kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

ÖZÜRLÜ TOPLUMUN ÖZÜRLÜ DİKTATÖRÜ ERDOĞAN

Posted by kaniyasor 15 Ocak 2016

k.y.Kanî Yado – 15.01.2016:

TC Cumhurdiktatörü Recep Tayyip Erdoğan nihayet gerçek kimliğiyle ortaya çıkarak faşist yüzü her gün daha belirginleşiyor. Son günlerde en zalim diktatörleri bile aşan bir utanmazlıkla ve ukalaca çıkışlar yapan diktatör Recep Tayyip Erdoğan dünyanın dikkatlerini üzerine çekti.

Diktatör eskiden söylediğinin tam aksi söylemlerle yalancılığın en kuyruklu cinsinden söylemlerle ve insanlık düşmanlığıyla dikkati çekiyor.

Bu durumda olanların özürlü olmaması için bir neden yoktur. Aslında özürlü olmayan diktatör yoktur.

Diktatörleri tabulaştıran kapıkulların oluşturdukları toplumların da sağlıklı olduğunu söylemek doğru değildir.

AKP iktidarı ve şizofren diktatörünün 2000 yılların başından itibaren uygar devletlere taahhüt ettiği Türkiye’yi demokrasiye taşıma icraatından ve demokrat görünme rolünden vazgeçtiğini açıkça beyan ediyor!

Gördüğümüz bu çark etme olayı, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın tutuklu Ergenekoncu generaller ve derin işbirlikçi Kürd siyasilerle yaptığı istişarelerden sonra yeni bir stratejik yönelime girmesi dikkat çekicidir.

TC Cumhurdiktatörü ve IŞİD koordinatörü Recep Tayyip ekibinin planı dâhilinde Ankara’da Kürdlerin üzerine bombalar patlatıldı!

TC güdümlü IŞİD’çi taşeron üzerinden patlatılan bombalar dahi Kürdlere mal etmeye çalışan insanlık erdemlerinden yoksun TC ve TC’nin özürlü diktatörü Recep Tayyip Erdoğan, Kürdleri esir almak veya katliamdan geçirmek için her türlü yöntemi kullanmaya devam edeceğe benziyor.

Kürdleri kendi köylerinden, kasabalarından ve şehirlerinden göçerten iradenin kapıkulu durumunda olan özürlü bir toplumun tercihi sayıldığı ve Özürlü Türkiye toplumu Kürdistanı kendi ülkesi sanıyor!

Yeni devlet ve yeni bağlantılar süreci başlar başlamaz, Paris’te Kürd kadın öncü dinamiklerine yapılan suikast dikkat çekicidir. Daha sonra “barış ve çözüm” yalanıyla Kürdlerin siyasal ortamı pasifleştirildi.

Özürlü diktatör Erdoğan ilk adımda kendine vasıta yaptığı cemaati tasfiye ederek oligarşik diktatörlükten monarşik diktatörlüğe adım attı.

Bu talihsiz süreçte üfürükçü din istismarcılarının mevzilenmesi için yapılan çalışmalar adım adım gerçekleşerek yaşamın tüm alanları üfürükçü-istismarcıların denetimine geçerken alternatif gerici Fethullah cemaatini tasfiye etti.

Bu durum tüm İslam toplumlarında da görüldüğü gibi, TC’nin Kürdlere de dayattığı tekçiliğin dinsel ve siyasal gelenekten günümüze kadar intikal ettiğini biliyoruz. Bu duruma biz zalim ile mazlumun benzeşmesi diyoruz. Türkiyelilik politikasını dayatmak bu benzeşmenin hastalık boyutundaki örneğidir.

Kürdler, hem siyasal tekçi sistemin benimsenmesinde hem de Mekke çöl vahşet inançsal sistemin kanıksanmasında özürlü Türkiye toplumuyla benzeştiğini ve gericilikte adeta yarıştığını inkâr edemiyoruz. Bu yüzden çözüm sorunları bu bölgeyi aştığı için uluslararasılaştı.

Özürlü toplumlarda önderlikler tabulaşır ve ölümsüzleşir. Liderlerin tabulaştırılması ve ölümsüzleştirilmesi toplumsal özürlülüğün en belirgin teşhisidir. Tüm tekçi sistemlerde bu durum net olarak görülüyor.

Özürlü toplumların bağrında çıkan siyasal dinamikler de özürlü olur. Her türlü hastalıkların neticesinde ortaya çıkan özürlülüğün membaı çöl dinlerinin ve sair geleneksel yaşam biçimleridir.

İnsanlar arasında meydana getirdiği düşmanlıklar, bölünmeler, kişilik bozuklukları geniş coğrafyayı savaş alanına çevirmiş vaziyettedir.

Mesela Arap Ali taraftarlığıyla zehirlenmiş solak Kürdler ve Türkler kendilerine Alevi diyor ve gerici  Ali’ci Arap şeriatının Şiî taraftarlığını yapıyor. Bu komik durumlarıyla biz bunlara şeriatçı sol mu diyelim?

Diğerleri Ali taraftarlığı kadar gerici olan Sünni şeriatçı geriliğini savunuyor. Yani Alevi ile Sünni aynı pistte gericilik yarışına girmiş vaziyetteler. Biz bu konuları hastalıklı toplumların hastalık nevilerinin anlaşılması için anlatıyoruz. Teşhisi doğru konmayan hastalıkların tedavisi mümkün değildir.

Alevi kendi inancını bırakmış Arapların kapkaranlık yaşamın Kerbela ve Mekke cehalet bataklığına saplanmışlar.

Kimse “biz ne yapıyoruz?” diye kendini sorgulamıyor. Yahudilere hem Müslümanlar düşman hem de Hıristiyanlar düşman. Bu yüzden kendi ülkelerinden kovulup büyük sıkıntılarla dünyanın her tarafına dağıldılar.

Gittikleri yerlerde Müslüman ve Hıristiyan toplumlarla kaynaşamıyor, kimliğini saklıyorlar. Tevrat, İncil ve Kuran aynı konuları ihtiva eden kitaplar olup, köleci toplum dinlerinin kutsallaştırılan kitaplarıdırlar.

Bu erkek dinleri insanı ruhen köleleştirmesiyle toplumu hasta edebiliyor ve büyük savaşlarda belirleyici oluyor…

Tarih dünya coğrafyasının geniş bir alanında asalak din istismarcıları sınıfının dünyayı üçüncü Dünya Savaşına sürükleyeceğini yazacaktır.

Asalak din misyonerleri sınıfın toplumsal evrimi engelleyerek bin yıllarla ifade edilen sürede toplumu özürlü hale getirileceğini kimse tahmin edememiştir. Tam aksine bu sistemin düşünceye yaptığı katkılardan bahsedilmiştir. Oysa din yoluyla ruhen tutsak edilen insanlar kendine düşman olurlar.

Gelecek nesiller din yoluyla insanların düştüğü gülünç durumu güldürü olarak zevkle mi okuyacaklar, yoksa lanetleyecekler mi bilmiyoruz.

Yorum bırakın