kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

27 MAYIS UĞURSUZLUĞUN İSMİDİR

Posted by kaniyasor 27 Mayıs 2013

Kani Yado – 27 Mayıs 2013: Anılarımızdaki notlardan yararlanarak uğursuz 27aaa-kaniyado.2 Mayıs’ı ve ilgili mevzuyu anlatmaya çalışalım. Uğursuz CHP iktidarı bu günü milli bayram ilan etmişti. 7 ve 27 tarihi olaylar istisnasız hepsi uğursuzluk getirdiler, bu tesadüf mü?

Gün geldi devran döndü Türkiye Cumhuriyeti’nin düdükçü generalleri belki bu gün kendi aralarında Silivri Cezaevinde bayramı kutluyorlar. Çetrefilli Kurd dostları General Atilla Uğur, General Veli Küçük, General Yalçın Küçük, General Doğu Perinçek ve diger sivri sivil ve askeri sivriler…

Konunun anlaşılması için ilkin TC’nin Son yarım asırda sivil-asker çatışmasının Kronolojisini açıklayalım:

1-Hitlerin yenilgisi ve CHP’nin sonunun başlangıcı 1945

2-İnsan Haklar Evrensel Beyannamesinin yayınlanması 1948

3-Demokrat Parti’nin Menderes Hükumetiyle kesin sivil iktidarın zaferi 1950

4-Türk Silahlı Kuvvetlerinin tekrar darbe ile iktidarı ele geçirmesi 27 Mayıs 1960, Askeri Anayasa ilanı:1961

5-Ordu müdahalesi 12 Mart 1971

6-CHP’nin Bülent Ecevitin Genel Başkanlığında siviller tarafından ele geçirilmesi 1972

7-Sivil iktidar olarak Ecevit hükümeti 1973

8-1973-1980 TSK’ın tüm sağ ve sol sivil örgütleri yönlendirme, birbirine karşı çatıştırma dönemi 1973-1980

9- Ordu darbesi 12 Eylül 1980 ve CHP’nin tekrar sivillerden geri alınması.

10-Turgut Özalla ANAP sıvil mutabakatının orduya karşı sivil zaferi 1984 ve TSK’ın Kurdleri savaş konseptine sürükleyerek sivil iktidarı yıpratma dönemi 1984-1998

11-1998’da uluslar arası gücün  Suriyeye savaş tehdidiyle Gladio-Ergenekon tasfiyesine başlaması. (Operasyonun daha kaç yıl devam edeceği belli değildir)

12-1998’den sonra siviller yeniden atağa geçtiler.

İşkenceci generaller  ve onların sağ ve sol dostları Silivri Cezaevinde şimdi mağduriyet politikasını yapıyorlar. Hele manzaraya bakın! Masum işkenceciler  Kurdlerin masum dostlarıyla(!) birlikte yargılanacaklardır. Kimi ”bizim generallerimiz milli görev yaptıkları için mağdur edildiler’‘ diyeceklerdir. Kimi ” yani ne olmuşki, bizim mahalenin çocuklarına bir kaç araba yaktırdık, kıyamet mi koptu? Dünya Kurdlerden daha fazla nefret etsinki Türkiyenin birliğini, dirliğini, bölünmezliğini sağlamak için milli görevdi, MİT ile beraber yaptık” diyecek. Her kesin gerekçesi kendine göre doğrudur. Ama çağımızın ‘eşek şakası’ diye bir siyasi oyunu yoktur!

Gladio’yu tasfiye eden uluslararası gücün himayesindeki özel yetkili savcı ve hakimlerin de gerekçeleri vardır. Düdükçülerin Kürd misyoner düdükçü dostları, düdükçülerin kendi  televizyonlarında, gazetelerinde aydınların özgür(!) duruşunda mağdur olduğunu iddia ediyorlar. Sahiden bir komedi mi bu? Yoksa şaka mı ? Şaka olsa bile bir eşek şakasıdır bu!

