kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

BAŞKASININ ÖNÜNDE EĞİLEN İNSAN EĞRİ KALIR

Posted by kaniyasor 23 Aralık 2015

Kanî Yado – 23.12.2015:rojbasdede

Son zamanlarda Ortaçağın muhafazakar köleci sistem ile Yakın Çağ’ın çağdaş demokratik uygarlığı arasında  çelişkiler derinleşiyor. 3. Dünya Savaşının koşulları kendini dayatıyor.

Her zaman kendi efendisine itaatte kusur etmeyen muhafazakarlar, kendi efendisinin çiftliğinde öten horoz olma eğilimi oldukça arttı.

Özgürlük ve devrim sloganları altında en bağnaz gerici tarzları dayatmaktan çekinmeyen geleneksel iki yüzlülük kendini dayatamaya devam ediyor. Yenilik şovlarıyla eskiyi yaşarken 21. Yüzyılının başında olduğumuz unutuyor. Eskiye sevdalanma ne büyük aşkmış!

Antika zülfikarlar, Yezid’in keskin kılıçları yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlıyor. Bu ezilen sınıf teslimiyet eğilimi radikalleşerek 14 asır geriden seyrediyor. Bu çöl barbarlık sisteminin yaşam kanıksaması 21. Asrın ölçüleri kullanıldığında bizim aklımıza mağara devri olarak ifade ettiğimiz geri yaşam geliyor!

Hani devrimciydiniz! Ne çabuk Alici oldunuz, yezitçi oldunuz Arap çöl zülfikarlarını, kılıçlarını çektiniz!

İnsan laik olduğunda dini savunmaz, barışçı olduğunda şiddeti savunmaz! Çifte standartlı yaşamın sırrın nedir?

Yoksa kölelerin efendisinin önünde eğilmenin zevkini tam çıkarmadığı için eskiye büyük özlem mi var?

Özgürlük yaşamın vazgeçilmezi olarak kabul edilmeden her türlü politik yapılanma ve bunun eyleme dönüştürülmesi diktatörlüğe dönüşür. Biz diktatörlüklerden kurtulmaya çalışırken yeni tuzaklarla karşılaşmamalıyız.

Türkiye yenilenmeye adım attığı görüntüsüyle kapkaranlık bir İslamcı faşist ortamının içinde kendini buldu!

Bunun zemini yaşadığımız tüm alanlarda vardır. Efendisinin önünde kapı kulu olma arzusu bilinç altına yerleşmiştir.

Bu mezarlıkların sağı, solu, ortası, kenarı, altı, üstü secdecidir. efendisinin, şeyhinin, seyidinin, liderinin önünde secdede durur! Bu onları tatmin etmezse  kendi tabularının bastığı toprak afiyetle yenir!

Bu koşullarda sağda veya solda siyasallaştığında bilinçaltına yerleşmiş kapıkulu olma arzusu hemen dışa vurur kendini. Veya siyasi palyaço o arzuyu hemen güncelleştirerek kişiyi kendi önünde secde edebilecek duruma evirmek için siyasi reçeteler uydurur.

Bir kişinin, bir nesnenin, bir tabunun önünde eğilme konusu gündeme geldiğinde mutlaka korkunçlaştırılmış tabular, bilinmezlikler ve değersizlikler akla geliyor. Bizim yaşadığımız coğrafya bu eğriliği dünyaya ihraç ettiği, sosyal gelişmeler ve dinler tarihine bakıldığında daha iyi anlaşılıyor.

Tanrı-kralların önünde  eğilen, diz çöken, sürünen toplumların daha çok çöl coğrafyasında görülürken, yanı başındaki Mezopotamya dünyaya uygarlık dersleri verdiğini dünya tarafından bilinen bir vakadır. Yani karanlık ile aydınlık, gece ile gündüz farkı kadar tezat içindedir.

Dünya insanlık yaşamında en uzlaşmaz çelişki, Mezopotamya aydınlığı ile Mekke merkezli çöl karınlığı arasındaki çelişkidir. Ortadoğu ucube despot önderlik tarzı bu bahsettiğimiz karanlık ortamın ürünüdür.

1.Dünya savaşı ve 2. Dünya savaşı her yönüyle incelendiğinde, gericiliğin en dinamik aracının Ortadoğu’yu karanlığa gömen inanç sistemi olduğu göze çarpıyor. Almanya’da Yahudilerin katledilmesinde en etkili araç inançtır.

İnsanların saygı gösterilerinde, hitap biçimlerinden biri olan “saygılar sunuyor önünde eğiliyorum” şeklindeki düşkünlerin geleneksel hitap biçimi, kapıkullarının adem-i muaşeret kuralları kapsamında bu karanlıkların rezil ilişkilerinin ürünüdür. Dünya yüzyıllarca hala bu durumun ezberinde çakılı kalmış!

Faşistlerin alt üst ilişkileri ve askeri biçiminin ürünü olan “saygıyla önünde eğiliyorum” şeklindeki geleneksel söylem, 21. Yüzyıl insanına yakışmıyor. Artık biz biliyoruz ki, başkalarının önünde eğilen insan, eğri kalır.

Bu çirkin söylem bir plan dahilinde Kemalistler ve çöl gerici misyonerleri tarafından Kürdlere de ezberlettirildi.

Bir insan sevgi mefhumunu kaybetmedikçe başkalarının önünde eğilip saygı şovlarında bulunmaz. Birey başka kişilerin, tabuların, otoritelerin önünde eğilmiyorsa özgür bireydir. Özgür bireyler özgür toplumu oluşturur.

Avrupa, Hıristiyan şeriatı yönetiminde inim inim inlerken günümüzdeki Aziz Nesin’lik Müslümanların durumundaydı. Avrupa’da İnsanlar kendi din istismarcıları tarafından aldatılmışlığın bedelini canıyla ödemeden değişmediler.

Müslümanlar şimdi aynı noktaya geldiler ve bedel ödemeden değişmezler. Kendi tabularının önünde saygıyla eğilip bir türlü düzelemeyen unsurlar da bir bedel sonunda usta marangozların mengenesinde düzeleceği muhakkaktır. Biz şimdilik geleceğin  kopacak tufanını bekliyoruz!

İnsanlar musibetler görecekler. Kafadan, sağdan-soldan, alnından vurulacaklar. Tek tek veya sıra sıra ölürler. Kalanlar inandıkları çöl şeriat yalanlarının hiç bir kıymet-i harbiyesinin olmadığını acılarıyla fark edecekler.

Ve sonra karabulutlar çekilecek, fırtınalar duracak. Bir şafakla güneş karanlığı yırtacak. Güçlü devletlerin ürettikleri namlularından çıkan Barut kokuları yerine yağmur sonrası toprak kokusu insanların acılarını unutturacak. İnandıkları modası geçmiş dinlerin ve siyasetlerin işe yaramadıklarını gözleriyle görecekler. Ortadoğu vahşeti Avrupa faşizmi gibi yenilecek, çöl karanlığının verdiği acılar, gözyaşları da tarihe geçecek.

Yorum bırakın