kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

SİYASİ NEBİLER VE VELİLER -1

Posted by kaniyasor 10 Nisan 2013

Kani Yado – 10.04.2013: Siyasi hareketler dinlerle girdikleri gericilik yarışındaaaa-kaniyado.2 siyasi İslam tehlikesinden bahsederler.  Oysa İslam’ın siyasallaşma diye bir derdi yoktur. Çünkü İslam, tüm İslam coğrafyasına egemen olan eski bir siyaset biçimidir. İslam siyasal sistemi diğer dinler gibi Nebi-Kral erkek egemenlikli köleci toplum sisteminin bir biçimidir.

Hıristiyanlığın Kilise siyaset sisteminin de bundan bir farkı yoktur. Siyaset, sınıflı toplumlarda üst egemen sınıfların kendi çıkarları doğrultusunda biçimlenir.

Bu ilkel siyaset biçimleri devletleşmediği koşullarda dahi yaşama hâkimdir.

Toplumun geri sosyal yapılanmasında, cemaat, tarikat, şeyh, mürit, molla, seyit, baba, dede, ocak, talip ilişkilerinin hayata egemen olduğunu görürüz.

Bu konuya nereden bakarsanız bakın, üretim, üretim güçleri ile bunların üzerinde tahakküm kurmaya çalışan parazit bir sınıf görürsünüz. Siyasetin tahakküm eğilimi her zaman parazit sınıfın eğilimidir.

Bu aktörler ya asker ya da ruhani sınıf dediğimiz din ve siyaset istismarcılarıdırlar.

Feodal dönemde de dindarlar sınıfı üretime katılmadan Tanrı adına söylenen korkutucu yalanlarla toplum üzerinde hakimeyet kurmak için siyasete ihtiyaç duyulur.

Bu parazit sınıfın hayata egemen olmasıyla üretimin temel dinamikleri olan mütegalibe ve emekçi serf sınıfları üzerinde dinsel baskılar kurularak bu dinamiklerin iktidarlaşması engelleniyordu.

Kemalist hareket Kapitalist biçimi benimsediğinden dolayı üretime dayalı temel dinamikler parazit dindarlar sınıfına karşı cumhuriyetçiliği benimsemeleri onlara nefes aldırdı ancak daha sonra mafyalaşan Kemalist oligarşik kadro iktidarlaşması hâkimiyetini perçinledi.

Din siyaseti, üretime katılmadan iktidarlaşan parazit sınıfın çıkar tercihi olarak meydana gelir. İslam coğrafyasında bu parazit sınıf yaşamın her alanına hâkimdir.

Türkiye’de DEMOKRAT PARTİ Menderes ile, ANAP Özal iktidarı ile AK PARTİ Erdoğan iktidarı ile Anadolu sermayesinin dış destekli sivil liberal siyaseti göze çarpmaktadır. Burada Kemalizm’in laiklik cenderesinde uysallaşan dindarlar sınıfı bu liberal düzende daha fazla nemalanırken siyasal etkinlikleri artıyor.

Siviller iktidara talip çıktığında her defasında siyasal İslam tehlikesi konusu öne çıkarılır. İslam’ın ortaya çıkışının siyasal ve ekonomik nedeni bilinmediği için siyasallaşama tehlike olarak görürler. Siyasal yapılanmaların nedenleri ile dinsel yapılanmaların nedeni aynı olduğuna göre biz dinleri siyasetin eski biçimi olarak tanımladık.

Din siyasetinin kesin parazit asalak sınıfın şeriatında hem Hıristiyan toplumu hem de İslam toplumu çok acılar çektiler. İran ve diğer şeriat siyasal biçimlerinde asalak erkek dindarlar sınıfı diğer sınıf ve tabakalara karşı mutlak iktidar oldular.

Bu koyu despot siyasal yapılanmaların etkisizleştirilmesi Avrupa Rönesans’ı kadar devrimsel öneme sahip olacağını şimdiden söyleyebiliriz.

