kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

EMEKÇİLERDEN NE İSTİYORLAR?

Posted by kaniyasor 2 Mayıs 2013

Kani Yado – 02.05.2013: Sosyal gelişmeler tarihine baktığımızda insan köledenaaa-kaniyado.2 işçiye kadar geçirdiği süreçte tarihin sınıflar arası mücadele olduğunu görüyoruz. Din ve milliyet sadece vasıta olarak kullanılmıştır.

Dinler bölgemizin bağnaz siyasal hareketleri gibi ideolojinin aldatma ve ikna gücüyle toplumun iradesini tekeline alırken aynı zamanda emeğin yarattığı değerleri de ele geçirirler. Topluma pembe vaatlerde bulunarak amaçlarına ulaştıktan sonra iktidarlaşarak gerçek yüzleri ortaya çıktıklarını gerçekleşen birçok yerde gördük.

Bir emekli işçi olarak, aslında kimse emekçilere fiziki olarak düşman olmadığını söyleyebilirim. Emekçilerin hak talepleri, özgürlük talepleri, eşitlik ve adalet vurguları, işgücünü sürekli sömürü veya siyasal denetim altında tutan sınıf ve tabakaları ürküttüklerini tarihi örneklerle gördük.
Bununla bağlantılı olarak bu sınıflar, emekçileri tahakküm altında tutmak için ideolojik ve siyasal bir önderlik gücü haline gelerek toplumu tahakküm altına alabiliyor. Hitler’in Nasyonal Sosyalizmin iktidarlaşması da böyle oldu.

Emekçilerin iradelerini tekeline alıp onlar üzerinden egemenlik kuran suiistimalci politikacıları ziyadesiyle korkuttuğu için her biri farklı tepkilenir.

Askeri ve dini erk üretime katılmadan sürekli üretime göz koyan asalak sınıflar olarak en acımasız sömürü ve tahakküm tarzına sahiptirler. Bunlar toplumun tepesini ele geçirerek kadro iktidarlaşmasını gerçekleştirirler. Toplumun tüm olanakları üzerinde tekel oluşturdukları için iç dinamizm ile yıkılmaları mümkün değildir.

Tarihte şahit olduğumuz şekliyle Kemalizm, Faşizm, Reel ve nasyonal sosyalizm iç dinamizm ile yıkılamamışlardır. Dış dinamiklerin ittifakı dahilinde yıkılmışlardır.

Henüz işgücünü köle statüsünde egemenlik altında tutan kölecilerin tahakküm geleneğinden kopmayan sınıflar toprağa bağlı serfleri baskı altında tutabileceği gibi, sermaye insan öğesini işçi olarak kendi denetiminde müesses düzeninin güvenlik güçleriyle onlar üzerinde şiddet yoluyla tahakküm etmekten çekinmezler.

Burada siyasal sistemlerin ölçüsüzlüğü bu sistemlerin dayandığı sınıfların içinde bulunduğu evrelere bağlıdır. Burada sınıfların davranış biçimleri, manevraları, maskeleri her biri ayrı ayrı incelemeye değerdir.

Dünyada ilk olarak gerçekleşen Ekim Devrimi’nden sonra insan öğesinin kendine has özellikleriyle sınıf ve tabakaların siyasal reflekslerine şahit olan nesil olarak anlatmamız gereken çok detaylar vardır. Bu devrim doyumsuz insan tarafından nasıl boşa çıkarıldı!

Sosyalist devrim dünyada bir ilk olarak ezilen sınıfların ve ezilen sınıfların geleceklerine ışık tutarken aynı zamanda insanların tilkiliği sosyalizmin itibarını kullanarak ve toplum üzerinde tahakküm kurarak diktatörlükler tesis ettiler ama maskeleri düştü.

Bunlar kimi fare deliklerinde yakalanarak hesap verdiler, kimi cezaevlerini mekan tuttular. Kötü niyetler somut değil ama insanlar için birer musibet olarak ortaya çıkarak tarihi hesapları verdiler ve vereceklerdir.

Sosyalizm adına diktatörlük palyaçoları kaynanalarının, nenelerinin doğum günlerini topluma kutlatacak kadar ileri gittiler. Felsefede “her şey kendi karşıtını doğurur” ilkesi sosyalist devrim ve sosyalist örgütlenmeler kendi içinde karşıtını doğurmasıyla doğrulandı.

Bizim coğrafyamız acımasız koşullara rağmen tam bir yaşam laboratuarıdır. İnsan dinsel veya siyasal bir yapının ideolojik fanatiği olmadığı takdirde bu laboratuarda ulaşamayacağı sonuç yoktur. Gelişmiş Batı ülkeleri acımasız koşulları geride bırakıp yaşamın sosyal doyumunda keskin çelişkisizliğin fakirliğini yaşıyorlar.

Gelişmiş uygar ülkelerden birinde “emekçi düşmanlığı“ diye bir konuda tez veya araştırma konusunu seçmek çok saçmalık olur. Bu toplumlar daha büyük acılar çekmiş ve daha fazla insan kayıpları da vermiş olsalar dahi onlara ters gelir. Çünkü emekçilik yaşamın kendisidir, sosyal zenginlik emek unsuruyla ifade edilir.

Emek düşmanlığının olmadığı ileri toplumlarda işveren işçi kadar emekçidir. Her ikisinin terlediği gibi, toplumsal sorumluluk sahibi olduklarını fark etmek mümkündür. Bu bağlamda toplu sözleşmelerdeki taleplerde her iki tarafın toplumsal sorumluluk ölçülerinde davrandıklarını görüyoruz.

Günümüzde sınıflar arasından uzlaşmazlık veya uzlaşının sosyal kalitesine anlam vermek için çağın ölçüleri kullanıldığında da çok önemli sonuçlara varmak mümkündür.

Avrupa ve diğer kapitalist gelişmiş ülkelere baktığımızda öncesi acımasız sınıf karşıtlıklarının var olduğunu görüyoruz. Bu yüzden hem sağ hem de sol diktatörlük biçimleri tercih edilmiştir. Ortada bir neden yoksa insan bu biçimi tercih edemez.

Felsefede teorik olarak öğrendiğimiz karşıtların birliğini yaşayarak görebilirsiniz. İnsan emek ile sermayenin birbiriyle ilişkisini yaşamının tümünde görüyor. Karşıtlığının diyalektik anlamını ve birlikteliğinin birbirinin doğurganı olarak birbirini, besleyen ve güçlendiren karşıtlar olduğunu insan fark ediyor.

Diğer taraftan İslam Mezarlığı hem sağında ve hem solunda hortlayarak insanlığı korkutuyor, bu hortlakların insanlığın tüm değerlerini dejenere ederek toplum üzerinde yeni tahakküm biçimleri denedikleri gibi üretime katılmadan en büyük payı alan asalak siyasi veya dini bir sınıf ortaya çıkarabiliyor.

Yorum bırakın