kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

KUL KÖLE SİYASETİ VE SİYASET REZALETİ

Posted by kaniyasor 16 Haziran 2018

k.y.Kani Yado – 16.06.2018:

Daha evvel, eski siyaset dediğimiz dini ve yeni din diyebileceğimiz tekçi rezil siyaseti, toplumu yönlendirme becerisi olarak tanımlamıştık. Tanımda yönlendirmenin amacı önem kazanmaktadır.

Tanımın dayandığı esasları derinlemesine incelediğimizde bu amaç toplumun mutluluğu için değil, aksine insan ihtirasları olduğu ortaya çıkıyor. Bir örnekle açıklarsak, Mekkelilerin İslam dini ilanı üzerinden devletleşmesinin amacı insanları mutlu etmek değil, işgal ve talandır.

Mekkeliler kendi çöl yaşamlarını yalanlarla, talanlarla, gasplarla zenginleştirmeyi amaçladıkları her haliyle biliniyor. Ganimetlere sahip olmak için Rabbimizin adına söyledikleri yalanlarla, talanları, gaspları, insanları bedenen ve ruhen tutsak almayı tanrısal bir buyruk olarak gösterdiler.

Kur’an’da bahsedilen “ganimet” denen Arapça kavram, Türkçe “zenginlik” anlamına gelen bir kavramdır. Arap şeriatçı güçlerin Suriye’de erdemsiz bir yaşamı yeniden Suriye’ye dayatırken başlattıkları savaşta  kadınları ganimet olarak gasp ve onlara tecavüz fetvalarını bu hükme bağlıyorlar.

Verdiğimiz örnekte de görüldüğü gibi, tahlilimizin en önemli tarafı dinin ve siyasetin ortaya çıkış nedenleri ve niteliklerine açıklık getirilmesidir. Dini, lideri, partileri kutsallıkla korkuluk haline getirmek başlı başına bir insanlık ihlalidir. Dinler, siyasetler, liderler düşünceye katkı sunmamışlar, tersine gelişen düşünceyi ustalıkla kendi ihtirasları için kullanmışlardır.

Biz dinin ve siyasetin ortaya çıkış nedenlerinde yönlendirici dinamiklerin ihtiraslarını görmezden gelirsek sorunun kavranmasında doğru katkı sunamayız.

Dinlere ve siyasetlere büyük kutsallıklar atfedenler ve bunu toplumlara dayatanlar toplumları egemenliklerinin altına almakta kararlı olan egemen muhteris tahakkümcü güç olduğu her haliyle bellidir.

Günümüzde de yararları ve zararları hesap edilmeden ortaya çıkan  legal veya illegal siyasi partilere ait  simgelerin, liderlerin, dayattıkları sistemlerin tabulaşması ile  dinlerin ortaya çıktığında kutsallık atfedilmesi arasında  hiç bir fark yoktur.

Kendi tekçi liderlerine, kendi siyasal parti veya simgelerine laf ettirmeyen faşist önderliklerin sadakat köleleri iyi bir örnek değil mi?

Ak Parti iktidarında görüldüğü gibi Tek iradeye dayalı faşist biçimler, dünya aklıselim vicdanının duvarına  çarptıkları zaman demokrasiye radikal gömlek giydirmek onları insanlığa yaptıkları ihanetin bedelini ödemekten kurtaramaz.

İyi dikkat edildiğinde siyaset bir başka gücün taşeronluğunu yaptığında bile kitlelerin iradesini tutsak etmek için siyasal harekete dinlerin ortaya çıkış nedenlerinde olduğu gibi siyasete de kutsallık atfedilmiştir.

Sol siyaset de en az din siyaseti kadar şiddetli bir biçimde toplumun iradesini tutsak edebilmek için kendi varlık nedenlerini, liderlerini ve sair kavramlarını kutsallaştırmıştır.

Bu çirkin biçimle sosyalist olduğunu iddia edenlerin gizli niyetlerinden çok hangi güçlerin taşeronu oldukları önem kazanıyor. Zaten hiç bir siyasi hareketin amacı göründüğü yüze aksetmez.

Burada ortak olan yön, bireyi birey olmaktan çıkarıp, iradesi elinden alınmış, kendi efendisine secde edebilecek hafif kişiliğe kavuşturmak, tazı gibi kendi efendisi için koşacak duruma getirmektir.

Dinin ve siyasetin tabulaştırılması konusunu belirlemek, meselenin esasının anlaşılması için yetmiyor.

Neden dine ve siyasete ihtiyaç duyuldu?” sorusu sorulmadan insanlara bu denli acı veren bu talihsizliklerin anlaşılması mümkün değildir diye düşünüyoruz.

Din ve siyasete kutsallık atfedilmiş “dokunan çarpılır” anlayışı insanlar tarafından kanıksanmıştır. Oysa tarih bu konuda bize bir çok dersler  veriyor ki, dine dokunulmadığı zaman insanlar çarpılmış, siyasete dokunulmadığı zaman siyaset de din savaşları gibi milyonlarca insanların ölümüne neden olmuştur!

İnsanların iradeleri ele geçirildikten sonra ağadan ziyade maraba, despot liderden daha çok sadakat köleleri dinin ve siyasetin beyinsiz robotları haline gelirler.

O halde bireyin iradesi önem kazanır. Muhteris erk, dini öge, diktatörler  toplumun iradesini bir şekilde etkisizleştirdiği zaman toplumu bir koyun sürüsü gibi peşinden koşturabilir.

Kürdler de diğer bölge halakları gibi beyinden darbe ala ala kolayca  zalimlere, diktatörlere iradesini kaptırabilecek kadar zayıflamıştır diyebiliriz.

Bu koşullarda artık birey kendine ait değildir, bir eşyadır, fiyatı vardır, pazara sürülebilir, kullanıma hazırdır!

Şimdi Kürdlerin TC derin misyonerleri tarafından Ortadoğu dengelerinde kullanılması buna iyi bir örnek teşkil etmiyor mu?

Biz, “keşke böyle olmasaydı” şeklindeki reaksiyonlar yerine, bireyi köleleştirmeye yönelik tüm dinsel ve siyasal çabalara karşı doğru bir duruş sergilemeyi esas almak zorundayız ve bunun teorik altyapısını inşa etmek zorundayız.

Artık tek kişinin önderliği duyulduğunda Hitler  ve onun neden olduğu acılar akla geliyor. Kürtler bu tekçi lanetlikten ders aldılar mı?

İnsanoğlu bu konuda çok hassas olduğu gibi, bundan sonra  tekçi siyaset dediğimiz faşizm ve benzeri diktatörlük biçimlerine geçit vermeyecektir. İnsan iradesini tutsak etmeye yönelik taşeron siyasal ve dinsel hareketler siyasal kavramların önüne “demokratik” veya “radikal demokrasi” gibi aldatmaya yönelik yeni maskelemelerle kendilerini aklıselimin sorgusundan kurtaramaz.

Siyaseti ve dini tek otorite sisteminde toplumsal irade yerine, askeri despotluk sistemlerinde olduğu gibi emir ve talimatlarla yukarıdan aşağıya bir işleyişe sahip olduğunu biliyoruz. Bu işleyişte kader tutsakları aşağılanmışlar, düşürülmüşler, düşkünler bir sürü haline gelirken şirk olarak biçimlenen başlar çoban durumuna gelirlerken yaşam çekilmez hale gelir.

 

Yorum bırakın