kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

İnsan Kendini Tanıdığı Kadar İnsandır

Posted by kaniyasor 3 Ocak 2014

Kani Yado – 03.01.2014: İlkel toplumlarda bir ailede erkek sayısının çokluğu onun için askeri aaa-kaniyado.2bir güçtü. Aile reisi baba bu askerleriyle öğünür, bununla kendi güvenliğini sağlar. Bu askeri güçler köleci toplum öncesi klan ve ilkel komün yaşamında özgür canavar karakteriyle savaşırken, doğal özgür yaşam esastır. Köleci toplum ve sonrası kavimler, aşiretler ve uluslar halinde ortaya çıkan güçler, din ve devlet otoriteleri adına insanı insan olarak şiddeti esas alan canlılardan farklı görmek yerine toplumları kendi çıkar sistemleri için şiddet ordularına dönüştürdükleri tarihi bir vakadır.

Toplumların doğal özgürlükleri sosyal özgürlük erdemleriyle zenginleştirmek yerine özgürlük erdemleri ortadan kaldırılmıştır. Egemen otoriteler aynı zamanda toplumu egemen erkek otoritesi için kapıkulu haline getirmiştir.
Bu koşullara özgü kavgalar sahipleri konumundaki efendilerinin mülkiyet üzerinden biçimlenen ideolojileri, önderlikleri ve sistemleri kutsanarak gerçekleşmiştir. Savaşlara da kutsal misyon yüklenerek insan gülünç duruma düşmenin ötesinde yoğun acılar yaşama egemen olmaktadır.
Bu talihsiz süreçte artık savaşçıların sahibi olduğu gibi herkesin de sahipleri vardır ve Sahiplerine sadakatle bağlanılır. Yaşam tarzı, cemaatler, krallar, seyitler, parti başkanları, devlet başkanları sıfatlarıyla oluşan erklerin kapıkulluğuna dönüşerek özgürlükten yoksun olarak bir biçim alır.
Doğal özgürlüklerle çelişik bir yaşam kendi siyasal becerilerinin yapay kurallarında devam eder. İnsan tanrılaştırdığı diktatörleri veya din misyonerleri için günümüzde görüldüğü gibi kendini yakabilecek, feda edebilecek basitliğe düşebilir.
İnsan yüce erdemlere kavuştuğunda yaşam bir anlam teşkil eder. İnsanlaşmanın merhalesi olarak “insan ancak insanlaştığı kadar insandır” diyebiliyoruz. İnsan sınıflı toplumlarda mülkiyet esaslı olarak ga ve gavan, koyun ve çoban veya avcı ve tazı ilişkilerinin biçiminde teşekkül eder. Buna paralel olarak insanın siyasallaşmasıyla insan erdemlerinin yara aldığı sabit bir vakadır.
Bu noktada nesiller her zaman aldatıldı. Siyasiler veya din parazit erkleri insanları savaştırmak için Rabbimiz adına savurdukları büyük yalanlarla insanı korku atmosferinde çirkefleştirirken insanlık erdemleri insan yaşamı gibi zayi olur, yuvalar yıkılır, insan insanın belası olur!
İnsan “acaba bu düşürülmüşlük kaçınılmaz bir süreç midir?” diye düşünebilir. Dinler olayı kadere bağlarken, bilim ise insan öğesinin değişik koşullarda ve değişik zaman ve mekânla ilişkilendirerek konuyu inceler.
Dikkatlice incelendiğinde eski yerleşim yerleri dağ eteklerindedir. Hiç bu konuda düşündünüz mü? Bu atalarımız çok sosyal oldukları için mi bu denli savunmaya ve saldırmaya yönelik tedbir ve çabaların içinde oluyorlar? Kabileler, aşiretler, milletler kendilerini abartarak anlatırken karşıtlarını küçük düşürmeyi esas almaktan geri durmuyorlar. Sahiden insan, Rabbimizin yarattığı canlılara insanlara neden düşmandırlar?
Amed Surları barbar kavimlere karşı tedbir olarak yapıldığı gibi o yıllarda Dortmund da surlarla çevriliydi ve gece surların kapıları kapatılırdı. Burada uygar şehirlilerle barbar kırsal yaşam tercihleri göze çarpmaktadır.
İnsanlar korkunç vahşidirler, bir taraftan canavarla, doğayla boğuşurken, bir taraftan birbirileriyle savaşırlar. Normal canlı özelliklerinden uzaklaştıkça daha vahşi canavarlara dönüşürler. Savaşlara, şiddete, teröre övgü ile yaklaşanlar ne kadar insandır! Savaşlara kutsal gömlekler giydiren yalancılara ne demeli?
Canavarları bile hayrete düşüren insan becerileri 21. Yüzyıla gelinceye kadarki faturası çok ağır oldu insanlara. Türkiye hariç diğer ülkeler yaptıkları canavarlıklarından dolayı vicdanlarının sesine uyarak mağdur olan taraflardan özür dilemeleri insan hakları düşüncesinin tartışıldığı bu süreçte önemli bir gelişmedir, ancak savaşları ve bayağı şiddeti insanların gündeminden çıkarmak için yeterli çalışmalar yoktur.
İnsanlarda ilkel şiddetin bir üst boyutu olan savaşlar toplumlar arasında hala yaşanıyor. En geri bırakılmış kesimler ibret verici olaylarla insanı daha fazla düşündürüyor. Hele kendilerini Mehdi adayı olarak hazırlamak için uğraşı verenlerin bu konu ile ilgilenmemeleri çok dikkat çekicidir.
Köleci toplum kalıntısı olan coğrafyamızın köle kültürünün en fazla derinlemesine nüfuz ettiği yerlerde hala katliam boyutunda şiddet uygulanıyor. Arap kültür misyonerleri dediğimiz unsurların yaşadığı ve dini faaliyet içinde olduğu alanlar vahşidirler ve orada çatışmalı yaşam biçimi devam etmektedir. Şiddetin yaşam biçimine dönüşmediği yerlerde bu faaliyetler yoktur veya çok cılızdır diyebiliriz.

