kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

GÜCÜ VE GÜÇLÜYÜ TERBİYE ETMELİ

Posted by kaniyasor 30 Ekim 2012

Kani Yado – 30.10.2012 Yaşam karşıtlıklar üzerinde kurulduğu gibi, birey de kendinde karşıtlıkları yaşıyor. Bu karşıtlıkların iç mücadelesi, vicdanın muhakemesinde bazen çok acımasızca sorgulandığı gibi, bazen vicdan yenilerek kişiliğin olumsuz biçimi onda iktidarlaşabiliyor.

İnsanın gerçeği olan gücün düşünsel yansıması nasıl olabilir?

Güç tek başına, niyetsiz ve plansız hareket etmez. Beynin insan organlarına sinyal gönderip onu harekete geçirdiği gibi, insan düşüncesi insan taleplerinin uyarılmasıyla harekete geçer.

Peki, insanın sakladığı veya açık niyeti canavarca ise insan gücü hangi korkunç tarzda harekete geçer?

İnsanın istenmeyen durumlara sürüklenmesi tesadüf değildir. İnsanın iç dürtüleri niyetleri belirlerken, niyetler insanı bu dürtülere göre harekete geçirir. Biz bu hareket gücünün insanı olumlu veya olumsuz yaşam biçimine sürüklediğini günlük hayatımızda görüyoruz.

Biz insanların, kendi canavarca iç dürtülerinin esiri olarak kendi niyetlerini gerçekleştirdiklerine de şahit olduk. Burada, bu niyetleri toplumsal kurtuluş paradigması olarak sunduklarını da gördük.

Ülkeleri, hatta dünyayı tehlikeye düşüren tahakküm gücü sevdalıları, yani ihtirasın zirvedeki siyasal duruş şekli olan diktatörlük veya diktatör olarak isimlendirilen aktörlerin, aldatılan insanlar üzerindeki tahribatlar dünya sorunu haline geldi.

Bu sorunlar dünyada ilk sırada çözüm bekleyen sorunlar haline geldi. Masalları Tanrı buyruğu olarak inandırılıp veya tanrılaştırılan bir insan-tabunun ruh tutsaklığında insanları kendine iktidar gücü olarak biçimlendiren çağ dışı despotlardan ne kötülükler beklenmez ki!

Burada tutsak güç ile iktidar gücünün terbiyesi gündeme gelmez mi?

Siyasal arenada tabulaştırılan gücün büyük tahribatlar yarattığını tüm dünya insanlığı bedeller ödeyerek gördü.

Türkiye gibi, Kürdistan ve Pakistan gibi coğrafyalarda bireyin kendi erkek egemenlikli zihniyetinde gücüyle öğündüğü, erkekliğiyle öğündüğü hallerde insandan büyük tehlikeler ve büyük kullanma eğilimli haller beklenmelidir.

Bu gün bir siyasal güç, kendi güdümlü niyetini saklayarak dünyayı, insanlığı, insanlık erdemlerini üç maymunu oynadıklarını iddia edebilecek kadar pervasızlaşıyorsa veya böyle şartlandırılıyorsa çirkinliğin korkunç güç mimarlarının varlığını hesap edebilmeliyiz.

İnsanlar neden çağımızın gelişim seviyesine göre yaşayamıyorlar?

Bu gerilik sadece Anadolu’nun ve Kürdistan’ın kaderi değildir. Bu gerilik dünyada geniş bir alana sahiptir. Biz gericiliğin membaının insan olduğu doğru tespitinden yola çıkarak çevreyi doğru tahlil etmemiz gerekiyor.

İnsanları birer birer incelediğinizde, insan kendi gücüyle, ailesinin gücüyle, çevresinin gücüyle, aşiretinin gücüyle toplumsal yaşamda güç dengelerinin oluşturduğu yörüngede  kaldığını fark ederiz. Tüm dünyada geri dengeler bu şekilde oluşur. Demokrasilerde güçler arası ilişki ve çelişkilerin çözümü kendi uygar kuralları içinde çözülür.

Tüm toplumlarda insanların ve bu insanların güç durumunu kavradığımıza göre toplumlar arası farklılıklarda çözüm veya çözümsüzlük ile sonuçlanan değişik oluşumlar maddi yaşam ve düşünsel gelişme ve gelişmeme ile ilgilidir. Gelişme derecesi ve kalitesi gücün ve güçlünün terbiyesi ile ölçülebilir.

Terbiye edilmemiş güç, terbiye ve eğitime tabi tutulmamış insanın kaba gücüdür. Bu güç yıkıcıdır. Yıkıcılığın amacı yoktur, bahanesi vardır. Bu kaba güç, ileriye karşı reaksiyoner olduğu için dinamik güçtür. Dinleri, ideolojiyi, siyaseti yıkımların bahanesi olarak kullanır.

