kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

DÜNYANIN EN BÜYÜK SORUNU SİYASİ VE DİNİ YALANLARDIR

Posted by kaniyasor 8 Ocak 2012

Siz Roma İmparatorluğu’nun köleleri nasıl savaştırdığını hiç düşündünüz mü? Yalanlarla! O yalanlar Mekke’de olduğu gibi Vatikan’da büyük karargah kurmuştur. Kölelik zincirleri gevşedikçe o karargah küçülüyor. Köleler uyandıkça devler küçülüyor, fare gibi küçülüyor. Geçmişten günümüze kadar köleleri veya köle ruhluları yalanlarla aldatmak zor olmamıştır.

Eski versiyon yalanlar din denen eski politik paradigmalarla kurumlaşıyordu. Palyaçolar belli bir güce dayanmasalardı yalanlar köleleri kandırmak için tek başına işe yaramıyordu. Yalan şiddet ile desteklenmeliydi! Kılıçlı, zülfikarlı, tüfekli, bombalı, bombardımanlı şiddet ve şiddete dayalı talanlar savaşları, yalanları meşrulaştırmanın araçlarıdırlar. Yalancıların mantığında talanlar ganimet, yalanlar Allahın emirleridir.

Yalan söyleme, yalanlarla toplumu yönlendirme konusunda Türkiye çok deneyimlidir. Arap yalanlarını  Osmanlı oluşumuyla devraldılar, talanlarda zaten her zaman  bölge şampiyonuydular. Yalanları da Araplardan devralınca bölge şampiyonluğundan dünya şampiyonluğuna terfi ettiler!

Türkiye ve Kurd toplumunda her saniye, her dakika ve her saat yalanlarla teneffüs ediliyor. Kurd toplumunu çıkmaz sokaklara yönlendiren Kurd siyasileri yalanların siyasi limanlarına sığınmakla teşhir olmaktan kurtulamazlar!

İlker Başboru, düdükçübaşı Evren Paşa gibi palyaçolar arkalarında tuttukları sopayı göstererek yalan üfürmeleri bu durumu kavramak için iyi bir örnektirler.

Siyasi örgütler de bu konuda o palyaçolardan geri durmuyorlardı. İnsan olamamanın belirtileri her adımda ortaya çıkıyordu. İnsanları tutsak ettikten sonra şiddet ile onları tutmak kolaylaşıyor. Aslında bizim için bol bol komedi konusu oluyor ama insanın vicdanı rahat olamıyor. Türkiye’de üfürülen yalanların kasırgası şeklinde esen Başbuğ Alpaslan Türkkeş’in ”Geri döneni vurun” talimatı virüsü Kurd başbuğlarına da bulaşmıştı.

Yalanlar rüzgara benzerler, şiddetlendikleri zaman kasırga olurlar, tayfun olurlar, tufan olurlar! İnsan bu rüzgârların ne için, kimin için estiğini ve yönünü kestiremez. Şimalden zannedersiniz, bir bakarınız Cenubtan, veya Mağrub’tan  eserler. Bir bakarsınız ki bir tusinami gibi her tarafı darmadağan etmiş! İnsanlar ne kadar hafif! Bir fırtına estiğinde kağıt parçası gibi kapılıp savrulabiliyor!

İnsan hafif olunca küçük bir çakıl taşı ağır gelir insana. Bir çakıl taşı gelir efe kesilir, kabayı kesilir, canavar kesilir! Hitler gibi bağırır çağırır, insanın ödü kopar! Korkakların en korkanları daha sakin ve daha tedbirlidir. Bilgi yok ama tecrübeleri çoktur.

Bizim yörenin Kurdmancları “eyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyt, pıfê ezmanan dıke” derler. Yani “heyyyyyyyyyyyt, göklere üfürüyor!” diye tercüme edebiliriz. İsmail Beşikçi hocamızdan daha fazla biz halktan öğreniyoruz doğruları. Biz liderleri övdüğümüz zaman hep bu konuda tecrübelerini konuştururlardı. Onlar bize” hele bir fırsat ellerine geçsin görürsünüz o melekler nasıl canavar kesilirler!’’ derlerdi.

Gerçekten öyle oldu, kedi ruhlular fırsatları yakaladıkları zaman terfi ederek aslan oldular, fareler kedi oldular! Hele bazıları direkt başbuğluğa atandılar! Ona diyeceğimiz yok, kozmik torpillilere dil uzatacak yürek de yok bizde!

Biz köprüden geçinceye kadar bağrımıza taş basarak amcaya dayı dedik durduk. Bu yalanların sahipleri de geçmişte yalancı ağabeylerinin tecrübelerinden yararlanmışlar. Hitler abilerine özenerek nasıl görkemli liderler oluştuğunu gördük.

Bu önemli tarihi süreçte bedava hayvanat bahçelerini ziyaret ediyoruz. Bizden sonraki nesiller bu lider dediğimiz dayıları para ile bu müzelikleri ziyaret edeceklerdir.