 

YAŞAYARAK VE GÖREREK KAVRAYALIM

Peri Vadisi’nin Dersim ve Palu yakasının Arap dini ve kültürünün fazla etkilemediği için ölümlere neden olan kavgaların hiç denecek kadar az olması düşündürücü değil midir?
Alevi Kürdlerle, Sünnî Müslüman Kürdlerin birarada yaşadığı bu sahanın Kürd erdemlerini kaybetmeyip farklılıklarla birlikte yaşama becerilerini nasıl muhafaza ettiklerini Peri Suyu Mazgirt yakası köyleri ile Palu mıntıkasının Karaçor ve Bulanıkta uzun süre oraların havasını teneffüs ederek, yaşayarak gördük.
Dini cemaatlerin hâkimiyetindeki Çebaxçûr sahalarında ise çatışmalı kültürün bir yaşam biçimine dönüştüğü yörelerde bunun tersi durumlarda birçok olumsuz örnek bulmak mümkündür. Bu şiddetin nedenini Osmanlı’nın biçimsizliğinde ve cumhuriyetin bölgeye hâkimiyetinde görmek tek başına yeterli değildir.
Şiddetin din üzerinden kutsamanın koşullarında çok yoğun olduğunu misallerle ispatlamak olanaklıdır. Son zamanlarda dinin yerine siyasetin de şiddeti kutsaması yaşamı olumlu etkilemediği tam tersine dejenere ettiği görülmüştür.
Her gün hacı-hocalar tarafından anlatılan Mekke zalimlerinin çevrede gerçekleştirdiği tahribatlarının, savaşlarının kutsal gösterilmesi insanların ruh sağlığını bozduğunu söyleyebiliriz. Arap Ve Türk barbarlığını, işgallerini, talanlarını meşru göstermek, kutsallaştırmak kadar büyük çirkeflik olur mu?
Bu yanılgılar tüm coğrafyanın cehaletin içinde kıvranmasına neden olurken tüm sorunları çözümsüz bırakarak tıkanmalarına sebep olmuştur. Bu karanlıkta çözün bakalım nasıl çözersiniz!

Yorum bırakın