kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

TANRILARIN ÇÖPLÜĞÜ ORTADOĞU

Posted by kaniyasor 25 Eylül 2016

k.y.Kani Yado – 25.09.2016:

Çöl karanlığının inançsal mitolojisinde hayır ve şer tanrıların inisiyatifindedir. İnsanlar kendi iradesiyle değil tanrıların veya tek tanrının “ol dediğinde olur” emir ve talimatıyla kaderleri belirlenir.

Eskiden köle sahipleri tanrıların veya tek tanrının adına ve kendi çıkarları doğrultusunda dinler ilan ederlerdi.  Bu dinler toplumu emir ve talimatlarla yönlendirip yürütüyorlardı.

Şimdi ise siyasi tanrı şirkler emir ve talimatlarla toplumu sürüleştirip istedikleri çıkmazlara sürüklüyorlar!

Yaratılan karanlık ortamda ölmek veya yaşamak istemek insanın iradesiyle bir talep haline gelmiyor.

Bu karanlığın sayesinde siyasi tekçi lider tanrılar  bizi istedikleri biçimde düşündüren, istedikleri biçimde yönlendiren ve yürüten kudrete ulaştılar.

Mekke korkuluklarının hipnotize ettiği tüm toplumlar iradelerini tanrı şirklere kaptırdığı için çağın felaketi oldular.  Şimdi dünya bu felaketten kurtulmak için çareler arıyor, önlemler alıyor…

Bu karanlıklarda göz gözü görmüyor ve insanlar çözüm gücü olması gerekirken çözümsüzlüğün taşeronları peşinden koşturuluyor…

Bir düşünün yaşadığımız mezarlıkta kim kendi iradesi ile düşünüyor, kendi iradesiyle yürüyor ve yönleniyor? Toplum ezberletilen bir yaşama mahkum!

Eğer bir kişi her şeyi belirleyebiliyorsa, toplum ve o kişi tencere ile kapaktır. Sanırım bu secdeci karanlık mezarlığın tümü tencere ile kapağın gürültüsünde sesler birbirine karışıp belirsizliğe doğru sürükleniyor.

Eğer belirleyici siyasi tek tanrılar toplumu  istedikleri istikamete doğru sürükleyebiliyorsa, toplumun kendi iradesi dışında şekillendiğini söyleyebiliriz. Toplum kendi kaderini belirleyecek iradeye sahip değilse, biz buna toplum değil sürü demek zorundayız. İradelerini şirk/tanrı/liderlere kaptırmaya alışık toplumlar her an esir düşmeye müsait olur.

İnsanlar dinlerle, siyasetlerle kendilerini çelik kafeslere kilittledikten sonra çözümsüzlüğün bataklığına sürüklenirler.

Türkiye’de bu koşullarda, hiç kimse devletin istemediği bir yargıya sahip değildir. İnsanlar devletin istediği biçimde düşündürülür, devletin istediği şekilde düşünür ve devletin istediği beğenilere sahiptir.

Bu direnmelere rağmen her şey değişecektir. Köleci toplum ideolojisi dediğimiz dinlerin oluşturduğu irtica orduları dünyanın istikametini değiştirebilecek kudrete sahip olsaydı, insanlar hala mağaralarda maymunsu bir yaşama mahkum kalmış olacaklardı ama insanlık demokratik toplum uygarlığına ulaştı.

Çöl vahşet dinleri ve bu dinlerin mezhepleri, bireyler ve toplumlar arasındaki sevgi bağlarını koparacak kadar etkili olma koşullarında toplumsal evrimleşme gecikebilir ama  dünya hızından hiç bir şey kaybetmez!

Karanlıklarda mağdur olan toplumların demokratik uygarlıkla bütünleşmesi için dünya aklıselimi tarafından her türlü tedbirin alınacağı muhakkaktır.

Birilerini, birşeyleri tabulaştırmaya müsait  toplumlar hiç bir zaman halk öncüsü dediğimiz halk önderliğini yaratamaz, ancak birileri tarafından atanan siyasi taşeron liderlere sahip olabilir. Ruh hastası Recep Tayyip Erdoğan bu anlattıklarımızın ispatı için örnek gösterilmesi yeterlidir.

Halk önderlikleri ile taşeron önderlikler arasındaki fark mütevaziliktir. Taşeron liderler Recep Tayyip ve başka birileri gibi kendilerini tanrılaştırıp toplumu kapıkulu sadakatinde kendilerine bağlayarak sonuca varmayı esas alırlar.

Halk liderleri Selahattin Demirtaş, Mandela ve Ghandi gibi mütevazidirler. Bunlar sevgi selini oluştururlar.

Ümmet zihniyetiyle yozlaşan Türkler ve Kürdler Türkiyelilik politikasıyla tamamıyla kendi milli renginden uzaklaştı ve ortaya çıkan ucubelikle üstü Mekka altı Washington renklerine girerek kendi milli renklerinden uzaklaştılar .

Osmanlı ve TC, Arap ümmetçiliği üzerinden Kürd milliyetçiliğini engellemeyi başardığı gibi, TC Selanik ümmetçiliğini Kürdlere dayatarak Kürd ulusal siyasetini engelleyip Türkiyelilik siyasetini Kürdleri aldattı. Her iki halde de taşeron yapılanmaları kullandı. Bu karanlık ortamda Kürd ve Türk aydınları rollerini oynayamadı ve TC devlet misyonerleri tarafından hep küçümsendi.

TC, 60 000 silahlı köy korucusu artı binlerce tetikçi Kürdü devlet için çalıştırdığı gibi Kuzey Kürdlerini Türkiyelilik siyasetine koşturmayı başarmıştır. Din-iman tuzaklarıyla Güney Kürdistan’ı da Türkiye’nin hizmetine koşmadan uluslar arası vicdan bunun tedbirini alacaktır.

 

Yorum bırakın