kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

RABBİMİZİN GÜZELLİK YANSIMASI ÖZGÜRLÜK

Posted by kaniyasor 15 Mart 2013

Kani Yado – 15.03.2013:

Biz dediğimizde, Rabbimize ait olan her şeyi ve her kesi kastediyoruz. Hiç birimiz Rabbimizin yaratılış güzelliğinde, başka birinden üstün olmayıp, tüm aaa-kaniyado.2canlı ve cansız varlıkların bütünlüğünde Rabbimizin güzelliği olduğumuzu iddia edebiliriz. Bu şartlarda rabbimizin güzelliğinde güzel kalmalıyız, çıkarlarla kirletilmemeliyiz.

Canlılarda oransal büyüklük ve şekil farklılığı üstünlük anlamına gelmiyor. Çünkü büyüklük bir yanılgıdır. Bir şeye büyük dediğinizde o şeyin küçüğü ve büyüğü de var demektir. Rabbimizin ne büyüğü ne de küçüğü vardır. O bütünlüklüdür. Canlıların ve cansızların biri birinden daha üstün olduğunu söylemek de yanılgıdır.

Ormanda özgürce yaşayan ağaçlar, tüm bitkiler, kanatlı ve kanatsız hayvanlar, yırtıcı ve yırtıcı olmayanlar, memeli ve memeli olmayanlar tümü Rabbimizin güzellikleri değil mi?

Bunlardan kelebekleri, kuşları, çiçekli bitkileri, uğur böceklerini iyi; ayıları, maymunları ve domuzları, yılanları, kertenkeleleri çıyanları kötü gösterme yetkisini kim nereden alabilir?

Kötü gösterme olayı edepsizliktendir, yani insanın kendini terbiye etmemesinden kaynaklanıyor.

Bu durumda ne insanın diğer insandan, ne milletlerin diğer milletlerden üstünlüğü olamayacağı gerçeği ortaya çıkıyor. O zaman Beni İsrail kavimleri nasıl diğer kavimlerden üstün olabiliyor?

Hangi tanrı kendi yarattığı sevgili insanlarının bazılarını üstün, bazılarını düşük gösterebilir?

Bu yüzden biz insanların her hangi bir amaçla yarattığı tanrıları tüm şirkler kapsamında tabu olarak ifade edip Rabbimizle karıştırmayacağız. Rabbimiz ayırımcılık yapmaz, tüm yanlışlar, ayırımcılıklar insanların gendi gerçek dışı iddialarıdır.

Güç üstünlüğü hangi faziletin üstünlüğü sayılabilir?

Güçlü olmak Rabbimizin nezdinde bir anlam ifade etmez. Rabbimizin kendisi de güçlü değildir. Güç zayıfa karşı bir nispettir. Rabbimiz ne zayıftır ne de güçlüdür, sevgi ve güzellikler bütünlüğüdür. Her şey ondandır ama O hiç birinden değildir.

İnsanlar arasında güç üstünlüğü ortaya çıkmışsa insanlar arasında adaletsizliğin zuhur ettiği anlamına geliyor.

İnsanların, canlılardan bazılarını diğerlerinden üstün görmesi de yanlıştır. Şeyi ve canlıları kötü görmek Rabbimize ait olan güzellikleri kötü göstermektir.

Yılanın zehirli olması onun kötü olması anlamına gelmez. Yılanın zehri onun savunma ihtiyacıdır. Zehir aynı zamanda panzehir olarak insanların hayatını kurtarır.

Bu durum rabbimizin yaradılış şeklinde mevcuttur, yoksa bu yaratılış biçimine itiraz etme saçmalığına mı düşelim?

İtiraz etmek veya bu güzel bitkilerden, can taşıyan bu güzel hayvanlardan bazılarını lanetlemek, ona düşman olmak, ona çirkin demek bir itiraz şeklidir; Rabbimizi red etmek anlamına gelir.

Rab tanımazların çoğunluğunu dinlerin fanatikleri tarafından teşkil ettiği gerçeği sizi hiç düşündürmüyor mu? İşte varlık ile onun yansıması olan fikir burada önem kazanıyor. Gözlerimizle görebildiklerimiz ve göremediğimiz varlıkların nazariyesi, Rabbimizin varlığını ve gerçekliğini doğrulamanın düşünce olarak ifadesidir.

