kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

Çözümsüzlük Kirliliktten Kaynaklanır

Posted by kaniyasor 26 Ocak 2013

Kani Yado – 26.01.2013

Beden ile ruh, madde ile düşünce, insanın maddi yaşam gerçekliği ile düşünce dünyası birbiriyle ilgilidir. Son yüzyılda  bilim ve teknolojideki hızlı gelişme insan yaşamındaki gelişmeleri de hızlandırmıştır. Bu gelişmede de gericilik kendi binek beygiri olan resmi siyasal ideojiler ve din istismarları kendilerini dayatmışlardır.

Gerilik değişen koşullara göre değişen araçları kullanarak kendini yeni kisve ile yaşatmaya çalışıyor.

Kirli toplumlarda gerçek yaşam ne kadar kirli ise düşünsel dünyası o kadar kirlidir. İnsan gerçek yaşamda ne kadar kirlilikten uzak ise düşünsel alanda o kadar uzak olur.

Kirlilik temiz toplum olmanın karşıtlığında kendini yaşam diyalektiğinin kendi kurallarında yaşatıyor. Kimse bunu değiştiremez. Matematikte pozitif sayılarla negatif sayıların varlığını yok saymak nasıl mümkün değilse karşıtlıkların mücadelesinde ve etkileşimlerinde yol almamız da değiştirilemiyor. Rabbimizin yaratılış esprisi budur.

Coğrafyamız Rabbimizin adına en fazla yalan söylenen coğrafya olduğu için kötülüklerden arınamıyor. Müşriklikten başka bir yönelimi olmayan coğrafyamızın erkek egemen yaşamı olan sapkınların iddia ettiği gibi rabbimiz insanların korkuluğu değidir. Müspet ve menfi, yani pozitif ve negatif olay Rabbimizin yaratılış tarzıdır.

Asalak gaspçılar sınıfının toplum üzerinde söz sahibi olma, yorulmadan onun ürününden bir şekilde faydalanma içgüdüsel istemleri bir dayatma biçimindedir. Geçmişte kılıç zoruyla dayatılmıştır. Günümüzde dini ve siyasi yöntemlerle irade gaspıyla gerçekleşiyor. Bunun insanlığın savunulmasıdır. Karşıtlar yaşamı bu yüzden etkiliyor, savaşlar, barışlar oluyor, çözümler insanlığın kapısına dayanıyor.

Şirk yaratıcıları dediğimiz gericilerin iddia ettiği gibi kendi yarattıkları şirk-Tanrılar iyiliği, doğruluğu istiyorsa insanların kaderini iyilikten yana belirleyebiliyorlar mı? O zaman şirk olarak dayatılan siz kendinizsiniz! Taştan yaptıkları putları insana kabul ettiremediler, şimdi yeni yalanlar, yeni korkuluklar üreterek kendi egemenliklerini dayatıyorlar. Çok komik görünüyorlar!

İnsanları korkutmayan, onlara diz çöktürmeyen yaşamın sevgi bütünlüğü olan Rabbimizin yarattığı canlı ve cansız varlıkların yaratılış biçimine, canlıların yaşam tarzına, insanların maddi varlığı ile düşünce ilişkisine artık inanmak gerekiyor. Aksi halde toplumu tutsaklıkta kalmasını isteyen suiistimalci sınıf ve tabakalar insanları korkuluklarla korkutarak hasta kalmalarına ve bu hastalık atmosferinde kriminalitenin, cinayetlerin, katliamların zuhur ettiği bir coğrafyanın yüz karası olma durumu devam edecektir.

Gericiler, kendi kutsal kitaplarında güneşe güzergâh belirleyecek kadar geri Tanrılar yaratmışlar. Geri zekalı şirkleri güneşin sabit olup kndi yerinde pervane olmuş Rabbimin kudretinin ürünü olduğunu bilmiyorlar!

Bu halleriyle Ortadoğu’da daha fazla gülünç duruma düşmeden Rabbimizin dili olan bilime göre düşünmelidirler. Rabbimiz adına daha fazla yalan söylemeye gerek yoktur. Talanları, işgalleri, katliamları gerçekleştirmek için başvurdukları yalanlar sonunda kendilerine büyük acılar verecektir.

Halk arasında “doğru duvar yıkılmaz” deyimi var. Bu söylem yaşam deneyimlerinden öğrenilen gerçektir. “Allahu ekber!” deyip Rabbimizin kendi, nurundan yarattığı insanın kafasını keskin kılıçlarla, zülfikarlarla uçurmanın ne kadar iğrenç olduğu ne zaman anlaşılacak? Dünya ülkeleri birleşerek kıtalar için demokratik uygarlıkları yaratırken hala cariye sahibi olma hayallerindeki gerici despotlar artık insanlıkla oynamaktan vazgeçmelidirler.

