kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

HORTLAYAN ŞERİAT VE DEMOKRASİYE YOLCULUK

Posted by kaniyasor 21 Ağustos 2013

Kani Yado – 21.08.2013: aaa-kaniyado.2Osmanlının üç kıtada hakimiyet kurarak Emevileri aratmayan biçimiyle yüklendiği şeriat misyonuyla Osmanlı mirasçısı Türkiye’yi incelemek tüm coğrafyamız hakkında yeterli bilgiye ulaşmak demektir.

Türkiye, Avrupalıların kurdurduğu bir devlet olarak benimsediği sosyal ve ekonomik ilişkileri ve politikasıyla geri dönülmez bir stratejiye sahiptir. Her koşulda ve her dönemde bu strateji esas alınmıştır.

Türkiye zaman zaman keçiliği tutup demokratik adımları atmamada inat veya geciktirmeye rağmen başa gelen çekilecektir. Batı uygarlık sisteminin Türkiye için öngördüğü misyondan vazgeçmesi mümkün değildir.

Geçmişte İstanbul, Bağdat, Şam ve diğer önemli merkezler tüm ülkeleri ve cemaatleri, tarikatları köleci toplum sisteminde ümmet anlayışıyla kolaylıkla bir araya getirebiliniyordu.

Şimdi uyanış isimlerini zikrettiğim merkezlerde başlamıştır, artık havada bulup tavada yiyen asalak din istismarcıları sınıfı amaçlarını gerçekleştiremez ve çöküşün, yenilginin başlangıç sürecini yaşıyor. Artık bu sınıfın ruhani kimlikle toplumun ruhlarını tutsak etme çabaları inandırıcı olamıyor.

Bizim yaşlı kuşak, Cumhuriyetin kuruluş döneminde yaşayan ailelerde çocukluğunu ve gelişme sürecini yaşayan nesildir. İttihat ve Terakki hareketinin Teşkilat-ı Mahsusa faaliyetlerine büyük katkıları sunan Said-i Nursi ve  Mehmet Akif Ersoy gibi tanınmış veya tanınması sağlanmış Türk egemenliğine katkılarını sunarken İslam cumhuriyeti niyetlerini taşıyorlardı.

İttihat ve Terakki hareketinin içindeki Kemalist laik cumhuriyetçilerin niyetleri ortaya çıkınca huzursuz olmaları elbette beklenmeliydi. Yüzyıllarca Mekke zihniyet merkezli köleci toplum sistemini benimseyen Osmanlı şeriat düzeninde yaşayan toplum laik cumhuriyeti benimsemesi mümkün değildi.

Avrupa, ancak Hıristiyan papazların siyaset yapma yasağı ve laiklikle gelişme imkânlarına sahip olmuştu. Avrupa destekli askeri sistemle ayakta tutulan TC devleti laik cumhuriyet biçimiyle günümüze kadar geldi.

Laiklik demokratik olmayı göstermez. Türkiye’de şimdi sadece kavramsal olarak demokrasi tartışılıyor. Kimi demokrasiyi özgürlük olarak anlıyor, kimi hak ve özgürlükler sistemi, kimi devletin küçültülmüş ve yetkisizleştirilmiş halk idaresi olarak anlıyor.

Önemli olan tartışılmasıdır elbette. Demokratik erdemlerin olmadığı, tolerans kültürünün gelişmediği bu geri toplumlar için demokrasi geri yaşam biçimi için bir azap gibi gelebilir. Toplumun geleneksel yaşamı, toplumsal iradeyi kullanım biçimi, daha doğrusu biçimsizliği önemli sorunlar çıkaracaktır.

Buna rağmen Türkiye Avrupa-Asya köprüsünde yüklendiği model olma misyonunu icra etmek zorundadır.

12 Eylül askeri darbesinden sonra 1984 yılında ilk seçimlerde sivil muhafazakar Turgut Özal’ın öncülüğünde cemaat ve çağın sivil toplum siyasetini benimseyen eğilimlerin mutabakatıyla generallerin partisi MDP karşısında ezici çoğunlukla seçimi kazanması Türkiye için yeni bir dönem başlattı.

Sivil hükümet demokratik açılımlar için hızlı çalışırken yenik düşen 12 Eylülcü generaller sivil yönetimi yıpratıp etkisizleştirmek için gizli ilişkiler geliştirerek siyasal istikrarı bozmak için başarılı çalışmalar, derin radikal bağlantılar sağladı.

ANAP’ı parçalamak ve Turgut Özal’ı zehirleyerek ölümle devre dışı bırakmak şeklinde büyük olaylar ortaya çıktı ve militarizm güçlü tetikçi kadrolar yaratarak çok sayıda şiddet zebanilerine rant alanları açıldı ve Kürdleri kendileri için iktidarda kalma gerekçesi olarak yönlendirerek siyasal yaşama egemen oldu.

