kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

TAKSİM GEZİ PARKI EYLEMİ BİR SEZERYANDİR

Posted by kaniyasor 6 Haziran 2013

Kani Yado – 06.06.2013: Sezeryan normal şekilde yapılamayan doğumların aaa-kaniyado.2doktorların ameliyatla gerçekleştirdikleri doğum şekli olduğu biliniyor. Türkiye’de toplumsal gelişmelerin özgür koşullarda tekâmülünü sağlamadığı zaman devletler bunu taktik veya bir program dâhilinde tekâmülün yolunu açar.

Bu durumlar son yüzyılların kudurmuş aklının eseri olan faşizmin yahut despot sol veya dini diktatörlüklerin neden olduğu toplumsal çözümsüzlüklerden sonra toplumsal bir gereksinim olarak ortaya çıkar.

Toplumsal tekamülün önüne barikat kuran karanlık devletin sağ ve sol siyaseti nasıl yönlendirip kendi lehine çevrilmesini sağladığını defalarca açıklamıştık.

Türkiye’de tekamül nasıl engelleniyordu?

Toplumsal gelişim şekli doğal gelişim seyrine benzer. Buğdayın ekiminden mahsulün alınması sürecine kadar bir evresi vardır. Buğdayın başak vermeden önceki hali hasılat zamanı değildir. Buğdayın başaklanması ve başağın güneşle olan dostluk sürecinin yaşanması, sararması ve tanelerin dolması gerekiyor.

Toplumsal gelişimin de bu misalde verdiğimiz gibi bir gelişim evresi vardır. Zirai üretimin esas olduğu toprak işletmeciliğinin ortaya çıkardığı feodal sınıf kendi gelişmesini tamamlamadan onun üzerinde tahakkümü sağlayan dinci/ruhani sınıfın ürünlere el koyması demek olan feodal sistemi ele geçirerek din şeriatı devlet sistemini kurması gelişmenin doğasına müdahaledir.

İslam coğrafyasını karanlığa sokan talihsizliğin de nedeni olan üretim dışı asalak sınıfların yaşamı bloke etmesi günümüzde dünyayı sarsan olayların, savaşların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Türkiye ve Kürdistan gibi ülkeler modern ilişkilerle erken tanıştıkları için tekâmülün önünü açarak toplumsal gelişmelere yol verebilirler. Diğer İslam ülkeleri insanlık için fazla umut vermiyor.

Türkiye Avrupa’nın Osmanlı yapısı üzerinde korsan bir devlet olarak ortaya çıkardı. Bu korsan devlet Avrupa taklit anayasalarıyla şekilci bir Cumhuriyet Olarak ortaya çıkarken bu cumhuriyetin de izlediği bir serüveni vardır.

Asalak dini/ruhani sınıf yerine Türk Silahlı Kuvvetleri faşizmin temel gücü ve garantisi olarak yönetime her zaman ayar verdiği gibi toplumsal gelişmenin doğal serüvinini hep sabote etti.

1950-1960 döneminin sivil iktidarının darbe ile kesintiye uğratılması, 1984 yılında tekrar sivil iktidar oy patlamasıyla Türk Silahlı Kuvvelerine ve vesayetine karşı iktidar olunca karanlık devletin Kürdlerin özgürlük taleplerini sivil iktidara karşı savaşa ittiğini  gördük.

Kuzey Kürdlerine verilen bu ayar Türkiye’de her zaman Türk Silahlı Kuvvetlerin vesayetine muhtaç kılınmak için verildi.

Türk Silahlı Kuvvetleri Ergenekon örgütlenmesiyle sivil Türk sol radikal grupları yönlendirdiği ve silahlandırdıkları ortaya çıkan bir sabit vakadır.

1970-2000 yılları arasında TC derin devleti her yere, her örgüte ve yaşamın her alanına o denli hakimdir ki toplumu ilgilendiren konularda bir eylem geliştirilmesi mümkün değildir.