Milliyetçilik, yurtseverlik, devrimcilik, dincilik… gibi kavramlar onlar için sadece hareket araçlarıdır, artık bunu çok iyi biliyoruz. Militarist veya paramilitarist canavarlar topluma “sizin için devrim yapıyoruz” diye toplumu aldatmadılar mı? Niyetleri insanlar üzerinde tahakküm kurmak şeklinde  olduğu ortaya çıkınca şimdi maskeleri düşüyor, yalanları ortaya çıkıyor.

Sünni, yani Ehl-î Sünnet, yine aynı anlama gelen Ehl-î Beyt taraftarı olmak bu çağda ne kadar insan olma ihtiyacına cevap verebilir? Ne kadar gülünç ve ne kadar komik!

Artık eski elbise yama tutmuyor. Yeni taktiklerle eskimiş bu elbiseyi yaşatmak mümkün değildir. O kadar maskelere masraf etmeye, enerji sarf etme gereği yoktur. Tüm mesele asalak sınıf dediğimiz yalama dilli fınıf değil mi? Kendilerine yaşam içinde dürüst kurumsallıkta ifade etme imkânları vardır. İnsan olmaktan başka çareleri yoktur artık!

Yaşamı bir mezarlığa çeviren, insanlar hayattayken ölümlerin en anlamsızını insana reva gören asalak ara sınıf, günümüzün insan temel hak ve özgürlükleri çerçevesinde  yaşamı benimsemelidirler artık. İnançlarını Rabbimizin talimatları şeklinde göstererek çağdaş yaşama karşı fazla gülünç kalmaya gerek yoktur!

Yeteri kadar mağdur olmuş toplumu arkalarına almaya yeltenecek kadar iğreç dayatmalardan vazgeçmelidirler. Başını ambalajlamayı Rabbimizin talimatı olduğunu sanan bir avukatın bu haliyle duruşmaya katıldığında nasıl vicdanlı olabilir? Gerçekle kendi şirklerinin talimatı şeklinde ortaya çıkan bir duruşmada böyle bir geri zekalı avukat nasıl adil olabilir?

Neden biz Rabbimizin yarattığı görkemde kalmadık? Neden Rabbimizin aşkında alev alev yanmadık? Yüce Rabbimizin adına ne zamana kadar büyük yalanlar söylenecek? Erkek dinlerinin erkek egemenliği ne zamana kadar devam edecek?

Kim ne derse desin, özgür olmak insan olmaktır. Dini ve siyasi yalancıların tuzağından uzak bilimin mantığıyla Rabbimizin aşkında özgür olmak farklı bir heyecan veriyor insana. Bu heyecan Rabbimizin güzel insanlarını ve diğer canlıları imha etmekten gelen canice heyecana benzemiyor.

İnsan olmanın heyecanı bir aşktır. Bu hazdan şiddetten arınmış insanlar anlar. Bu görkemli aşk siyasal sloganlara sığmaz. Çünkü münafık değildir. Özgür olmak mutluluktur, insan olmaktır, acılardan arınıp süzülen neşedir.

Şiddetle, siyasetin çirkin tarzlarından sonuç almaya çalışan egemenler, niyetlerinin çirkinliği kadar bedel öderler. Kürtlere kendi dillerinde eğitim hakkı tanımayacak kadar insanlıktan çıkmışlığın adı nedir sizce?

Kürtleri mahkemede kendi dilinde savunma hakkı 1948 yılından beri vardı zaten. Ama TC faşizmi onu uygulatmıyordu. Şimdi kendileri bu hakkı vermiş gibi gülünç duruma düşüyorlar!

Kürdlere kendi dilinde tedrisat yasallaşmadıkça bu kandırıkçılıkla daha gülünç duruma düşerler. Biz ilkokuldan üniversiteye kadar kendi dilimizde eğitim göreceğiz. Bunun aksine ne kimse kıvırsın, ne de TC’ye göz kırpıp Kürtleri oyalasın! Kürdlerin yaşadığı kendi ülkelerinde eğitim Kürd dilinde olmak zorundadır. Karışık nüfuslu alanlarda  da bu sorunun çözülmesi zor değildir.

Hala kapalı kapıların ardında sürmekte olan barış, aslında tırmandırılan savaşın bir biçimi olarak görülüyor. Çünkü bu süreçte Kürdler en şiddetli ve en acılı bir şekilde vuruldu. Kürtlerin dili sadece düğünlerde şarkı söyleme ve mahkemede anadille savunma hakkı denen saçmalığa indirgediler. Bu durum Kürtlerle alay etmekten başka ne anlama gelir?

Güney Kürdistan’da Kürd dili eğitim dilidir, bu yüzden Arapların dini imanı yerinde duruyor, bir yere gitmedi!

Türkiye neyinden korkuyor? Zaten Anadolu halklarını kendilerine benzeterek dünya insanlığına ters düşürdüler, bari daha fazla insanlığa karşı düşmanlık etmekten vazgeçilsin ve gülünç duruma düşmekten kurtulsunlar!

Yorum bırakın