Eğitilmemiş güç fanatiktir. Fanatizm, kölece sadakatin komedisinde olduğu için erdemli bir tutku olarak ifade etmenin olanağı yoktur. Bu tutku bireyin iradesinin gaspında, yani özgür olmayan ortamda ortaya çıktığı için bunu erdem mahrumiyeti olarak ifade ediyoruz.

Terbiye edilmemiş, yani eğitilmemiş güç, başkalarına karşı ‘boyun eğdirmeci’ olduğu halde, güçlünün karşısında ‘boyun eğmeci ve secdeci’dir, itaatkârdır. Korku psikolojisiyle susturulmuş toplumlarda bu malzemeler despot siyasal hareketler için uygun ortamlardır.

Eğitilmemiş güç devrimci güç değildir. Karşı-devrimci şiddet, toplumu yaşam tarzının ezberinde olup siyasal veya inançsal teorik ezberlerle günlük yaşamını sürdürür.

21. Yüzyılın yeni devrimci arayışlarındakiler olarak diyoruz ki: Artık ezberler bozulmalıdır, statükolar yıkılmalıdır. Çağımızın ileri düşüncelerini gerici emellerine, siyasal hedefleri için kullanan ilerici maskeli çağdışı anlayışların maskeleri bilimsel gerçeklerle düşürülmelidir.

Biz, insanların yüzyıllarca tutsağı olduğu ezber yaşamdan, talimatlarla ezbere düşünmekten vazgeçip, özgür irade ile özgürce düşünmesini ilke olarak kabul etmek zorundayız.

Aksi takdirde bu Osmanlı mezarlığında siyaseti bireysel çiftliklere çevirme amacında olan diktatörlerin kurbanı oluruz hepimiz.

Tüm insanların sorunlarının çözümü gibi Kürtlerin de ulusal ve demokratik sorunlarının çözümü özgür düşünmekte, özgür bir yaşam kurmaktadır. Tabuların tutsaklığında talimatlarla düşünmek, talimatlarla yürümek insanları insan erdemlerinden ve dünya sorunlarının ortak duruşundan uzaklaştırır.

Kürtler eğitilmiş ulusal/siyasal güçleriyle günümüzün dünyasında dünya sorunlarının ortak çözümlerinde yer almak zorundadırlar. Kürtleri dünyaya ters düşüren büyük itici güç; Kürtleri dünyaya ters düşürüp etkisizleştirmek isteyen bir güç olduğunda, dünya ile uyumlu bir durum sergileyemeyiz.

Kürtler dönemsel eylem biçimleriyle Türkiye’nin demokrasisine katkı sunmak gibi bir görevleri yoktur. Bu konuda Kürt ulusunun bir taahhüdü de yoktur. Bireysel çabalar Kürt toplumunu kapsamadığı için Kürt Ulusal Özgürlük Mücadelesinin rengini yansıtmıyor.

Cumhuriyetin ilan edilmesi ön çalışmalarının Ermenilerin jenosidine neden olurken, Türkiye’nin demokratikleşmesi süreci Kürtlerin ulusal değerlerinin yok sayılmasına neden olabilir. Bu ise kültürel jenosit sayıldığına göre Kürt ulusunun asimilasyonuna neden olabileceğinden Kuzey Kürdistan’daki bitişin başlangıcı sayılabilir.

Türkiye’deki demokratik eylem biçimleri Türkiye’nin demokrasi atmosferinin toplum tarafından içselleştirilmesi açısından Türk toplumu için gereklidir. Direnişler, yürüyüşler yapılır, kendi güvenlik güçleriyle orantılı güç kullanılarak karşı karşıya gelinilir.

Kürtler ise sömürge ulus olarak “ya bağımsızlık ya bağımsızlık“ diyebilmek için hazırlanmalıdır. Kendi ulusal güçlerini günümüzün dünya koşullarında eğitmelidir. Burada eğer varsa ulusal mücadele stratejisi günümüzün dünya koşullarındaki kuralları belirleyici olur.

Siyasal motivasyonun, yönlendirici süslü püslü sözler değil, bir ulusun özgürlük ve bağımsızlık taleplerini karşılamak için siyasal duruş ve projeler belirleyici olmalıdır.  Osmanlı oyunlarının karanlık niyetlerine kurban olmamak için, siyasetin görünen yüzüyle görünmeyen arka plandaki yüzü arasındaki farklılıkların da olabileceğini her zaman hesap edebilmeliyiz.

Yorum bırakın