kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

TOPLUMSAL NİTELİKLER VE SINIF TAHLİLLERİ -3-

Posted by kaniyasor 20 Aralık 2012

k.y.Kani Yado – 20.12.2012 Türkiye’de ve Kuzey Kürdistan’da sınıf tahlillerinin durumu bilimsel kaynakların  içinden cımbızla istedikleri kısmına dayanarak  aydınlatamayan fakirliktedir. Geçmişin şanına ve şöhretine dokunmamak için sınıf karakterlerinin günümüzün sınıflarına yansımasına hiç dokunulmamıştır. Diğer komşu ülkelerde bu durum daha acınacak durumlardadır. Bu durum geniş coğrafyamızın toplumlarının da düşünsel yönden ne denli fakir bırakıldığını ortaya çıkarıyor.

Biz bu fakir bırakılmanın nedenini tesadüflere bağlayamayız. Egemen olan sınıfların tercihinin bir sonucudur bu düşünce fakirliği. Yerleşik düzende yaşayan Mezopotamyalılar ve benzeri yerler barbarların istilalarıyla yok edilmediler sadece onlar üzerinde hakimiyet kurarak talanlarını  kalıcılaştırdılar.

Bu zaman dilimde toprağa dayalı üretim dediğimiz feodalizm kendine ait sınıfları olduğu gibi kendi kültürel üst kurumunu yaratıyor ve yaşamın alt yapısı buna göre şekilleniyordu. Feodal toplum köleci toplum ideolojisi olarak toplumu  tabuların korkusunda yönlendirme avantajını kullanan üretim dışı asalak din adamların ablukasında devrimsel bir çehre ile gelişme o kadar kolay olmadı.

Feodal münevverler her zaman kölecilerin din ideolojisiyle uydurdukları korkulukların tehdidi altında kalıyorlar. Serf dediğimiz toprağa bağlı ziraat emekçileri bir taraftan din adamları asalak sınıfının müritleri olmaya zorlanırken, diğer taraftan feodallerin yaşam biçimi içinde  kalmaları için feodallere itaatte kusur etmemeleri için onlara bir sabit yaşam biçimi dayatılıyordu.

Din  ideolojisine sahip asalak din istismarcıları dediğimin din adamları sınıfı kendi kurumsal güçleriyle beraber feodallerin üzerinde tanrılar adına tahakküm etmekten geri durmadılar. Toplumu öyle  saçma korkuluklarla tehdit ettiler ki günümüzün insanı için sadece güldürü olabilir.

Hıristiyan din gericileri kurumları insanları cehennemle korkutup cennete arsa spekülasyonu yarattılar. Hıristiyan şeriatı kadınları kötülüklerin  sebebi ve günahkar  gördüler. Meryem Ana sıfatını kadınlara layık görmediler. Kadınlar yüz yıllarca işkencelere maruz kaldı.

İslam din tüccarları ise  hala kadını cariye olarak mal statüsünde görüp anne denen kadına zina serbestisini layık gördüğü durumlarıyla toplumu  yanlarına çekme avantajlarına sahiptiler. Toplumu tabularla korkutup yanına çekme faaliyetlerinde bulunan din öcüleri denen bu asalak sınıf ile feodaller ve feodallerin yanında çalışan emekçiler arasındaki ilişkiler, çelişkilerin yoğunluğunda  politika biçimleniyordu.

Avrupa’da meydana gelen gelişmelerden sonra Osmanlının son dönemlerinde Anadolu’yu etkisine alınca hala şeriat düzenine mahkum kalan Anadolu halkları zihniyette İslam gericiliğinde yüzyıllarca süren uykuya devam ediyordu. Din istismarcılarının egemenliğinden kurtulmak için Anadolu ve Kuzey Kurdistan Avrupa’nın Cumhuriyet projesine  dört elle sarıldılar..