O zaman insanlar Rabbimizin güzelliklerine neden düşman edildiler?  Domuzun geviş getirmemesinden dolayı etinin yenmemesi ona düşman olmayı gerektirmez! Rabbimizin yaradılış şekline ve yaratılışındaki canlı ve cansızlığın kapsamına düşman olmak Rabbimize de düşman olmak anlamına gelir.

Rabbimizin güzelliğinden oluşan tüm canılar Rabbimizin varlığındaki güzelliklere ait olduğunu bilmeliyiz. Rabbimizden olan canlı ve cansız varlıkların lanetlenmesi hakkını hangi tanrılardan aldılar?

Rabbimize inanmayanlarda tanrı çoktur! Rabbimizin yarattıklarını kötü gösterme ne hak olabilir ne de görev olabilir.

Tapınaklar, çaput bağlanmış ağaçlar, yüz sürülen mezar taşları, inşa edilen gelir getirici tapınaklar şirktirler. Bunlara inananların ve tabuların masumiyeti yoktur.

Rabbimizin güzelliklerinin üzerinde şirkler yaratılarak inşa edilen tapınaklar birer korkulukturlar. İnsanları ruhen teslim alıp güzellikleri bozulan insanların halinden anlaşılmıyor mu?

Tüm yerlerin ve göklerin, canlı ve cansız olarak isimlendirilen her şey Rabbimizdendir. Bu yaradılışlardan hiç biri kötü olarak gösterilemez.

Rabbimizin yaratılış kapsamından olan canlılardan hiç biri diğer canlılardan üstün tarafı yoktur. Neden bazı canlılar kötü göstermektedir? İnsanlar için de sorun aynı şekilde düşünülebilir.

Liderin kafasının veya göbeğinin büyüklüğü O’nun diğer insanlardan büyük olduğu anlamına gelmez.

Büyüklük gösterisi bir yanıltma, şirk yaratma ve bir ihlaldir. İnsanı seven büyük değil, mütevazı olur. Yük taşıyıcıları için güçlülük, ağırlığı taşıma kabiliyetidir. İnsanlar üzerinde tahakküm kuranların güçlü olması insanlara zulmetme becerisidir!

İnsanlar neden güçlü olanı beğenirler?

Bu güç beğenisi güce karşı korku psikolojisinden kaynaklanıyor. İşte kölelerde secde etme geleneği bu durumdan ortaya çıkıyor.

Efendisini, liderini, devletini tabulaştırma geleneği buradan çıkmıştır. Buna ancak şirk koşma diyebiliriz. Şirk koşma bir ihtiyaç değildir. Şirk koşmanın ancak bir dayatma ile ortaya çıkabileceğini unutmamalıyız.

Ailelerden meydana gelen klanlar, kavimler, aşiretler ve milletlere dönüşürken başka milletlere karşı güç gösterinde böbürlendiğinde veyahut gücünü zülüm için seferber etmek insanlık çabası değildir.

Sınıfların ortaya çıkması ile topluma tahakküm eden köle sahipleri ve hiç üretime katkısı olmayan diğer sınıf ve tabakalar devletleşerek kendi pazarlarını oluştururken adil olmayı düşünmediler. Rabbimizin güzelliklerini esas almadılar.

Köle sahiplerinin Tanrı iddiasıyla korkuluk olup, insanların yaşamlarını korkulara esir düşürdüler. Bunların tanrı olduklarına dair iddiaları belli bir süreden sonra inandırıcı olmamaya başladı. Bu yüzden tanrı vekilliği veya tanrı elçisi sıfatıyla toplumu korkuluklarla korkutarak kendilerine bağlamaya devam ettiler. Bu durum insan bedenini teslim alma olarak değerlendirilebileceği gibi insanların ruhen teslim alma olarak da  değerlendirilir.