Genel Kurmayın ve Milli Güvenlik Kurulunun  belirlediği bir sistemin dışına çıkmak mümkün değildi. Ya devlete karşı savaşırsınız ya da devlet için savaşırsınız.(ikisi de devletin tercihi) Üçüncü bir alternatifin önü kapatılmıştı.

Bu durumun devletin lehine sağlıklı gelişmesi için devlet kendi misyonerlerini tüm kritik noktalara yerleştirmişti. Paristeki üç değerli kadının katlinde de ortaya çıktığı gibi devletin bu tetikçi ve tetiksiz elemanları önemli yerlerde konumlandırılmışlardır.

Kim bunları bu şekilde yetkilendiriyor, ayarlar nasıl veriliyor biz bunu bilemeyiz.

Onların bu hâkimiyeti en fazla Avrupa’da kendini belli ettiriyor. TC’nin derin gücü değerli bir Kürd yazarı olan Hasan Bildirici’nin roman yazarlığına bile müdahale etme cürretine sahip olabiliyor, kitaplarının Kürd okuyucu piyasasında satılmaması bile sağlanıyordu.

Bu koşullarda TC devletinin isteminin dışında insanların yönlendirilmesi, özellikle Kürdlerin şiddetin dışında şekillenmesi TC devletinin işine yaramadığı için Kürdler Kürdlerin eliyle kontrol altına alınıyordu. Bu kontrol mekanizmaları yüzünden toplumun özgür örgütlenmesi bloke ediliyordu.

Aynı şekilde Türk sol hareketi de devletin denetimi ve yönlendirilmesi altında hem de gelişemedi hem de marjinalleşti.

Eğer toplumun kurtarıcısı olarak ortaya çıkan bir hareket toplum tarafından benimsenmiyorsa orada devletin toplum aleyhinde yönlendirmesi vardır demektir.

Eğer bir yerde, ezen ve ezilenlerin hesaplaşması yerine inanç farklılıkları, din farklılıkları esas alınıyorsa orada kesinlikle devlet tarafından yönlendirilme vardır.

Ezme ve ezilme halleri sınıfların biribiriyle karşıtlığından kaynaklanır. Mesela Mekke barbarları Mezopotamya’yı işgal etmesinin nedeni iki toplum arasındaki egemen sınıfın farklılığıdır. Çölde yaşayan İslam Arap toplumumun geçim şekli talandır. Mezopotamya ise yerleşik düzende üretime dayalıdır. Dinsel/siyasal ifade ise meseleyi dini ajitasyonlarla hakikatin üstünü örtüyor. Mezopotamyalı halkları İslam olmadığı için kafir ilan ederek köle savaşçılar tahrik ediliyor.

Türkiye’de de inançsal farklılıklardan dolayı kimsenin birbirine karşı olmak diye tercihleri yoktur. Devlet yönlendirmesiyle farklılıklar kullanılarak bu dinamikler devletin istediği istikamete yönlenir. Böylece toplum birbirini boğazlarken, devlet hedef olmaktan kurtuluyor. Alevilerin Sünnî düşmanlığı ve Sünnilerin Alevi düşmanlığı devlet misyonerleri tarafından her zaman ayakta tutulur.

Bugün devlet istemeseydi Taksim Gezi Parkı eylemi destek bulması mümkün olamayacaktı ve başarıya ulaşılamayacaktı.

Görüldüğü gibi devlet istediği zaman Kürtleri ve Türkleri savaştırır,istediği zaman barıştırır. Aynı şekilde devlet bir sezeryanla Türkiye’nin demokratikleşmenin yolunu açmak, pratikte çıkan bu sonucu sivil anayasasının yazılımda hak taleplerini artırmaktır. Talepler olmadan hazırlanan en mükemmel anayasaların faydasız olduğu hususunda dünyanın birçok deneyimleri vardır.

Yorum bırakın