kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

BİZ TC’NİN BOSTAN BEKÇİSİ OLMAYACAĞIZ

Posted by kaniyasor 7 Şubat 2013

Kani Yado – 07.02.2013rojbasdede-e1413219006683

Avrupa faşist devletleri İkinci Dünya Savaşında Sovyetler Birliği ve diğer anti faşist ittifak güçleri tarafından yenilgiye uğratıldıktan sonra tüm Türkiye ve Kürdistan sathındaki feodal beyleri bir telaş sarmıştı. Çocukluğumuzda 1950 yıllarında hatırladığımız kadarıyla onların kuşkuları kendi aralarındaki konuşmalara yansıyordu. En büyük korkuları sıradan insanlara değer verilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin yayınlanması ve bu bildirge metnindeki detayların tartışılan temel haklarıydı.

Açıkçası sıradan insanların insan yerine konması onları tedirgin ediyordu. Zaten bu yüzden İttihat Ve Terakki Hareketi etrafında toplanmış, Kemalist faşizmi desteklemişlerdi. Bunlar Menderesin sivil iktidar modelinden oldukça tedirgin olmuşlardı. Türkiye resmi Kemalist ideolojisinin bostan bekçiliğini yapan CHP’li Kürd mütegalibe  kendi sınıfsal imtiyazlarını korumak istiyorlardı

Ayrıca Kemalizmin ürünü olan o zamanın genç kuşağı ilericilik adına  Türk Silahli Kuvvetlerine darbe yapma gerekçelerini hazırlamakla sonuçlanan pratiklerin içinde de oldular. İdeolojik gerekçeleri ilericilikti, oysa Kemalist faşizmin ilericiliği tartışmalıydı. Geri toplumun geri biçimleri kendi koşullarında tekamül edebileceği hiç hesaba katılmıyordu. Tamamıyla Anadolu’da yaşayan halkları asimile etmeye yeminliydiler sanki.

Günümüzde bu talihsizlik temelinde, Kemalist faşizme meşruiyet kazandıran ilişkilerin içinde olan geniş bir yapılanma vardır. Toplumun iradesini gündemine bile almayan bu siyasal yapılanma sonuçta yapay TC devlet ulusçuluğunu  dayanağı oluyordu. Parçalı bohça dediğimiz bu yapay uluslaşmanın en büyük parçasıydı Kürdler. 404 yapıştırıcı görevini yaptığı gibi, karşıtlıkların da temel dinamiği durumuna geldiğini son zamanlarda gördük.

Kürtlerin de aldığı misyon aynı zamanda Osmanlı üzerinden dünyanın en geri yaşam biçiminde şekillenmeyi de getirdi. İşte biz buna bostan bekçiliği diyoruz. Osmanlı hilafeti Anadolu’ya ait olmayan çöl yaşamının  şeriatını uyguluyordu. Başta Kürt toplumu olmak üzere diğer halkların dejenere edilmesinde önemli araç oldu.  Kişilik bozulmasının temel nedeni oldu.

Çöl yaşamının geleneksel talan biçimlerini şeriat üzerinden resmi ideoloji olarak biçimlendiren Osmanlı devleti, aynı zamanda kendi bünyesindeki halkların da bu biçimi almasını sağladı. Çöl sosyal yaşamının talana dayalı şekli,  seferleri kutsallaştırılarak birey için cazibe olması ağlandı ve insanın birey olarak iradesizleşmesine neden oldu. Böylelikle lanetlik şiddet ‘kutsal şiddet!’ şeklinde algılanması sağlanarak yaşamın daha saldırgan, daha acımasız biçim olmasıyla sonuçlandı.

Şiddeti esas alan insan ve bu bağlamda devlet, tahakküm yöntemini benimseyip ve benimsetip kanıksadıktan sonra bunu bir üstün meziyet olarak algıladı. En iyi vuran en yiğit insan, en iyi asker, en iyi kelle koparan en iyi mümin kanıksaması anlattığımız talihsizliklerin sonucudur. Ermeni karşıtlığı, gavur karşıtlığı, Kürd karşıtlığı Kızılbaş karşıtlığı, Alevi karşıtlığı ve alt sınıf küçümseme ve horlama ucubeliğinde kendini büyüten devlet, toplumu da kendine benzetmeyi ihmal etmedi ve saydığımız öğelerin karşıtlığında toplumsal bir biçim inşa edildi! Çözümsüzlüklerin temel nedeni budur.