Toplumları tutsaklığa mahkûm edebilen milletler, yarattıkları şirklerden ibaret olan tanrılarının nezdinde kendilerinin diğer milletlerden üstün olduğunu iddia ettiler. Günümüzdeki baskıcı, despot kurumlaşmalarla diğer milletlerden daha üstün olduklarının iddiası açıkça icraatlarıyla ortaya çıkmaktadır.

Toplum üzerinde tahakküm kurarak despot liderlik kurumları da aynı geleneklerin sürdürülmesidir. Eğer doğru değilse çığırından çıkıp her gün ölçüsüz sesler çıkarmak ne anlama gelir?

İnsanlar canlıların istikrarlı yaşam biçimini terk edip fahiş surette güç kullanılışına gittikten sonra insanın insan üzerinde tahakküm kurmaya ihtiyaç duydu.

Burada insanların tutsaklığa razı olmalarını sağlamak için insan politikaya ihtiyaç duydu. İnsanın insana zulmetme kapıları sınıflara ayrıldıktan sonra açılıyor. Siyaset ise insanları kendi kaderlerine razı etmek için fikir oyunları dediğimiz nazari ustalıktır.

Bu ustalığın kullanılmasında tanrı ve kul kavramları kullanıldı. Burada kastedilen tanrı Rabbimiz değildir. Köle sahiplerinin üst yapısında oturan kraldır. Bilimin, bu biçimi kral-tanrı biçimi olarak isimlendirmesi çok isabetlidir. Hala toplumun üzerinde tahakküm kurma hastalığının bu yüzden ortaya çıktığını söylemek yanlış olmaz.

İnsanlara ve diğer canlılara kul demek yanlıştır ve yalandır. Rabbimize ait olan hiçbir şey ve hiçbir canlı varlık kul değildir, hepsi ondandır ondan olan hiçbir şey kul ve köle olmaz. İnsan kendine ait hiçbir yanını tutsak olarak kabul edemeyeceği gibi, Rabbimizin nurundan var olan hiçbir şey kendisinin tutsağı/kulu değildir. Çünkü Rabbimiz kendi özgürlüğün ölçülerinde özgür canlıyı ortaya çıkarır.

Kul, köle sahiplerine tutsak düşen sadakat unsurlarıdırlar. Tanrı-kral dönemlerinde insana yakışmayan bir tarzda Padişahların yani şirklerin huzuruna gelen insan geldiğinde ” kulunuz emrinize amadedir padişahım!” şeklinde kendilerini takdim ederler.

Dini söylemlerinde kullanılan kul kavramı aynı şekilde köle sahiplerine, efendisine, vatandaşına, üyesine, partizanına açık olarak veya kapalı olarak kullanıldığını bilmemek için bir neden mi vardır?

Son yüzyıllarda din konusunda hayli sorgulamalar yapıldı. Din için zehir tanımını yapanlar oldu. Dinin toplumları geri bırakıldıkları söylendi. Dolayısıyla insanlar dini de mağdur etti.

Bu iddiaların tümü yanlış çıktı. Zehir bu gün tıpta kullanılıyor, insanı sağlığına kavuşturmak için önemlidir. Bu tarif güncelliğini ve doğruluğunu yitirdi. Ayrıca din toplumları geriletmedi. Gerilik siyasallaşan toplumlara ait bir biçimdir. Dinlerin geriliği insanları geriliğinin nedeni olamaz, ancak sonucu olduğunu söyleyebiliriz.

Din “tabular adına yaratılan mitolojik biçimlerdir” desek belki uyar. O zaman toplumu yönlendirmek için gerçek olmayan, tanrısal despotizme dayanan siyasal yalanlar da bu kategoriye girer ki bunun kanıtlandığını söyleyebiliriz.

Çünkü despotizm de dinler gibi tabu yaratıyor. Bilmiyorum; başkaları böyle tanımlamamışsa bu iddiamızı geliştirmek için üstümüze düşenleri yapmak zorundayız. Bu yükü kaldırmak için büyük çaba gerekiyor. Siyasiler gibi sorumsuzca savurmadan, dünyanın ilgisi dâhilindeki bu konuların bilime ters düşmeden ortaya koymak için çok dikkat etmek gerekiyor.

Yorum bırakın