kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

Şizofren Siyasetin Çıkmazı-3-

Posted by kaniyasor 8 Kasım 2012

Kani Yado-08.11.2012

Şizofren siyasetlerin çıkmazının genel değerlendirmesini yaptıktan sonra şimdi bu şizofren tutumların toplumsal yaşama nasıl girdiğini, canımızı nasıl incittiğini anlatalım. Şizofren politikacılara “Kürt aydını” dendiğinde tepki göstermemiz doğru anlaşılmalıdır.

Düşünce kapsamında herkes özgürdür elbette.

Biz düşünce özgürlüğüne en fazla riayet eden insanlar olarak şizofren politikayı ve şizofren politikacıları da özgür düşünce kapsamında ele almalıyız. Bu da bizim hakkımızdır.

Peki, şizofren siyaset bize nelere mal olduğunu anlatmak da hakkımız değil mi?

Siyasetle uğraşan bireyin şizofren olduğunu kabul etmek için söz konusu bireyin bilinçaltında yuvalanan bir müzmin istemin var olması gerekiyor. Bu müzmin varlığın insan yaşamıyla, geçmişiyle ilgili olduğunu söylersek yanlış olmaz.

Coğrafyamızda yüzyıllardır siyasetlerle veya eski tarz dediğimiz din siyasetiyle uğraşanları incelediğimizde dünya ortalamasının çok üstünde, komplo, suikast, şizofren dinamiklerin arkadaşına çok sayıda çelme atıldığını görürüz.

İşte biz bu yüzden ahlaki anlamda çirkinlik, siyaset psikolojisi konusunda şizofren siyaset kapsamına alarak bu şekilde adlandırıyoruz. Ama şizofren psikopat siyasiler kusura bakmasınlar, bu bilimsel bir gerçektir!

Bu çirkinlik Kürtlere ve onların siyasal yaşamında neye mal oldu? Türkiye’de nelere mal olduğunu anlatmaya gerek yok, bunu her kes onun karanlığını görerek yürek acısı olarak biliyor.

Neden böyledirler ve ne yapmak istiyorlar?

Bireyin sahip olduğu aşırı egodan o bireyi sorumlu tutamayız. Onu biz yaratmadık! Onun sahip olduğu karakter bir anda sahip olunun ne bir talihsizlik ne de bir çirkinliktir. Toplumun kendi gelişim tarihinde bireylerin kazandığı düşünce ve davranış biçimleridir. Bu biçimlerin gelişmesi, olgunlaşması geçmişteki sınıf ilişkileri ve o sınıfların oluşturduğu sistemlerin biçimlendirdiği yaşam şeklinde ortaya çıkar ve siyasal ve siyasal yaşam gelenekleriyle devam eder.

Biz binlerce yıllık süreden günümüze kadar kendini yaşatan olumlu ve olumsuz geleneklerin var olduğunu biliyoruz. Coğrafyamızı incelediğinizde ilericilik adına siyasallaşanların binlerce yıllık köleci toplum sisteminde toplumun üstünde tanrısal bir otorite olma isteğinin var olduğunu görürüz?

Meseleyi kavramayanlar insanın insan üzerinde tahakküm teori ve pratiğimin günahını reel sosyalizme veya nasyonal sosyalizme yani faşizme yüklüyor. Bu yanlışı yaparken bu birbirine zıt görünen sistemlerin de binlerce yıllık eski köleci toplum geleneğinden kaynaklandığını unutuyorlar.

Şimdi biz ‘insanın insan üzerindeki tahakküm’ biçiminin siyaset öncüleri için bir gereksinim olarak ortaya çıkıyorsa o siyasal öncülerin ve onların zihniyetlerinin yaşını sorma hakkımız doğuyor.

Bu koşullarda “Ey şizofren siyaset! Ey diktatör! Sen kaç bin yaşındasın, sen kaç bin sene gericisin?” dememek için bir neden kalır mı?

Despot siyaset ve despot siyasi, en azından kendi reel yaşlarından binlerce misli daha yaşlı ve buna bağlı olarak geri olduğunu bilerek diktatör olma yarışında diktatör olma veya muktedir olma şansını kaybedenlerin topluma karşı kin besleyip kendini bukalemun gibi yeni renge girmesine de anlam verebiliyoruz.

Toplum üzerinde tahakküm kurma tahakküm kurma siyasal şizofren yarışını kaybedip yeni bir çehre ile ortaya çıkanların kronik siyasal şizofren belasından kurtulduğu anlamına gelmiyor.

Fırsatlar veya tahakküm yarışları dediğimiz siyasal yarışları kaybedişlerde, toplumun kendi mecrasında gelişen Özgürlük Mücadelesini, sosyal gelişmelerin karşısında büyük bir kin ve nefretle çıkmaları ve kendi mantıklarına göre haklı gerekçelerle sahneye çıkma becerilerini geliştirirler bu evrede.