Kaddafi’nin mezar taşına “İlahı olduğum halk bu dünyada bana sahip çıkamadı, öbür dünyada yanımda olacak” diye yazılacak. Cübbeli Ahmet Hocamız hurilerin nikahlarını kıyar. Bu dünyada çok tecrube aldılar, öbür dünyada bu tecrübelerini konuştururlar. Cennetin alanları, caddeleri geniştir.  Bu dünyada onun için savaşmayan halkı ”canımızla, kanımızla seninleyiz ey İlah!” diye slogan atacaklardır, o hurileri ve meyveleri bol, caddeleri ve yürüyüş alanları geniş cennette. ‘’Biji Saddam, bıjî Kaddafi’’ diye bağıran mü’minlerin önünde cübbesiyle sarık ve sakalıyla Cübbeli Ahmet efendi bütün görkemiyle slogan attıracak.

Hitlere, Mustafa Kemal’e yetişemedik ama  Saddam’ın, Kaddafi’nin, düdükçübaşı Evren’in, Borazancıbaşı İlker Başboru ve bunların örtülü ve örtüsüz yandaşlarının böğürmelerine şahit olma şansımız oldu. Hele bir gerdan şişirmeleri var ki ihtişamından yer gök sallanıyordu!

Hani bazen Kasımpaşa kabadayısı AbdulTayyip de özeniyor ya…Ama başaramıyor. Biraz demokrat gözükmesi için ağabeyleri tembih etmiş. Başbakanımız ağabeylere karşı saygılıdır. Saygısını büyük kudret Abdulfethullah abisinden almış. Cübbeli, cariyeli full İslam yerine üstü Mekke, altı Washington modern İslami’n misyonerliğidir bu. Yalanlar neye kadir değil ki!

Üfürükçülüğün tarihi çok eskidir. TC Genel Kurmayı sola ve sağa abi yetiştirmiş. Bu ağabeyler de iyi üfürmüşler.  Kurdlere ve Türklere  cemaat kurmuşlar, parti kurmuşlar. Bizim zamanımızda  Genel Kurmayın  solun içine atadığı İlyas Aydın diye bir abi vardı. Kurdlere ve Türklere kaç parti kurduğunu bilmiyorum. Çünkü daha sonra başka isimlerle ortaya çıkmış, örgütleri finanse etmiş.

Ankara büyük bir şehirdir.  Çankaya’da İlyas, Ulusta Pinti Necati olmak kolaydır. İnsan pilot olduktan sonra ha İlyas ha Necati ne fark eder? Şaka maka Kurdleri iyi kandırdılar.

Ankara’da büyük bir kesimhane vardı. Orası Et ve Balik Kurumu’a aitti.  Kesime gidecek koyunları sağ ve selametle kesimhaneye yönlendirmek için özel koçlar memur edilmişti. O koçlar koyunları kesimhaneye yolcu eder eder tekrar yerine istirahatgahına dönerdi.  Bir arkadaşım orada çalışıyordu, beni gezdirdi, eğer hala yaşıyorsa gözlerinden öperim. Onun orada bana gösterdikleri olmasaydı ben siyaseti çözemezdim.

Türkiye’de kitap okuma oranı çok düşüktür. Eskiden insan “ebced, hevves hutti”  diyebilseydi alim olurdu. Ulemaya katılır TC başbakanı Abdultayyip Erdoğan’ın medar-i iftiharı olurdu. Şimdi biraz zor. Siyasi ağabeylerin, siyasi koçların ekip halinde yazdıkları kitapların derleme olduğunu, kopye olduğunu bile insanlar fark edebiliyorlar. Ne günlere kaldık, artik lider olmak zorlaştı!

Teorilerin cazibeleri sürekli iyi niyetleri sömürürler. Ben işkencehane görevlilerinin bir işkencede ağladığını gördüm ama kendilerine devrimciyim diyenlerin birbirine yaptıkları zulme karşı üzüldüklerini görmedim! Belki ben siyasi abi olmadığım için göremedim, gören yufka yürekliler varsa bana söylesinler!

Dünya insanlığı uyandıkça Selçuklu ve Osmanlıların talancılığı ve barbarlığı teşhir oluyor. Halklar kendi koşullarında gelişirken Orta Asya barbarlarının bölgede çiçeklenen uygarlıkları yerle bir ederek uzun yıllar toplumları yalanların karanlığında tutmuşlardır. İslam’ın uğradığı her yer bu gün bu yalanların neden olduğu karanlıklardan kurtulmak için çırpınış içindedir.

Yavuz hırsız misali, utanmadan eski sömürge toplumların nabzını yoklayarak onları yeniden tuzağa düşürmek isteyen Başbakan kimin adına o sömürgeci barbar dilini kullanıyor? Cezayir’in Başbakanı Ahmed Uyahya, konuşmasında “Sayın Tayyip Erdoğan, Cezayir’in kolonileştirilmesinin ticaretini yapmaktan vazgeçmelidir” şeklindeki tepkisi yerini bulmuştur.

Cezayir’in başbakanı gereken cevabı verdiğinden dolayı bu konuda yalancıların yalanları üzerinde fazla durmaya gerek yoktur.

Sayın Başbakan Tayyip! Kucağında oturarak suçladığın sömürgeciler ülkelerin petrolünü sömürürler ama toplumun diline ruhuna dokunmazlar! Siz yalanlarınızla insanlarda ne dil bıraktınız ne ruh bıraktınız ne de insanlık bıraktınız!

Yorum bırakın