Sınıflı toplumlarda egemen sınıfın çıkarları için siyasal sistemlerin din şeklinde veya politik bir hareket halinde ortaya çıkması beklenmelidir. Her din siyasal bir ihtiyaçtan dolayı ortaya çıkmıştır.

Mekke talancı parazit güç, talanlarının alanını genişletmek için siyasallaştığı gibi bölgede çok güçlü bir şekilde devletleşerek dünya dengelerini altüst eden olumsuzluklarıyla hala dünyanın gündemini meşgul ediyor. Siyasal stratejisinde başarılı oldukları için yüzyıllarca suskun toplumlar yarattılar.

Dinlerin ortaya çıkışlarıyla çağımızın demokratik olmayan siyasetlerinin ortaya çıkması benzer özelliklere sahiptirler. İki şekilde de toplumu tutsak düşürmek için yalanlara başvurulur. Dinler tanrı adına yalanlara başvururken, diğerleri siyaset sistemi adına yalanlara başvurular.

Siyasallaşma ezilen bir sınıfın umudu olarak ihtiyaç haline gelebildiği gibi egemen bir sınıfın hâkimiyet isteminden de kaynaklanabilir. Diktatörlüğü amaçlayan önderlikler dinler gibi korku ve korkuluk atmosferinde tuplumu tutsak düşürürler. İslam diğer dinler gibi kati hâkimiyeti ve köleci sınıf çıkarlarını esas alan erkek egemenlikli köleci toplum dini olarak siyasallaşarak gelişti.

Her sınıflı toplumda siyaset vardır. Siyasetin olduğu yerde sömürü, sömürünün olduğu yerde devlet güçlü siyasete sahiptir. Dinlerin siyasal biçim olarak toplum nizamının sağlandığı ilkel toplumlar tanrı-kral veya nebi-kral dönemleridir.

Tıpkı çağımızın iradesizleştirilmiş toplumlarında siyasetin kutsallaşıp dine dönüştüğünde tanrı-liderin ortaya çıktığı gibi siyasallaşan sistemler ortaya çıkar. Liderlerini tabulaştıran solun gericiliği bir din biçimine dönüştüğüne tarih defalarca şahit oldu.

Geri siyasal hareketler tabulaşıp tanrı-liderlerini yaratırken kutsallaşan sistem din siyasetine dönüşür. Nerede insanın insan üzerinde tahakkümü varsa orada sömürü ve egemen siyaset amaçlanır.

İslam’da Köleci toplum siyasal oluşumu, Hamurabbi siyasal ve hukuksal sistemindeki kanunlarla ve Avesta’nın şeriatına ve Tevratın bazı esaslarına göre köle-efendi ilişkisi temelinde inşa edilmiştir.

Arabistan’ın çöllerinde yaşamlarını sürdürmek için orada yaşayan insanlar yaşam ihtiyaçlarını temin etmek için doğanın çöl mahrumiyetinden dolayı başka coğrafyalardan temin etmek için ticareti ve talanlarla ihtiyaçlarını giderirlerdi.

Talanlara meşruiyet kazandırmak için dini esasların belirlendiği bir sisteme ihtiyaç duyulur. Bu ihtiyaçlar için siyaset gerekli olur. Siyasetin dayandığı nazariye din siyaseti ideolojisidir. Dini sistemde tabularla korkutulmayan toplum, egemen erkek düzeninin siyasetini uzun süre yaşatamaz.

Hz. Hatice meşru kazanç kabul edilen ticaret yoluyla insanların temel yaşam gereksinimlerini temin etmeyi doğru buluyordu. Böylece din siyasetine ihtiyaç duyduğu ortaya çıkıyordu. Ancak Hz.Hatice’nin İslam rüyası çok kısa sürdü. Erkek dini ve siyaseti kısa sürede kendi siyasetlerini İslam’a hakim kıldılar.

 

Yorum bırakın