Bu danışıklıklar, bu acılar, bu işbirlikçilikler, bu komediler canımızı çok sıkıyor, bizi çok acıtıyor! Şabanların, ŞahiŞaban’ların, şaklabanların komedisi, güldürmenin ötesinde insanın onurunu, insanın yüreğini acıtıyor.

Güneş ve ışık mutu ve mutluluğu temsil ettiği gibi, cehalet ve karanlık acıları ve esareti temsil eder. Kimse esareti amaç edinmez ama insanları esarete mahkum etmek için özgürlüğü oltaya yem olarak kullanır. Zalim işbirlikçiler bu yemle insanları avlar ve tutsak eder. 12 Eylül Ordu darbesinden sonra Türk Silahlı Kuvvetleri sivil erdemleri yok etmek için çok ciddi çalışmalar yaptılar. İnsanları karşı devrimci erdemsizliklere sevk etmek için akla hayale gelmeyen oyunlar oynadılar, oyuncular sahneye koydular!

Cumhuriyetin kuruluşunda Talat Paşa’ların, Fevzi Çakma’kların yarattığı Saidi Nursi gibi çakma liderleri solda ve sağda yarattılar. Bunlar ölümlerden zevk alabilecek derecede ölüydüler, sadisttiler! Bu zevklerin varlığı Kürd Hz. İbrahimi diri diri yakmak isteyen bir zihniyetin kendisinde mi yoksa düdükçü Kenan Paşanın faşizm çalışanlarının yarattığı sadistler mi bunu çözecek bilemiyoruz. Somut olarak gördüğümüz acılarımızın danışıklı savaşta bir drama dönüştüğüdür. Gençlerimiz tüketiliyordu. Mezopotamya’nın üstüne çöken katmerli karanlığa döndü bu oyun! Kürdistanı dıktatörlerin, karanlığın pençesinden çıkarmak istiyen Kürdistanın öncüleri yok ediliyordu.

12 Eylülcülerin yarattığı palyaçolar kendilerini Kocattepenin zirvesinde gören çatmalar gibi kahkaha atarak “ bakın ne güzel ölüyorlar!” dercesine insanlıkla alay ediyorlardı. Hem bu yanda hem o yanda Sedat Bucaklar yaratarak bu acıları Hz. İbrahim döneminden önce olduğu gibi Tanrılara kendi çocuklarını kurban etmenin sahte gerekçesini yaratmışlardı. Utanmaz Kemalist Sistemin düdükleri ve düdükçü Paşaları Kurdlerin alasından belasını, Yahudilerin en yakışıklısından cübbeli ve cübbesizler yaratmıştı. Kimin sağda, kimin solda yer alması gerektiğini bu düdükçüler tayin ediyordu. Düdükçü Kenan Kurdlere öyle bir ayar verdi ki tüm Kurdler birleşse yine secdede kula kul sadakatinde kalırlar!

Hayatımda en fazla arzuladığım düdükçü generallerin siviller tarafından sorgulanmasıydı. Bu durumu da gördüm. Sivil toplum, askerlerin siviller tarafından sorgulanması askerlerin intihar etmelerine neden olabilecek kadar onlara dokunabileceğini bilmiyor. Asker ile sivil, faşizm ile demokrasi kadar birbirine terstir.

Türkiye bu güne nasıl geldi? Yaşlı nesil olarak biz,

-27 mayıs 1960,

-12 mart 1971,

-12 eylül 1980,

-28 şubat 1997 darbesi olmak üzere toplam dört askeri darbeye şahit olduk.

İkinci Dünya Harbinde faşist Almanya’nın ve müttefiklerinin yenilmesinden sonra Hitler hayranı CHP derhal erimeye başlamış, 1950 Seçiminde liberal anlayışa sahip Demokrat Parti toplumun çeşitli kesimlerinin mutabakatıyla seçimi ezici çoğunlukla kazandı. 1950 yıllarının başındaki tartışmaları hatırlıyorum. Daha sonra her kesin Türkiye İşçi Partisi Genel başkanı olarak tanığı sosyalist Mehmet Ali Aybar da Menderesin sivil iktidarına destek Verdi. Bu işçi partisi qıbrax Doğun’un partisine benzemiyordu.