Ya Rabbim! Kendinden, kendi sevginden, kendi güzelliklerinden biçim verdiğin insanı ne hale getirdiler ? Senin güzelliğini, sevgini insanın çocukluğunda gördük. Talancılar insanı nasıl bu hale getirdiler?

Dünyadaki değişim rüzgârları eskiye karşı esiyor. Hiçbir şey eskisi gibi değildir. Ne İslamcı güçler kendini eski tarzda dayatabilirler, ne sol saçma sapan despot tarzlarla kendini dayatabilir. Bizim çağdaş anlayışımız, insana namluyu uzatmakla, insana kılıcı veya zülfikarı uzatmak arasında fark görmez.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin geçmişten aldığı inkar ve imha stratejisi ve gerici bağnaz miraslarından vazgeçmesi gerektiği gibi yine bu koşullarda biçimlenen siyasal yapılanmaların ilişkileri kabul edilmez bir gerilikte kaldı. Kürd ulusal özgürlük hareketi de ne geri sağ ve sol mücadele biçimlerini ne de mücadelesizlikte Türkiye’nin ve diğer devletlerin bostan bekçiliğini yapacaktır.

Bölge ulusları kendi evrensel haklardan doğan temsilini bulmalıdır. Güçlünün güçsüzü, büyük devletlerin küçük devletleri, kılıcı keskinlerin hümanist inançları boyunduruk altına alması artık çağımızın insanına göre değildir. Bostan bekçiliği bölgenin en büyük ulusu olan Kürdler için artık söz konusu değildir.

Her ne kadar bazı misyoner Kürdlerin, Kürd ulusal değerlerine uymayan yaklaşımların içinde iseler de bu durum belirleyici olmayacaktır. Kürdlerin henüz ilan edilmemiş bir Kürd devleti imajı vardır. Bu imaj Ankara politikasına kurban edilmemelidir. Biz Ankara ile sınırlı değiliz. Bizim devrimimiz hem bölge barışı için hem de dünya barışı için bir mihenk taşıdır.

Değişen dünya koşullarında toplumları bir sınıfın çıkarları doğrultusunda biçimlendirmek için dinsel veya siyasal çarpıtmalarla kabul görmek mümkün değildir. Bu süreçte bilim siyasetin yolunu aydınlatıyor. İnsanları korkuluklar ile karanlıklarla, otorite ile korkutup siyasal sonuçlar elde etmek mümkün değildir artık. Bu tarz erkek dili terk edilmelidir!

Bilim ve teknoloji dünyayı ve uzayı insanlara yaklaştırdı. Köle sahiplerinin yedinci kata yerleştirdikleri tabu yalanı artık etkisini kaybetti. Rabbimiz ne Arapların ne de Yahudilerin azizliğiyle ilgilidir.  O  kendinden yarattığı, kendi enerjisinden, korkusuz sevgisinden yarattığı tüm canlı ve cansızlar ile ilgili olduğu biliniyor artık.  Artık ezberletilen yalanlar komedide malzemedir. Kimse sevdiği Rabbimizin kudretinden korkmuyor, çünkü O’nu tanıyor, O’na inanıyor, O’nun korkusuyla değil, enerjisiyle önünü görüyor.

Çağımızın insanı kendi iradesiyle, kendi erdemleriyle buluşmak istiyor. Bütün sıkıntılar insanın üzerinde tahakküm kurma arzusu ve rezaletinden kaynaklanıyor.  İnsanların uyanışıyla memnuniyetsizlikler bu önemli gelişmelerden kaynaklanıyor. Bu süreçte tek tipliliğin erkek dili tek başına geriliği ve bütün tehlikelerin ana nedenini ifade eder.  Bu dille böbürlenen lanetlik despot anlayış ömrünü doldurdu. Erkek dilinin, erkek dininin ve imanının maskesi düştü!

Kadının özgürlük çığlıkları tüm kötülüklerin, ihtirasların, şiddetin, erkeğin korkaklığının DNA şifresini çözdü.  Kadın dilinin ifadesinde gerçekler dalga dalga dünyaya yayıldı. Bu dil, bu ses yankısını buluyor artık. Nedir bu camêrlerin telaşı? Maskelerin düşmesiyle kıyametler kopmayacaktır! Korku hiçbir derde deva değildir. Tek çözüm şekli kadının ve onun yaşamının barış dilini anlamaya çalışmaktır.

Yorum bırakın