Bizim yaşıtlarımızın baba ve dedeleri bu dönemi yaşadılar. Bizde  din tüccarlarının geçmişte Avrupa’yı kana bulayan  Hıristiyan gerici papazlarından farkları yoktu. Münevver olan mirleri dinsizlikle suçlayıp toplumu kendi saflarına çekmeyi başaran  bu asalak gericilerden kurtulmak için  feodallerin baharı sayılabiliyordu. Fakat Kürt beylerinin  din istismarcısı Arap kültür misyonerlerinden kurtulmak için Kemalist Cumhuriyeti desteklemeleri Kürdlere çok pahalıya mal oldu.

Dedem ve babam o dönemi anlatırken “biz şeyhlerin ve seyitlerin suiistimallerinden kurtulmak için yılana sarılmayı göze aldık“ diyorlardı. Kürd ulusal sorununun gündemde olduğu bu süreçte  bazı durumları anlatamıyoruz. Çünkü hiç de Kürd sorunuyla ilgili olmayan bazı şahsiyetlerin isminin Kürd tarine ulusal sorunla ilişkilendirilen Arap kültür misyonerlerinden bahsedemiyoruz. Kirli bilgi çöplüğünden kurtulmak çok zordur.

Birli bilgi yığınları arasında  biz şimdilik bazı önemli konuları açıklayamıyoruz. Yalanlar her zaman insanın ayaklarına dolanır. Türklerin  Kürd ulusunun varlığını bile inkar eden yalanı Türkiye’nin yüzünü dünyanın huzurunda kara çıkardığı gibi Kürdlerin arabesk atmosferde yalanları küçük de olsa  yüz akı sayılmaz.

Burada  hem Anadolu’da hem de Kürdistan’da sınıf  mevzilenmesi  bu şekildeydi. Biz Kürdistan’ın feodal üretim güçlerinin başına bela olan Arap kültür misyonerleri  dediğimiz din istismarcılarının  misyonerliklerine olumlu vasıflar yükleyemeyiz. Kapitalist ve hatta sosyalist sistemlerde dahi köleci toplum geleneklerinin tahripkarlığı ve insanın insan üzerine tahakküm içgüdüsüyle diktatörlüğe dönüşürken, feodal toplumda din adamları kanalıyla ve onların müritlerinin sadakatiyle ortaya çıkması elbette bekleniyor.

BDP genel Başkanı Selahaddin Demirbaş’ların mirler çevresi Arap kültür misyonerlerinin ablukasında cumhuriyeti desteklemekten başka çareleri kalmamıştı . Osmanlı şeriat düzeninin gereği olarak etrafımız bu gezginci asalaklarla  kuşatılmıştı.

Egemenliği ele geçirip Avrupa’da  olduğu gibi feodalleri, derebeyleri hatta kralları egemenliklerine aldıkları gibi  Kürdistan’da da yaşamı tamamıyla ele geçirip feodal dinamikleri Allah adına kendilerine itaate zorunlu kılmak istiyorlardı. Arap Kültür misyonerleriyle köleci zihniyet  Anadolu’da ve Mezopotamya’da öyle  derin yerleşti ki kendilerine ilericiyim  diyenler bile onların komik tahakküm biçiminin etkisinde kalarak hiç de hoş olmayan duruşlar sergiliyorlar.

Günümüze kadar devam eden insanın insan üzerinde tahakküm kurma içgüdüsünden kendini kurtaramayan insan, İslam köleci sisteminin kanıksanan yaşam biçimiyle insan davranışlarına yansıyarak çağımızın siyasal biçimlerini de gülünç duruma getiriyor.

Avrupa toplumsal geçiş süreçlerinde  Cervantes, Don Kişot tiplemesiyle dönemin şovelyelerini işlediğini hatırladığımız gibi, biz de  vatan kurtaran Şaban tiplemesine zenginlik katmalıyız. Komedi konuları zenginleşiyor ama toplumun üzerinde ciddi etkileri kalıcı hastalıklara dönüştüğünü unutmamalıyız. Bu süreçte Kürdlere derin emekler verilerek çok gülünç duruma getirilen “çok yaşa padişahım!” çığırtkanlarının yaratılması  felaket boyutunda ‘özgür insan’ anlayışını katlediyor.

Yorum bırakın