kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

Diktatörler Değersizlik Üzerinden Değer Kazanırlar

Posted by kaniyasor 22 Mart 2015

Kani Yado . 22.03.2015:rojbasdede-e1413219006683

Özgürlükleri ellerinden alınmış, ruhsal dünyaları tutsak edilmiş, şirklerin önünde secde edebilecek kadar düşürülmüş kapı kullarının üstünde tahakküm sistemi olan sağ veya sol paşaların siyasal durumlarını doğru kavrarsak son yüzyılların belası olan tahakkümcü/tekçi önderliklerin ortaya çıkış geleneğini doğru kavramalıyız.

“Bu Recep Paşa da nereden çıktı?” sorusunu sorabilmek için günümüzün sağ ve sol siyasetinde ortaya çıkan baş belası tekçi önderliklerin nedenlerini kavrayacak kadar soruna vakıf olmak gerekiyor.

Dini ve siyasi sistemleri doğru kavramak çağımızda hala efendi-köle ilişkilerinde siyasallaşan erklerin anlayışı doğru tahlil edilebilir.

Eski egemen erkek siyaseti olarak tanımladığımız egemen erkek dini ruhen sağlıklı insanı köleleştirecek kadar cazip değildir. İnsan kendi yarattığı şirklerin/korkulukların ve kendi çağının gerisine düşüp zayıf kaldığı için din istismarcılarına ve onların ve siyasetine sığınır.

Burada görüldüğü gibi, tahakküm amaçlı köle sahiplerinin şirk dinlerinde ve çağımızın insanını  tutsak alan geri siyasette değerler yoktur, ilkeler ve yasalar vardır.

İnsanî değerleri çiğneyip geçen dini ve siyasi müesseseler ve devletler ilkeler ve yasalarla muktedir olurlar.

Şirklerin gücü karşısında secde eden insan, tüberküloza yenik düşen zayıf bir insan bünyesi gibi, hurafelerin şirk denen korkuluklarına yenik düşebilecek kadar zayıf kalınca erkek egemen sistemlerine ve onun ideolojisi olan şirk dinlerine ve zulmün siyasetine yenik düşerler.

Erkek şirk dinine ve erkek siyasetine  yenik düşen sağlıklı insan yoktur.

Ruhen tutsak olan insanın tedavisi mümkün mü?

Din insanın düşmanı değildir. Şirklere, putlara bağlı inançlar insanın kendi geri maddi yaşamının idrak seviyesidir. Dine saldırmak, insanin kendi karanlık  gölgesine saldırmak gibi gülünç bir olaydır.

Her ideolojinin dayandığı bir sınıf olduğu gibi, dinin de dayandığı bir sınıf vardır. Bu sınıf tahakküm edebilecek erke ulaştığı zaman iktidarlaşarak toplumu şeriat ile yöneten bir güce ulaşır.

Sümer rahiplerinden günümüze kadar varlıklarını devam ettiren dinlerden ve bu dinlerin dayandığı asalak sınıftan haberdarız.

Eskiden asalak sınıfın sarıklarından, cübbelerinden, rahip ve rahibelerin hala giydiği  kara çarşaflarından tanırdık, şimdi kravatlı versiyonları da vardır artık.

Bu asalak tahakkümcü sınıf  üretime katılmadan,  üretime emek vermeden sosyal yaşama en imtiyazlı biçimde ortak olur.

Bunlardan kurtulmak geçmişte mümkün değildi. Şimdi sekuler bir tedbirle bu sınıfı devlet politikasının dışına atmakla mümkündür.

Asalak sınıflar, toplumu soymak amaçlı din istismarcıları maddi yönden tatmin edildiklerinde  burunlarını siyasete sokmaz, toplumu taciz etmezler.

Gelecekleri teminat altına alınmadığı zaman aktifleşirler. Ekonomik yönde tatmin edilmeden bunlardan kurtulmak zordur. Çünkü şirklere, hurafelere  inandırılan ruh tutsakları ve fiili köleler bunların tabanını oluşturur.

Karınları doyduklarında sömürü alanlarıyla irtibatları kesilir, çünkü bunlar ruhen tutsak edilenlerin üzerinden yaşamlarını sürdürme geleneklerine sahiptirler. Bu geleneği yıkmanın tek çaresi, onları siyasetin dışına çıkarıp kendi ilgi alanında kalmasını sağlamaktır.

Kemalist yalancıların siyasal İslam’ı İslamiyet’ten sapma olarak göstermesinin altındaki korkunç amaç şirk gericiliği kadar tehlikelidir.

