kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

KUTSAL YALANLAR VE YÜZSÜZ SİYASET

Posted by kaniyasor 2 Ağustos 2014

Kani Yado – 02.08.2014

Konunun  başlığını okuyanlar “yalanın kutsalı nasıl olurmuş?” diye düşünmemeleri mümkün değildir. rojYaşadığımız coğrafya ve geniş çevresinde çağımızın dini olarak da ifade edebileceğimiz siyasette toplumları yönlendirmek için yalanlara başvurulur ve Rabbimiz adına uydurulan her yalana kutsallık atfedilerek toplum bu gerçekdışılığa tutsak edilerek yüzyılların heder olmasına neden olunur.

Geçmişte köle sahipleri yalanlara kutsallık gömleği giydirerek köleleri ajitasyonun cazibesinde  savaştırabildiği gibi günümüzün siyasetinde hakim olan erk insanları çıkara dayalı gerekçelerle uyduruk siyasal söylemler, ajitasyonlarla savaşların mağlubu sayılan tüm savaşçıları ölüme gönderirler. Bu yalanların sayesinde savaşanlar kaybeder, savaştıranlar kazanır.

Köleci toplum erkek siyaseti olarak ifade ettiğimiz inançsal kuralların tutsaklığında geri siyasetini coğrafyamızda insanlığın  düşürülmüşlüğüne neden olduğuna çağın imkanlarıyla anında haberdar oluyoruz. Yahudilik Mısırda üstün uygarlığın yıkılmasına neden olduğu gibi Araplar Mezopotamya üstün uygarlığını yerle bir etti, insanlığı bitirdi! Bu yüzden Mezopotamya yüzyıllarca karanlıkta kaldı.

Rabbimizin adına söylenen yalanlar kutsallaştırılıp inançsal biçimler verildi. Bu yalancılık her dönemim koşullarına uydurularak siyasal biçimler ortaya çıktı.  Dinlerin insanların manevi dünyasını karartıp tutsak aldıktan sonra geriye uyurgezer bir hortlak leşinden başka ne kalabilir?

Günümüzde IŞİD’in savaş tarzı karşısında şaşıranlar ilkin IŞİD canilerine ne kadar benzemediklerini sol veya sağ siyasal anlayışlarıyla  ölçsünler!

Dün Mekke orduları nasıl savaştıysa IŞİD de bu gün öyle savaşıyor. Hıristiyan Haçlılar Hıristiyan şeriatıyla ve barbarlıklarıyla tarihte nasıl ortaya çıktıysa IŞİD o kadar barbardır. Mısır uygarlığını yok edip coğrafyayı mezarlığa çeviren Yahudi Şeriatı ne ise, İslam Şeriatı odur. Hz. Ali, Hz. Ömer, Hz. Yezid nasıl kelle kestiyse IŞİD öyle kesiyor.

Mekke barbarları insanların kafasını acımasızca kesip insan başıyla nasıl top oynadıysa IŞİD öyle oynuyor. IŞİD İslamiyet’in  öngörmediği hiç bir icraatı yapmadı. Savaş tarzı da aynıdır. Cariyeyi kursal hak kabul etmeleri, işgal ettikleri yerlerde kadını kendileri için ganimet olarak görmeleri İslam tarzıdır. IŞİD ve diğer gerici örgütler değil Arap yaşamı ve Arap inancı sorgulanmalıdır artık!  Din, siyaset ve yalan kavramlarına doğru tanımlar getirilmelidir. İslam dinini kötülemekle gerçekler ortaya çıkmaz. Rabbimiz adına söylenen tüm yalanların sebep ve sonuçlarını ve yalanlara gereksinim duyan tüm inançlar ve gelenekler masaya yatırılmalıdır.

Köle sahipleri yalana dayalı duruşlarıyla Rabbimize neden ihanet ettiler?  İnsanlar binlerce yıldır süregelen cahiliye kültürel yaşamı sorgulayamadıkları gibi,  korku dünyalarıyla birlikte bunları kabulleniyor, bayramlarla kanlı geçmişleri kutluyor -her nasılsa- iman gücüyle tasdik ediyor, secde ile sadakatte kusur etmiyor! En azından Yahudilikten günümüze kadar Rabbimizin adına yalanlar uydurmaya ihtiyaç duyan gelenekler ve dinler doğru sorgulanmalıdır.

Bu coğrafyada Rabbimiz adına söyledikleri yalanlarla toplumun ruhsal dünyalarını nasıl esir aldıklarını görüyoruz. Din istismarları ve mezhep savaşlarını artık çağın bakış açısıyla  görüyoruz.

