kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

Siyaset ve Din Yobazlığı

Posted by kaniyasor 13 Şubat 2013

Kani Yado – 13.02.2013

Yaşamın tecrübelerinden öğrendiğimiz kadarıyla, aaa-kaniyado.2dindar insanlar ile dinsiz insanlar birlikte yaşamayı sorun yapıyorlarsa yaşamın koşulları çağın çok gerisinden seyrediyor demektir. Gericilik yeni taktiklerle pozitif gelişmelerin ağırlığına dayanamayarak kendini çağın diliyle ifade edebildiği gibi çağın gerisinde muhafazakâr olabiliyor.

Uyumsuzlukların inanç farklılıklarında, hatta siyasal renklerde gözüküp ortaya çıkan şiddetin nedeni din ve dinsizlik olamaz. Kavgalar benzeyen unsurlar arasında cereyan eder. Dinlerin amacı dinsizliği engellemek değildir. Dinlerin böyle misyonları yoktur. Ama dinler arası çatışma dinlerin temel özelliğidir.

Dinler hiçbir zaman dinsizlerle savaşmamışlardır. Dinler başka dinlerle din sebebiyle değil dini vesile ederek başka amaçlar için savaşmışlardır. Eski toplumların siyaset biçimi olarak tanımlamamız gereken dinler, egemen olan sınıfın Tanrı adına yalanlar dizerek bu yalanlardan korkuluklar üretmiştir.

Biz Rabbimizin tüm canlı ve cansız varoluş sebebini bilimin diliyle ifade ettiğimiz zaman Rabbimizi korkuluk olarak göstermiyoruz. Korkuları üreten sınıf tahakkümünü gerçekleştiren korkunç sınıfa ait bireylerdir. Biz Rabbimizden korkmuyoruz, çünkü O varoluşun sevgi bütünlüğüdür. Rabbimizden korkmadığımız için bilinçaltı karanlığında sakladığımız korkuluklar yoktur ve bu yüzden biz korkunç olamıyoruz.

Din için saldıranlar, din ve mezhep için savaştığını iddia edenlerin genetiği bellidir. Günümüzde coğrafyamızdaki çatışmalı sol ve sağ siyasetlerin aktif oluşları deşifre edildiği zaman konunun anlaşılması kolaylaşıyor. Şiddete dayalı yaşam biçimi canlı türünün genetiği ve genetik saldırı içgüdüsüyle ilgilidir. Eski çağların egemen sınıf siyaset biçimi olarak tanımlamamız gereken din saldırı için sadece bahanedir.

Bizim bilim eksenli inanç mantığımızda bir anormallik yoktur. Tam tersine din tutsaklarında ve dini misyonerlerde anormallikler vardır. Biz Rabbimizin görkemini sayısal mantıkta menfi sayıların sonsuz evvelinde yani negatif(eksi) sonsuzlukta, aynı zamanda sonsuz ebediyetinde yani pozitif(artı) gerçeklikte astronomide, fizikte ve kimyadaki hikmetlerde görebiliyoruz.

Din ile oturan, din ile kalkanların bilinç  altında ihtiva ettikleri korkuluklarla birlikte yaşadıkça kendileri korkuluk olarak yaşamın çatışmalı manzarasına zenginlik katmaktadırlar. Bu korkunç şahsiyetler günümüzdeki uzay çalışmalarını merak edip her gün başımızın üstünde dünyanın etrafında seyrüseferde olan uzay istasyonunu ve o istasyonda çalışan emekçi astronotları merak edeceklerini sanmıyoruz. Yaşamın en büyük tezatı buradadır.

Rabbimizin aşkıyla yaşayanlar tüm varlıkları merak eder, tüm canlı ve cansız varlıkları eşit surette sever ve aralarında ayırım yapmaz. Bu gerçeği ölçü aldığımızda mevcut olan geri semavi dinler ile diğer dinlerde canlılar ve cansızlar tanrı olarak görüldüğü gibi, bu güzel varlıklar arasında ayırım yapılabiliyor ve bazıları lanetleniyor! O zaman bu din fanatiklerinin Yaratıcı Rabbimize de inanmadığı ortaya çıkıyor. Yani kendi korkuluğu ve kendi ihtiras dinamizmiyle yaşıyor.

Dili uzun, mantığı kısa olan siyasiler ile din fanatiklerinin bahaneleri bu ilgisizlikte net olarak ortaya çıkıyor. Siyasal fanatiklerin günlük heyecanları, niyet dansları varoluşun görkemindeki mutluluğu ihtiraslara kurban etmeleri de bu yüzdendir. İddialarla niyetlerin farkı diyoruz bu duruma.

Biz dindarlar olarak yaşamın maddi gerçekliğini ve bunun yansıması olan düşünce mantığı ve bilimle tanıştıkça, din Tanrı adına söylenmiş yalanlar olarak görülmeye başlanıyordu. Kutsal kitaplarda malum yalanları kapatmak için dindarlar sınıfı söylemlerini çağın diline uygun hale getirmeye çalışıyorlardı.

Kutsal kitaplardaki yalanları kelime oyunlarıyla maskelemekle yalanlar bir türlü örtülemiyordu. Birçok insan bu durumu bildiği halde dinsiz kalmama çabasına giriyor. Sanki dinsiz kalsa kiyamet kopacak! Oysa insan yanlışı reddederken, Rabbimizin dini ve dili olarak tanımlayabileceğimiz ilmi edeple buluşur. Bunu başaramadıkça hurafeleri, masalları bilim olarak, bu bilgilerle uğraşanları ulema olarak gösterme komikliğinden kurtulamaz.

Mesela Ömer Hayyam çok mutludur. Astronomi ve matematikle Rabbimize ulaşmanın sonsuza giden yolunu tesbit etmiş, o yolculukta düşüncenin eğlencesini tadıyor ve köleci toplum sistemlerinin üst sınıfı olan kölecilerin din ile korkuluklar üreterek iradi ve fiili tutsakları savaştırdığını, onları gönüllü savaşa yönlendirdiğini görebiliyor.

Bu görebilmenin ismini isterseniz dinsizlik olarak ifade edin isterseniz bilimin dini olarak ifade ediniz, iki koşulda da sınıflardan müteşekkil toplumun kültürel ve inançsal antropolojisiyle buluşursunuz. Neden dinsizlikten korkuluyor? Dinlerin amacı insanları kötülüklerden arındırmak olarak farz ederseniz, dinsizler suç potansiyeli olmayan bir grup olarak en mükemmel din, dinsizlik sayılmaz mı?

Biz bunu tartışırken ateist modasına kapıldığımız anlamına gelmemeli. Şahsen ben şimdiye kadar hiç ateistlerle karşılaşmadım. Ateist modasına kapılanların  ateizm ile ambalajlayıp sakladığı fanatik  hassasiyetine dokunulduğunda nasıl zıpladıklarına çok şahit oluyoruz. Bu gruptakiler de sömürü ve gasp eğiliminde olup kendini sosyalist olarak ifade eden despot siyasilerle aynı özelliklere sahiptirler, bazen aynı bireyler olabiliyorlar.

Yorum bırakın