Aslında Kemalist statükonun devletin güdümünde biçimlendirilen İslami anlayış İslamiyet’ten sapmanın da ötesinde  yeniden siyasallaştırılmış İslamiyet’i Kemalist  faşizminin hizmetine  almaktır.

İslamiyet’i siyasallaşmış sınıf  hakimiyeti olarak tanımlamamak için İslamiyet’in ilanında  ümmetinin köle ve köle sahipleri sınıfının bileşenlerinden mürekkep olmaması gerekiyor.

Mekke talancı erkek hakimiyeti, İslamiyet’ten önce talancıydı ve İslamiyet’in ilanından sonra İslam İnkılabından saparak ve devletleşerek daha sistemli talancılık gelişti.

Kadın tecavüzleri, kadınları cariye pazarlarına sürülmesi geleneği Mekke’nin devletleşmesiyle daha canlı piyasa durumuna getirildi ve cariyeyi arz ve talebe göre fiyatlandırılması yapılan ticari bir sektör oldu.  Halk arasında cariye  ticari sektörü beyaz kadın ticareti olarak değerlendirilirken bu işi yapan tacirlere mutlaka bir isim verilmiştir.

Çöl vahşi yaşamın merkezindeki  Arapların yaşamı, Romalılar gibi geniş bir coğrafyada hükümranlık yapabilecek güce ulaşırken Arap zulmünü de bu  işgal sahalarına götürmeyi ihmal etmedi.

İslamiyet’i kabul etmeyen halkların başına gelenleri tahmin etmek zor değildir. Araplar tarafından bu geniş coğrafyada estirilen terörün tesiri sendroma dönüşerek günümüzde davranış bozuklukları olan geniş yığınlara dönüştü. Günümüzde IŞİD terörü bu selefi İslam anlayışının bir taklidinden başka bir şey değildir.

Çöl barbarlığının çıkış mekanı sınıflı  toplum olduğu gibi, şehir ve kır farklılıkları zamanın koşullarında kendine özgü özelliklere sahiptir.

Medine Arapça Şehir demektir. Medine  kavramından türetilen Medeniyet kavramı şehir uygarlığı anlamına geliyor. Ümmetin muhtevası olan sosyal sınıflara uygun yaşam biçimleri vardır. Bu yaşam biçiminde aktif sınıflar köle sahipleri ve kölelerdir. Toplumsal tahlillerde sınıf  ilişkileri ve çelişkileri doğru ele alınmadığı zaman doğru sonuçlara ulaşılması mümkün değildir.

Kırsal alan yaşamı ile şehir yaşamının tercihleri çok farklıdır. Dolayısıyla temel siyasal eğilimleri de değişir. Bu tercihlerin farklılığı uzlaşmaz çelişkilere dönüştüğünde sosyal felaketlere neden olabiliyor.

Çöl köleci toplum sisteminin katı siyasallaşmış hali tüm coğrafyayı felakete sürükledi. Üretime dayalı üstün uygarlığı yaşayan Mezopotamya’nın çöl kölecileri tarafından istilası bölge dengelerini altüst ettiği gibi dünyayı büyük tehlikelerle karşı karşıya getirdi. Günümüzde İslamiyet’in kesin hakimiyetini isteyen IŞİD selefi anlayışı, çağımızla uyumlu olmayan şeriatın eksiksiz uygulanma istemidir.

Medeni ülkelerde bilimle uğraşan insanlara alim denir. Çöl kültüründe ise din işleriyle uğraşanlara alim denir, bu kelimenin çoğulu ulemadır. Ulema ne derse o doğru kabul edilir. İnsanlık erdemlerinden yoksunluğun doğurduğu boşluktan yararlanan mahalle üfürükçüleri de kendilerine alim derler. Çöl barbarları köleleri içtenlikle savaştırmak için altından ırmaklar geçen cenneti ve bu cennette dünyalı mümin herifleri bekleyen 72 hurileri vaat etmişler.

Çağın dinleri dediğimiz siyasetlerin de çağın kölelerini savaştırmak için benzer vaatleri vardır.

En azından erkeklik rüştü belgeleri ve erkeklik imtiyazları ikram edilir. Egemen erkek veya erkek egemenliği kadınları tüm erkeklere karşı korumak, onları kendi tasarrufunda görmek isterler. Bu durum biraz da kölecilik sisteminin geleneğinden bize miras kalan mülkiyet ihtirası ile ilgilidir.

Dini veya siyasi ihtiras önderlikleri geleneği günümüzdeki rezil diktatörlük biçimleri olarak hala kendini yaşatıyor.

Yorum bırakın