Tekbir sesleri içinde tecavüzlerin, koparılan insan başlarıyla top oynamanın bile görüldüğü bu ortamda insanın nasıl düşürüldüğü her gün duyduğumuz haberlerle tanık olmaktayız. Artık erkek siyasetleri ve gelenekleri sorgulanmalıdır.

Bilimin mantığından başka Rabbimize giden hiç bir yol yoktur. Allah adına söylenen yalanlarla din oluşturanlar insanları çok kötü aldattılar. İnsanlar karanlığa battıkça canileştiler. Böylece şiddet denen canavarın eylem tarzına dayanarak amaçlara ulaşma kanıksandı.

Şiddete dayanan her türlü siyasal yapılanmalar bu kanıksamanın günümüze kadar gelen şeklidir. Kendilerini çağımızın hak sorunlarıyla maskeleseler dahi şiddetin tanımı değişmiyor. İnsanlar şiddete neden gerek duyuyor? İnsanlar canavar-insan doğal yapısını aşamadığı için savaşçıdır. Orman yaşamında doğal kavgaları her kes TV belgesellerinde seyrediyorsa  insanı doğru anlamaya ehildir.

Kanıksanan şiddet biçimiyle şekillenen insan Kürdistan Özgürlük Mücadelesini, Kürd milli davasını görmezden geldi, yok saydı, Arap ümmetçiliğine kurban etti. Osmanlı ve TC devlet yapılanmalarının rant kırıntıları peşinden koşarken bu iğrenç koşullarda  biçimlenenler Filistin konusunda hassasiyetlerini gizlemezlerken, Kürdlerin kendi kaderlerini belirleme haklarının kullanılmasına karşı en sert tepkiyi gösterebilecek kadar insanlıktan çıkmışlardır.

Günümüze kadar Türk sağı ve Türk solu Filistin konusunda farklı düşünmediler. Bu geri devlet  yandaşları Kürdistan ulusal davasına terör derken  Filistin tedhiş hareketlerinin yanında olmuşlardır. TC’nin istemi doğrultusunda  sağ ve sol misyonerler Filistin davasına sahip çıktıkları görülmektedir. Filistin’in davası nedir acaba? Çözüm emeli olmuş olsaydı dünya bu imkanı Filistinlilere sundu. Filistin siyasileri çok farklı istihbarat örgütlerinin güdümünde kalarak hiç bir zaman Filistin’in milli davasıyla ilgilenmediler. Danışıklı savaş stratejisi ve  Arap Kültür misyonerliğinden başka bir amaçları yoktur.

TC derin politikası tarafından yönlendirilen Kürd ve Türk gericilerinin Filistin sevdası  Filistinlilerin Müslüman oluşuyla ilgili değildir. TC Güney Kürdistan üzerinde beslediği işgal emelini Türkmenlere sahip çıkmak ismiyle niyetini belirttiği gibi  Filistinlilere sahip çıkmayla Osmanlı dönemi veraseti olan sömürgeci niyetini belli etmektedir. Kürd ve Türk rant  artıkçılarının  Filistinlilere sahip çıkması TC devlet rant kırıntılarıyla ilgilidir, halkların özgürlüğüyle ilgi değildir.

Artık 21. Yüzyılda binlerce yıllık yaşam biçimini Rabbimiz adına söylenen yalanlarla çağımızın koşullarında savunmak mümkün değildir. Bilim, teknik ve cehaletin sosyal dengesinin muhafaza edilmesi de mümkün değildir. Biz nazari olarak Rabbimiz adına söylenen yalanlarla yaratılan manevi korku atmosferinde yaşayan herkesi yalanların kurbanı ve yalancıların suç ortağı olarak görüyoruz.

Biz yalanları deşifre ederken kimseyi kendi dinimize biat etmesini istemedik. Gerçeğin yolu bilimdir. Herkes yalansız düşünüp Rabbine bilimin mantığıyla ulaşmalıdır. Rabbimiz korkuluk değildir, kimsenin secdesine de muhtaç değildir. Rabbimiz yerlerin ve göklerin ve her şeyin yaratıcı kudretidir. O’nu inkar eden kendini inkar etmiş sayılır. Din yoluyla Rabbimize iftira edenler bu iftiralarının altında ezileceklerdir.

 

MAKALEYİ SESLİ DİNLEYİNİZ

Yorum bırakın