kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

BU DİNLER BU SİYASETLER BİRER ACI KOMEDİDİRLER

Posted by kaniyasor 19 Ağustos 2015

Kani Yado – 09.02.2014: rojbasdede-e1413219006683

Eskiden teori olarak isimlendirdiğimiz nazari becerilere “ilm-i kelam” denirdi. Tabi bu kelam ve ilmi, köle ve efendi ilişkilerinin dışına çıkmazdı. Yani siyaset de, edebiyat da efendilere köle sadakatinde kalmayı esas alırdı. Köle sahipleri düzenlerinde krallara atfedilen övgülerin dışında gazel, şiir, destan yazan şairler zindanlarda ölüme terk edilirdi.

Şimdi durum çok mu değişti?

Uygar ülkelere bir diyeceğimiz yok ama Türkiye ve çevre coğrafya liderleri tam orijinal ilm-i kelam ölçülerinde  üfürdüklerinde kahkahalara boğuluyoruz. Liderlerin icra ettiği üfürme-yönlendirme sanatı üzerine komedi yazmaktan hoşlanmamak mümkün mü? Siyasi liderlerin içinde en muhteşem olarak  kabul etmemiz gereken nurani/cübbeli Hoca konuştuğunda yerlere serilmemek için çok çaba gerekir.

Meşhur siyasi, içtima-i ve dini üfürükçülerin fanatik müritleri kızar diye fazla ileri gidemiyoruz. Başka güçlerin eliyle geri bırakılan toplumlarla alay anlamına da gelen güldürü insanı güldürürken bile insan vicdanını acıtıyor.

Aslında üfürmelerin siyasi, dini ve içtimaî ayırımını yapmaya gerek yok, hepsi bir kategoriye girer.

Üfürmeyi kutsal üfürme, kutsal olmayan üfürme şeklinde ayırsanız veya ayırmasanız fark etmez. Birileri buna uyutma sanatı diyebilir, biz üfürme sanatı diyoruz. Güldürürken bile uyutuyorsa amacına varılmış sayılır.

Rabbim liderleri, serokları, ilm-i kelam alimlerini başımızdan eksik etmesin. Onlar var olsun,  yüzümüzde gülmeler, arşı aleme yükselen kahkahalarımız eksik olmasın. Biz olmasak onlar var olmaz. Biz onları başımıza taş olarak yaratıyoruz. Bu taşı biz yaratırız biz güleriz veya uyutuluruz kime ne?

Bizim heyecan kaynağımız da bu komedilerdir. Yarattığımız taşlara, kayalara başımızı vururuz veya bu taşlar ve kayalar başımıza çarpar!

Allah liderleri başımızdan eksik etmesin, yoksa hayatta gülemeyiz, hayatta uyku tutmaz gözlerimizi ve uyutulamayız.

Siyasi liderler, siyasi abiler çok yalan üfürürler. Bana yalanın çeşitlerini sorsanız, hayırlı yalanlar ve hayırsız yalanlar diye bölmem. Aynı anlamda kutsal yalanlar ve kutsal olmayan yalanlar ayırımını da yapmam. Bölmek hayırlı bir iş değildir zaten. Yalanın hayırlısı olmaz. Yalan kavramının günahını almayalım! Hayırlı veya hayırsız olan insanın kendisidir. Yalanların komikliğiyle her kes karşılaşıyor ama her kes kahkaha atmasını, uyutulmayı beceremiyor. İşte bütün mesele buradadır. Gülmesini bilmeli. İnsan gülmezse insanın yüzünde gül açmaz.

Bu gerçeğe rağmen biz farklı biçimde yalanı yani üfürmeleri tasnif ederken:

1- Kuru yalanlar.

2- Yaş yalanlar diye tasnif edebiliriz.

Yalanlar aldatmanın atasıdır. Siyaset yönlendirme ve aldatma sanatı değil mi? Bu yüzden siyasiler atalarını severler ve bu yüzden siyasette başarılı olanlara “Atatürk” gibi adam derler.. Ataların atası Atatürk deyip geçmeyelim.