Dünya siyasal tarihine baktığımızda birçok siyasi aktör veya despot, önünde ne kadar engel varsa, ne kadar erdem varsa ortadan kaldırdığı görülüyor. Arapların bölge  hakimiyeti esnasındaki muktedir durumda ve Selçuklu ve Osmanlıda birçok örnekleri vardır. Osmanlı Padişahı 3. Mehmet, yerine padişah olacaklar diye evlatlarını katletti. Günümüzde böyle ihtiras sahibi siyasi şizofrenler yok mu? Etrafınıza iyi bakın!

Şizofren siyasal müzmin aktörler düşünsel anlamda ve pratik anlamda kendilerine engel olabilecek hiçbir değere yaşam hakkı tanımaz. Kuzuyu yemek isteyen kurt için gerekçe mi yok? Suyunu bulandırdığını hemen iddia etmekten geri durmaz kurt!

Burada normal evrim sürecinde gelişmelerin aktörleri olan sağduyulu toplumsal dinamiklerin kendi saflığında kurdun yapay gerekçelerine itibar etmemeleridir.

Bu saflığı yaşayan birçok ülke bedelini çok kötü ödedi.

Günümüzde şizofren siyasilerin Kürt politikasında da bize acı veren durumların ortaya çıktığını  üzülerek söyleyebiliyoruz. En büyük talihsizlik bu şizofrenlerin Kürt Aydınları olarak tanımlanmasıdır.

Aydın tanımını düşünsel bir aydınlıkta isimlendirmeyi insanoğlu yapmıştır. Kürtler hangi tuzaklarla bu tanımla tanıştırılma engeline takıldı?

Aydın olmak kpya siyasal ezberlerle TC’nin televizyonlarında aynı düşünmediği diğer Kürt siyasetini devlet babasına şikâyet etmek mi?

Aydın olmak Ak Parti’nin dağıttığı rantlara ortak olmak için çirkin siyasal renklere girmek mi?

Toplum kendi iç çatışmalı geleneğini sürdürmek yerine, bu soruları kendileri sormalı ve doğru cevap verirken aydın düşmanlığında aydınları kim etkisizleştirdi ve aydın olma rüştüne sahip olmayan şizofren kişiliklere kim aydın olarak isimlendirdi?

Bu gün Kürt Özgürlük Hareki adına suları bulandıranların neden olduğu bulanıklıkta birçok gerçek görünmez duruma geldi.

Kürtler TC dinamiklerinin yönlendirici müdahalelerine karşı uyanık olmaları gerekmez mi? Biz dünyada yaşıyoruz ve bu mücadelemiz dünya ile ilgilidir. Siyasal şizofren belasının siyasal magandacılığı geliştirip erozyona uğrayan Kürt imajı ile dünyanın  çözüm platformlarında bulunmak zordur. TC’nin politikasına karşı bu dünyada yaşadığımızın bilincinde isek, Kürt ulusal Sorunu Ankara’nın tuzaklarında değil,

Türkiye’nin de dahil olduğu dünya platformunda çözülür.

BU KONUYLA İLGİLİ OLARAK DELİLER SİYASİLER İÇİN NE DİYOR?

Elaziz’de çok değer verdiğim ve yıllarcadır yazılarını okuduğum bir edebiyat hocamız var. Puştluklardan, ezbercilerden çektiklerinden çok yorulmuş. Derdini deli kalemine, bir de Elazığ tımarhanesindeki delilere anlatmaktan başka bir çaresi kalmamış. Kafası bozuk bir günde derdini anlatabilecek aklı başında kimse bulamış, yine Elaziz Tımarhanesindeki vefalı ve dobrador sözlü delileri ziyaret edip derdini delilere dökmek için arabaya atlayıp gitmiş oraya ve derdini dökmüş.

Hoca sormuş:
-Saygı değer deliler! Akıllılardan bir şey anlamadım, size geldim. Bu dünyanın hali ne olacak?
İçlerinden bir deli cevap vermiş
-Bize güvenen sayın tek akıllı! Tek bir çaresi var. Akıllıların sicili çok kirli, onları tımarhanelere kapatmalı, tımarhanedekiler dışarı çıkıp dünyayı yönetmek için görev almalı. Bunun başka çözüm çekli yok.

Şimdi biz bize cemaat-i akillere soralım: Akıllı sandığımız siyasiler ahmak, deliler zeki değil mi?

Bir Yanıt to “Şizofren Siyasetin Çıkmazı-3-”

  1. dero said

    Kürt aydını ve siyasetçisiyim diyor ama sonra gidip AKP borazancılığını yapıyor. Kürt aydınıyım diyenler.akp nin vereceği bir tas çorba için ben bundan daha iyi nasıl nemalanabilirim diye girişimlerde bulunmak, hemen tv ve gazetelere koşmak kadar aşağılık bir durum olabilir mi? aydınlık yüreğine selam olsun sayın yado..

Yorum bırakın