Özal’ın liderliğinde Anap’ın militarizme karşı seçimlerde elde ettiği büyük başarıyı Türkiye’nin demokratikleşmesi için bir başlangıç sayarken, Kürd özgürlük hareketi ise önemli darbeler aldı. Mücadelenin ulusal bağımsızlığını esas alanlar bir şekilde ya tasfiye ya imha edilerek militarizmin kendi amaçlarına ulaşması kolaylaşıyordu.

Kürd Özgürlük hareketi buna paralel olarak benzeşerek adım adım tekçi sisteme mahkum ediliyordu. Bu süreç ve Türkiye’nin militarizme mahkum olmasına giderken, Kürdler de tekçi sisteme mahkum oluyordu. Bu uyumlu durum tesadüf değildir.

Türkiye’nin üniter yapısını esas alan yönlendirici derin erk tüm projelerini eksiksiz uygulayabilecek derecede politikaya hakimdi. 90 lardaki kesintiden sonra demokratik adımların atılması için sivil mutabakat çalışmaları dünya kamuoyu desteğinde hazırlanıyordu tekrar.

Avrupa Galadiosunun İtalyadaki tasfiyesi tamamlanmış, sıra Türkiye’ye gelmişti.  1998 yılında Türkiye’de Türk Gladiosu dediğimiz Ergenekon tasfiyesine start verildi.

Ergenekon’un sivil kadrolarından Demirel şoka girmiş buz kesmişti. Bir taraftan da Özal mutabakatının temelleri üzerinde yeniden sivil mutabakat cemaatin desteğinde yeniden sağlandı. Türkiye’de artık Kemalistler ve solun tüm kanatları hiç bir şeye cevap verecek durumda değildi. TC militarizmi kırmızı renkleri kararan kan rengine çevirerek karartmıştı. Derin bağlantılar, mafyalaşmalar yaşamın her alanına hakim olmuştu. Her rantçı çetenin perde arkasındaki patronu generallerdi. Bunların sivil uzantıları Kürtlerle derin kirvelikler oluşturmuşlardı, hatta kendilerini Kürt siyasal müfettişleri olarak görecek kadar ileri gitmişlerdi.

Ergenekon tasfiyesiyle kendi patronları olan generallerle birlikte kaderlerinin Silivri’de birleşmesi meseleye daha fazla açıklık getiriyor.

Uluslar arası güç bu sivil mutabakat hareketinin sivil hükümetleri Türkiye’nin uluslararası taahhütlerine uyacaklarının garantisinde yeni yasalar, askeri anayasanın yürürlükten kaldırılması ve yerine sivil anayasa çalışmaları için sürmekte olan çalışmalın içine girdi.

Bu durum geniş yankı yaptı bölgede. Şeriat devletlerinde mahalle baskıları karşısında  bunalan Müslüman ülkelerindeki insanlar Türkiye’ye gelip seyahat ederek şeriatın bunaltan etkisinden kurtulup dinleniyorlar. Bir taraftan da Türkiye’de  gizliden gizliye Şeriatçı güçler özgür ortamdan yarlanarak şeriat devletine geçmenin hazırlıklarını yaparken uluslararası güç bıyık altından gülüyor!

Amaç Türkiye’yi İslam âlemi için bir model yapmaktır. Yüzyıllarca sürede şeriat karanlığında yaşamları bir mezarlığa dönen insanlardan nasıl bir model çıkacağını zamanla göreceğiz.

Demokratik erdemlerin yarattığı ortamlar Müslümanları hür yaşam için teşvik ediyor ve tüm coğrafyaya etki yapıyor. Bu öncü misyon Türkiye’nin Osmanlı biçimini hatırlatmamalı, çünkü Osmanlı toplumsal yaşamı mevcut şeriat ülkeleri gibiydi.

Türkiye’nin demokratik modeli Ortadoğu’yu olumlu etkilemesi aynı zamanda dünyayı gerici terör tehlikelerinden kurtaracak ve dünyaya yeni bir nefes aldırırken dünya demokratik uygarlık çağına girdiğini ilan edebilir. Çünkü dünyanın bir tarafında demokratik sistem var, diğer tarafında geleneksel köleci sistem mevcuttur.

Ortadoğu’da bu eski sistemin son bulması dünyanın demokratik uygarlık zaferi şeklinde Müslümanların katkısıyla Birleşmiş Milletlerin çalışmaları yeni bir boyut alarak Dünya Şurası olarak yeni bir saygınlık kazanarak demokratik uygarlık erdemlerinin gerekleri olan kararlar alabilecektir. Bu durum ise savaşların gündemden düşmesi demektir.

Rabbimiz kısmet ederse o koşullarda ordulara gerek duyulmayacağı için dünyada ordusuz toplum biçimlerine geçiş için referandumlar gerçekleşecektir.

 

Yorum bırakın