Atakürt yaratmasını doğru dürüst beceremeyen Kürd biçareleri bile Atatürk’e sığınarak üfürüyorlar, bizi güldürüyorlar ve kahkahaların içinde boğuluyoruz.

Sahiden insanlar günde kaç yalan salladıklarını biliyorlar mı?

Hayır bilemezler, çünkü neyin yalan ve neyin doğru olduğunu insan bilemez. Hele toplumu sürü olarak güden siyasilerin biçimlendirdiği insanlar nasıl bilsin? Belki bu bilmezlik kader hanesine yazılarak itibarını koruyor!

Yalan veya doğru olarak kabul ettiğimiz birçok olay görecelidir. Zamana ve mekana göre göreceli olabiliyor, bir zamana veya bir mekana göre doğru kabul edilen bir durum başka yere veya mekana göre yanlış kabul edilebilir.

Ayrıca insanın kavrayıştan kaynaklanan durumdan dolayı doğru sandığı bir bilginin yanlış olması ve bu yanlışı yaşamı boyunca kanıksaması mümkün olabiliyor diyebiliriz.

Kanıksamadan kaynaklanan yalanlar genellikle güldürü konusu için iyi bir malzemedir, ancak bu yalanlar tabulaştırılmış ise bu yalanları güldürüye çevirirseniz etrafınıza bakmak zorundasınız!

Hindistan’da ineklerle alay edemezsiniz, İslam ülkelerinde liderlerle alay edemezsiniz. Bu yüzden diyoruz ki, zaman ve mekan unsurlarını unutmamak gerekir.

Cahil toplumlarda liderlerle alay edilemez ama evrimini tamamlayan özgür toplumlarda inek-lider veya insan-liderler kolaylıkla güldürü konusu yapılabilir. İnek ana, sütten kesilen anaların çocukları için üvey anadır. Bu yüzden kutsallığı bir derece daha ilerdedir.

Lider de ademoğludur.  Adem’in soyundadır ve çamurdan yaratılmıştır. Bir gericiye “senin liderin güçlü mü?” diye sorarsanız size “evet” diye cevap verir. Güçlü ise kaç beygir gücündedir?” sorusunu yöneltirseniz belayı satın alırsınız! Kürdistan’da da bu tür sorular sorulamaz, çünkü aşiret partilerinin kolları uzundur!

Siyasi magandalar futbol magandalarına benzemezler savaş ve vuruş biçimleri çok şiddetlidir. Oysa güç bir fizik kavramıdır. Ağırlık birimi kilo olduğu gibi güç birimi beygir gücüdür ve bir beygir gücü 75 kilodur.

Yine bir mümine “Allah her şeyi yapabilir mi?” diye sorsanız gerici “amenna Allah her şeyi yapabilir, her şeye kadir olan bir kudrettir, her yerde hazır ve nazırdır” der. Tekrar “gerçekten her şeyi yapabilir mi?” diye sorarsanız, bu sefer daha kuvvetli bir şekilde tekbirle Arapça “Allahu Ekber! ” demeyi ihmal etmez. Siz haklı olarak “Allah her şeyi yapabildiğine göre büyük bir taş yapıp o taşla kendi kafasına vurup kendini yok edebilir mi?” diye sorduğunuz da yalancı çarpılır, çünkü kendine bir şirk yaratmış o şirkin ölmesini, yok olmasını istemez. O “hayır be kafir! Allah kendinden büyük bir taş yaratamaz, kendini o taşla öldüremez” der ve iyi bir yalan dolancı müşrik olduğu ortaya çıkar.

Oysa Rabbimiz fizikteki güç birimiyle ölçülemez, çünkü sonsuz bir kudrettir. Beygirin ağırlığı ve fizikte kabul edilen beygir gücü sınırlıdır. Taşların büyüklüğü de sınırlıdır. İnsanlar her zaman başlarına taş yaratırlar ama bu durum Rabbimiz için söz konusu değildir. Rabbimizin rahmeti, canlıları yaratma yeteneği de kendi kudreti gibi sınırsız  olduğu yarattığı maddenin özelliklerinde fark edilebiliyor.