En fazla jandarma baskısının kırılması konusu konuşuluyordu. Ağalar halkın sataşmalarına maruz kalmamak için pek görünürde olmazlardı. Hükümetin partisinin kasaba halkına değer vermesi CHP tarafından hoş karşılanmazdı. CHP’li Kürd Ağalar da, Menderesi ayak takımının yanında olmakla suçluyorlardı.

27 mayıs 1960 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerin darbe yapmalarıyla birlikte ağaların sevincini ve darbeyi nasıl kutladıklarını hatırlıyorum.

Faşist Cumhuriyet gazetesi  sevinç çığlığı atıyordu! Cumhuriyet gazetesi Kemalist faşistlerin sevinç çığlıklarını manşet yapmıştı!

Biz burada ağaları aşağılamak için bu konuyu bir şekilde değerlendirmiyoruz. Ağaların Sünni şeyhler karşısında tutunmak için devlete dayandıklarını iyi bilmek gerekiyor. Bu her zaman TC’nin iki bilinmeyen uşaklaştırma denklemidir. Din adamları siyasi otorite olmak için yoksul halkı etkileme gücüne sahiptiler. Çünkü cennetin anahtarı bunların elinde sanılıyordu!

Bu yüzden Kurd ağaları Yavuzun döneminden beri resmen Osmanlı devletine dayandıkları gibi, Cumhuriyet döneminde Kemalist Cumhuriyete dayandılar. Bu tercih koşulların zorlamasıydı. Aksi takdirde bu Arap kültür misyonerleri olan şeyhler onları toz/duman ederlerdi. Gördüğünüz gibi kırsal kesimin yoksullarının zaafları faşizmin güçlenmesine neden olabilecek sonuçlar doğuruyordu.

Eski Palu Özerk Kürt Hükümeti etkisinin sürmekte olduğu coğrafyada siyasal mevzilenmelerin doğru görülme şansı vardır. Yöremizin sınıfsal konumu, Palu Kurd hükümetinin zamanında atanan mütegalibelerin oluşturduğu ağalar CHP’liydiler. Yoksullar ve Arap İslam inançsal geleneğini ve yaşam biçimini oturtarak toplum üzerinde bir güç olmaya çalışan Sünni dini otoriteler CHP karşıtıydılar.

Bu yandaşlıklar ve karşıtlıklar zorun dayatmasıdır. Biri devletin, diğeri din korkusunun dayatmasıdır. 27 Mayıs 1960’ta darbe ile Menderes iktidarına son verilir verilmez yöremizin tüm Demokrat Partili köylüler kasabaya akın edip CHP ilçe başkanı olan yöre ağasının evini ziyaret edip bağlılıklarını bildirdiler.

27 mayıs 1960 darbesi olduğunda ben 14 yaşındaydım. Siyasi durumları çözecek durumda değildim ama insanların tutumlarını izlerken geleceğimi de etkileyen yargılarıma neden olan ibretler beni çok etkiledi.  On yıldan beri jandarma baskısından kurtulmuş halk, Menderes döneminde kendini rahat hissediyordu. Daha evvel Jandarma köye geldiği zaman ben büyüklerimizden daha çok hızlı koşmuştum ormanda saklanmak için. Belki o korkulardan dolayıdır sağ ve sol siyasal radikalizm faşizmi çağrıştırıyor bende.

Bir 27 Mayıs sabahıydı. Yani dünden bir gün sonraydı!

Sonradan öğrendiğimiz kadarıyla İngilizlerin torpiliyle Türk Silahlı kuvvetlerine girmesi sağlanan Kıbrıslı Albay Alparslan Türkeşin sesiyle radyodan vahşi ve kulağa işkence eden bir sesle idareye el koyduklarını duyurdular! Babam üzülüyordu.

Artık jandarma devleti geri gelmişti. Üzüntülü görünmek de yasaktı. Despot liderlerin ayak bastığı toprağı yiyen veya doğum gününü kutlayanlar gibi her kesin pişmiş kelle gibi sırıtarak üzüntülerini gizlemek zorundaydı.

