cinayetler, suikastlar, faili meçhul, kaybolma vakaları, kendi askerlerine mayınlı tuzaklar, kendi askerlerini pusuya düşürüp imha ettirilmeler devlet sırları kapsamından çıkarılıp soruşturulursa her şey gün yüzüne çıkar.

Bazı Kürtlere Can Yücel tarzından enteresan küfürler sallayan Musa Anter nasıl olduysa JİTEM’in ağzına atıldı. Uğur Mumcu gibi bu derin cinayet de bilindiği halde askıda kalıyor.

 Şiddeti planlayan ve uygulatan güç Türk Silahlı Kuvvetleriydi. TSK darbenin zeminini hazırlamak için sağ ve sol provokatör kadrolarını eğitmişti. Solu ve sağı şiddet hareketlerine çevirmek pek zor olmadı. Provokatörlerin tek kıvılcımı yangının tutuşmasına yetiyordu. Provokatörler yangını tutuşturup ortadan kayboldular. Tüm devrimciler, demokratlar bu yangının sorumlusu olarak ilan edilip öldürüldüler, yargılandılar veya  göçe zorlandılar. 

 

Yorum bırakın