Çöl bedevileri Rabbimizi İsa’nın babası yapar, Arap bedevisi onu gökyüzünün 7. katında oturan bir zalim Neron biçiminde  görüp bir korkuluk olarak tanımlar. Yani müşrikler Rabbimizin arayışına çıkarken yolda bin bir şirk yaratarak yolculuğuna devam eder ve yattıklarına dört elle sarılır.

Yalanların ürünü olan şirkleri yaratmak yalnız putperestlikte dünya birincisi müşrik Mekkeli Araplara mahsus değildir. Her yörenin siyasileri de lider-şirk yaratarak secdede kalırken bin bir yalanın dumanı altında büyüleniyorlar ve şirklerin ayak bastığı toprağı tebarik diye yemekten kendilerini alıkoyamıyorlar…

Biz, kundır kafalılar yüzünden ağzımızı açamıyoruz! İnançlara saygı, seroklara saygı, liderlere saygı, keroklara saygı, şirklere saygı! Kendimizi sıka sıka kaburgalarımız kırıldı desek yerindedir!

Kürd aydınları lal oldular korkuların tozu dumanı içinde. Gerçeklerin önü perdelendiğinden gözler görme yeteneğini kaybetti, bu durum küfürdür yanı örtülüdür. Müritler sadece ezbercidirler, bakar-kördürler. Ulu hakanların ayetlerini ezberleyip dururlar. Onlar hiç bir sınıfa girmezler. Öldüklerinde ne cennete giderler ne de cehenneme. Wêlwêl deresi denen bir yer varmış, orada ikamet edeceklermiş diye tahmin ediyoruz ama takdir Rabbimize aittir.

Saygıya/secdeye alıştırılmış kölelerin zorunlu ibadet ve itaatlerinde efendilerine karşı secdede kusur etmedikleri ve biri birilerine karşı sevgi yoksunluğunda bir yaşam biçimi oluşturmuşlardır. Bu durum daha çok sadece müşrik şeriatlarında görülmüyor, sağ ve sol diktatörlüklerde de görülmektedir.

Diktatörler ve diktatörcükler saygı kavramını çok kötü kullanıyorlar. Hele rüyalarında bir şirk/put, onbaşı, general olanlar, hayatları boyunca en zirveye tırmanmak için yapmadığı oyun, dilemediği saygı, satmadığı ve tahrip etmediği değer kalmıyor.

Saygı kavramı teşhir olduğuna ve iflas ettiğine göre biz “saygı” kavramı yerine sevgi kavramını kullansak olmaz mı?

Ama çok dikkat edilmelidir. Sevginin de yan etkileri vardır. Siyasilere sevgi olmaz. Siyasiler sevilse arpa yemiş eşek gibi şişerler. Sadece Kürdlerde bu talihsizlik yok, Türkler bu konuda dünya birincisi! Türkiye Cumhuriyeti paşası Recep Paşa sevimsizler tarafından sevildiğinde arpa yemiş eşşek gibi şişti!

Sevgi kavramını mantık ve vicdan ölçülerine vurduğumuzda, Rabbimizi tanımlamak için, O’nu ve onun eserlerini korkuluk olarak görmemek için sevelim. Canlı katletmek yaratıcı Rabbini tanımamak, canlılar arasında, insanlar arasında bölücülük yapmak gerçeklerin üstünü örtmek demektir.

Büyüklerimizi de küçüklerimizi de sevelim. Saygıyı çöpe atalım ama mağruriyetin tuzağına düşmeden sevgiyi besleyelim. Sevgiler çiçek çiçek olup her tarafı çiçeklendirsinler. Dağlar kadar büyüsünler, aralarında ırmaklar geçen ovalar kadar açılsınlar, sevda olsunlar, renk renk çiçek açsınlar gönül bahçelerinde….

Yorum bırakın