Her kes sahte tebessümlerle biribirini selamlıyordu. Bundan sonra on Kasımlarda sahte ağlamalar dönemi, CHPlilere sahte tebessüm dönemi başlayacaktı. Karakol onbaşılarına karşı sahte saygılar artmıştı. İtaatler de ibadetler gibidir, sahte ile başlar tahta olur ve iman güçlenir. 28 Mayıs sabahı bizim köylülerin gürültüsüyle uyandım yataktan. Sabah erkenden köyden gelmişlerdi kazaya.

CHP ilçe başkanı Ağanın konağı bize yakındı. Köylüler oraya biat etmeye gidince merakımı gidermek için konağın karşısında durup girip çıkanları seyretmeye başladım. Sanki mahşer kopmuştu. Köylerden kopup gelenler girip çıkıyordu.

Yer darlığından dolayı ağa konağına girip biat edenler hemen çıkıyordu. Köylülerin ağaya karşı biat şeklini ve el öpüşlerini görme imkânım yoktu. O zaman köylülerimizin o korkak, o vefasız, o duygusuz davranışlarına karşı içten içten nefretim artmaya başladı.

Bu demektir ki güce biat edenlerin sevgi gösterileri de sahteydi, bu gün örgütlerde de görüldüğü gibi sadece güce dalkavukça tapınmadır.

Gördüğüm kadarıyla Türkiye’ye birileri her zaman bir ayar veriyordu. 1960 yılında Menderes dönemine karşı askeri darbe yapıldıktan sonra, askerin süngüleri altında 1961 anayasası halk onayına sunuldu. Bildiğiniz gibi korkutulmuş halk her zaman ‘köprüden geçinceye kadar ayıya dayı’ der. Halk referandumda %92 ayıya dayı dedi ve 61 Anayasası yürürlüğe girdi.

Çocuk duygularıyla düşünürken sınıf özellikleri itibariyle köylülüğün tarihin çarklarını her zaman geri çevirmeye çalıştıklarını çözmem mümkün değildi. Bir güce sığındıkları zaman aslan kesilmelerine de… Bu bazen devlet gücü olur, bazen aşiret gücü olur, bazen örgüt gücü olur, bazen cemaat gücü olur.

Tarih boyunca kölelerin efendileri için nasıl savaştıkları, kahramanlık madalyalarını efendilerinin elinden almak için nasıl didindiklerini, öbür dünyada da aynı madalyalardan başka, onlar için hazırlanan hurilere kavuşmak için nasıl sabırsızlıkla beklediklerini daha sonra öğrenme imkanlarına sahip oluyoruz. Belki onların bu biat mantıksızlığı olmasaydı benim de doğrulara ulaşma mantığım gelişmezdi. Bir taraftan din dersleri alıyor, bir taraftan okula gidiyordum. Bu beni geliştiriyordu.

1961 Askeri Anayasadan sonra Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından joker olarak yerleştirilen Süleyman Demirel üzerine düşeni yapmaktan geri kalmamıştır. Türkiye İşçi Partisi, DEV-GENÇ 68 gençlik kuşağı olarak yaşamımıza heyecan katarken 12 mart 1971 askeri darbesi gerçekleşti.

Bu süreçte Bülent Ecevit cesur bir çıkış yaparak toplumun Karaoğlan’ı oldu. CHP kongresinde Kemalist General İsmet paşaya karşı aday olarak genel başkan seçildi. Onun cesur çıkışı devrimci gençliği harekete geçirdi. General İsmet İnönü tepki göstererek iftifa etmişti ve katil CHP halkın elinde kalmıştı.

Sivillerin Türk Silahlı Kuvvetlerin partisi olan CHP’yi ele geçirmesi, General İsmet İnönü’nün istifasına neden olduğu gibi aynı zamanda Ordunun zoruna gidiyordu.

Bülent Ecevit Hükümeti kurulur kurulmaz ilk icraat olarak genel af çıkarmak oldu.

