kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

Zalimliğin Sebep ve Sonuç İlişkisi

Posted by kaniyasor 10 Aralık 2013

Kani Yado – 10.12.2013: Zulüm dendiğinde hemen devlet akla geliyor.aaa-kaniyado.2 Oysa insanın insana yaptığı zulüm ile devletin insanlara yaptığı zulmün failleri insanın kendisidir. Her kes kendine, kendi çevresine zülm etmiyorsa bireyin kendisiyle barışıksızlığı ve bireyin toplumla barışıksızlığı nasıl ortaya çıkabilir?
Siyaset, siyasal bilimleri hesaba katmadan sebep ve sonuç ilişkisini tersine çevirebiliyor, egoya, ekonomik ve siyasal ihtiraslara tutsak halleriyle gerçekleri tersyüz etmeleri mümkün olabiliyor. Yaşamı boyunca kendini dayatan çatma siyasiler olduğunda daha büyük tahrifatlar beklemelidir. Hele devlet siyasete ayar veriyorsa!
TC devletinin ideolojik ve siyasal amaçlarını gerçekleştirmek için toplumun zaaflarını kullanması bizim için büyük mağduriyetlere neden olmasıyla birlikte bu güne geldik. Çocukluğumuza ait olmayan yaşamımızın 50 yıllık kısmını TC’nin toplumla nasıl oynadığının canlı şahidi olarak yaşadık.
Dünyanın 19. Yüzyıldan beri geçirdiği deneyimler bilimsel diyalektik konusunda önemli pratik doğrulama ve sair katkılar sağlamıştır. Her şeyin karşıtını geliştirmesi konusuyla sürekli yüzleşildi. Bu deneyimler aynı zamanda sosyal psikolojiye büyük ivmeler kazandırdı diyebiliriz.
Söz konusu ettiğimiz kendi karşıtını geliştirmesinin en acılı örneği Ekim Devrimine karşıt olarak bilimsel sosyalizmi taklik ederek kısa sürede acılara neden olan Miliyetçi Sosyalizmdir. Hitler, Marksizmi aştığını iddia ediyordu.
Onlar Karl Marks’ın dinsiz sosyalizmi yerine milliyetçi sosyalizmi getireceğini söyleyerek toplumu zayıf karnından vurdular ve kısa sürede geliştiler.
Daha sonra Kemalizm ve Arap ülkelerinde Kemalizmin militarist taklitleri mantar gibi ortaya çıktılar. Kuzey Kürdleri şanslarına küssünler, bir zalim yaratamadılar! TC’nin Türk-İslam esasındaki Türkiyelilik dediğimiz tek millet, tek bayrak, tek devlet sadakatinde Kemalist zihniyet tutsaklığında kaldılar. İşte TC ayarı politika!
Türkiyedeki sağ ve sol zihniyete dikkat ederseniz her özgürlük sloganının arkasaındaki niyet gerçek tutsaklıktır. Saddam Hüseyin Arapları ne kadar özgürleştirebilirdi? İktidardaki gerici Şiiler ne kadar özgürlükçü olabilirler?
Toplumlar bu oyunlara geldiğinde sadece köy ağaları değişir, ağalık bitmez. Sömürüye karşı olma görüntüsüne kimse aldanmamalı, tam tersine sömürü eğiliminin en fazla olduğu durumdur.
Mısır’a müdahale edildi ve seçime gidildi. Seçim sonuçları toplum için Şeriat karanlığndan başka bir şey değildi. Arap İslam ordularının talanlarında annelerini cariye edilmekten kurtaramayan bu coğrafyanın travması irade yoksunluğu biçiminde ortaya çıkmıştır. Yetim Mezopotamya da Halife Ömer zamanından beridir karanlığı yaşıyor.
Sanki bu yetmedi Ortaasya barbarların talanları başladı, Selçuklu, Osmanlı şeriat karanlığı kimde akıl bırakti ki? Her bireyi incelediğinizde mutlaka her kesin şirkleri vardır. Günümüzde ortaya çıkan manzara sebebe bağlı sonuçtur.
Her kes yaşadığ yerde kendini ve çevresini inceleyebilir. Hiç bir kirli devletin temiz toplumu olmayacağına göre, kirli insanlar mı bir kirli devleti yaratır yoksa kirli devletler mi kirli insanları yaratır?
İşkence mağduru olan insan ne kadar işkencecidir?
Ezilen bir insanın eline fırsat geçtiğinde neden tekrar ezilenleri ezer?
İnsanların birbirini mağdur etmediği toplumlarda devlet insanları mağdur edemez. Başka bir ifadeyle, devletin insanları mağdur ettiği toplumlarda insan ilişkileri birbirini mağdur etme yaşam biçimi üzerinde kuruludur. Siyaset bu mağdur etme istemlerinin bir parçası olduğu için çözüm olmaktan ziyade çözümsüzlüklerin aktörü olur.
İradeleri şirkler tarafında tutsak edilmiş toplumlar kolaylıkla efendilerini veya yeni şirklerini yaratıp kendini kendi tuzağında mağdur edebiliyor.
Dün Avrupa Hıristiyanlık şeriatı karanlığında iken Avrupa kendi iç toplumsal mağduriyetlerle çalkalanıyordu. Ne zamanki toplum şirk olarak ortaya çıkan liderlerden kurtuldu aşiretler, kolaylıkla milletleştiler ve bu milletler devletleştiler ve bu devletler birlik oluşturarak Avrupa birliğini meydana getiriler. Toplum yine Hıristiyandır, değişen insan oldu.
Sosyoloji de diğer bilim disiplinleri gibi sebep ve sonuç ilişkisini esas alarak toplumsal mevzuları açıklar. İnsan topluluklarını klan, aşiret, millet ve devlet aşamaları gelişim süreçleridirler. Mesela aşiretler milletleşmeden devletleşemezler. Ağacın çiçeklenmesinin meyveye hamile kalması gibi milletlerin devletleşmesi de toplumsal aşama olarak devletleşme sürecini yaşar.
Siyasal ranta bağımlı maddi rantı esas alan yönlendirilmiş siyasete göre bilimsel gerçekler esas alınmaz. Devlet babanın isteği ve köy Ağasının keyfine göre “devletleşmek kötüdür istemem, ben istemediğime göre her kes istemez“ denmesi başlı başına bir komedidir. Burada görülüyor ki Kürd toplumu içinden yaralıdır.
Bir yerde sömürgeci devlet yapmak istediğini sömürge toplumun siyasal aktörlerine yaptırabiliyorsa o toplumun kendi gelişim süreci müdahaleye uğramıştır. Bu nedenle meydana çıkabilecek sonuçların sağlıklı olabileceğini söylemek mümkün değildir.
İslam coğrafyasında kul kişiliği yaşama hakimdir. Her kes bir güce secde eder, her kes ezberlediğiyle yetinir. İnsanlar kula kul olmadıkları zaman güzel gözlü haşmetli tanrı-liderler ortaya çıkmaz.

Yorum bırakın