Türk Silahlı Kuvvetleri bu dönemde kontr-gerilla örgütünü daha dinamik bir şekilde devreye koydu. 1975 yıllarının ortasından itibaren darbenin koşullarını olgunlaştırmak için Genel Kurmay kendi sağını ve solunu örgütleyerek toplumun içine saldı. Bu yapay kadrolar sağı ve solu çatıştırarak devleti hedef olmaktan çıkarıyordu.

Maraş’ta, Çorum’da, Malatya’da, Elaziz’de Alevi-Sünni çatışmasının fitilini çekip insanları çatıştırıyordu. Çatışmayı Genel Kurmayın kadroları sağlıyordu, Alevi ve Sünniler birbirini suçlayıp Devleti suçlanmaktan kurtarıyorlardı.

Genel Kurmay kozmik birimleri darbenin koşullarını oluşturduktan sonra 12 Eylül 1980 de genel Kurmay başkanı düdükçü Kenan Evren düdüğünü çalarak oyunu paydos etti!

Türk Silahlı Kuvvetleri kendi askeri anayasalarını halka onaylatarak uzun vadeli olarak Türkiye üzerinde vesayetini pekiştirdi. Ordu “siyaset, komünistlik, Kürtçülük, Türkçülük, faşistlik ve yobazlık benden sorulur“ dercesine ilgili tüm siyasileri tutukladı.

12 Eylül askeri anayasa ile kendini güvenceye alan Türk Silahlı Kuvvetleri 1983 yılında Orgeneral Turgut Sunalp’ın liderliğinde MDP’yi kurarak bir sivil görünümlü iktidar denemesini yaptıysa da onun karşısında sivil toplumun kurduğu liberal Anavatan Partisi yüksek oy alarak generallerin partisinin iktidar olmasını engelledi.

Turgut Özal’la Menderes dönemi gibi halk mutabakatı sağlanmıştı. Sivillerin bu hareketi Ecevit’in CHP’yi generallerin elinden kapması kadar orduyu incitti. Türk Silahlı Kuvvetleri ancak 17 Nisan 1993 yılına kadar Turgut Özal’a tahammül edebildi.

Bu tarihte ölümü zehirle sağlanmıştı.

– 17 Nisanda 1993’teTurgut Özal’ı öldürmeleri sivil topluma bir mesajdı.

– 17 Şubat 1993’te Eşref Bitlis’in helikopteri düşürülmüştü.

-17 Şubat 1959  Adnan Menderesin uçağı Londra’da düştü, tesadüfen ölmedi. –

-17 Eylül 1961’de idam edilmişti değil mi? Dikkat edin bütün 17 rakamları!

17 ‘ler toplumla psikolojik savaş kapsamında alay etmektir. 27 Mayıs da 7 rakamı içeriyor!

Bilhassa 17, 7, 27 rakamları TSK şifreleriydi. Bizim mahallenin kabadayıları alınmasınlar ama bu bir gerçektir. Bu yıllar aynı zamanda Genel Kurmayın güzel çocukları JİTEM’ci Kurd ve Türk siyasilerin en itibarlı olduğu yıllardır.

Bu yamyamlar, Turgut Özal’in misyonunu devam ettiren Abd-ulRecep’e  suikast gerçekleştirseydiler, mutlaka 17 tarinihine denk getireceklerdi.

En ilginç darbe 27 şubat 1997’de hazırlıkları tamamlanan  post modern darbesidir. Bu darbede kan akmamıştır ama tüm dünyada komedi konusu oldu. Şeriatçı yobazlığı gerekçe gösterebilmek için sokaklarda buldukları şarapçıları gizli yerlerde biraz eğiterek şeriatçı şeyh, tedarik ettiklerı kadınları onların zevceleri olarak örgütleyerek malum olan Ergenekon aracılığıyla kamuoyunu yönlendirerek bu komedik post modern darbeyi gerçekleştirdiler. General Doğu, general Yalçın, ve diğer sivil ve askeri generaller Ergenekon faşist ihtilal konseyinde poz vermeye hazırlanırken 1998 yılında uluslar arası güç sessiz sedasız ilkin Suriye’ye dokunarak sırayla delileri kulaklarından yakalayıp Silivri tımarhanesine doldurdu.

Yorum bırakın