kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

ZORLA ELDE EDiLEN ZORLA ELDEN GİDER

Posted by kaniyasor 25 Temmuz 2015

Kani Yado – 04.11.2013: rojbasdede-e1413219006683

Tarihin seyri farklılaşıyor. Orta Asya ve Mekke talancılarının barbarlıkları, talanları ve işgallerinden sonra coğrafyamızda insanlığın aldığı darbenin sonuçları dünya için büyük ve unutulmaz acılara neden oldu. Bölgede meydana gelen sarsıntılar zorla elde edilenlerin zorla elden gideceğinin sinyallerini veriyor.

Biz iki bin yıllık facianın dünyaya maliyetini hesaplamadan önce şiddetin siyasal boyutunu sosyal laboratuara alıp incelemek zorundayız. Avcılar ülkelerde tazı çiftlikleri kurup geliştirirken biz avcıyı, avı ve tazıyı inceleyemezsek değişimi geleceğe  miras bırakmak mümkün değildir.

Savaşlara özendirmeler olmadığı takdirde insanları savaştırarak amacına ulaşmak isteyen bir egemen sınıfın veya diktatörün güçlenmesi mümkün değildir. Bu güçler savaşı cazip hale getirmek için dinlerini ilan ederler, siyasal stratejilerini belirlerler ve böylece savaş mevzileri  insan beyninde inşa edilir.

Romanlara, komedilere yansıdığı şekliyle savaşçılık şövalyelerin eğlencesi değildir, bir üst sınıfın tercihiyle özendirilip geliştirilmiştir.

Bazen de Kürdler gibi  talihsiz sömürgelerde bu ulus birbirine karşı kışkırtılarak çatıştırılarak çirkinleştirilerek özgürlüğün toplumsal cazibesini yok edilebilir olduğunu her gün karşılaştığımız durumlardan fark edebiliyoruz.

Kürdlerin Kürdlere karşı tavır alma durumunun hazırlandığı koşullarda insanlıktan çok şey kaybettikleri anlamına geldiği muhakkaktır. İster insanlıktan çıkma diyelim ister başka güçler için çalışma diyelim değersizleşen bir sonuçla karşı karşıyayız.

Sanırım erdemler değil, Mezopotamya’nın dökülen kanı üzerinde Arapların kurduğu yaşamın rant kavgalarına döndüğünde kamplaşmalar, hizipleşerek gelişen kan emicilik Türk ırk devletinin de devreye girmesiyle üst kimliğe dönüşüyor ve toplumsal değerler yok olur.

Böyle devam ederse yamyamlık öne çıkararak hayvani güdülerinin başında gelen “yaşamak için öldürmek” biçimine geri dönülebilir.

Türkiye’de kendilerini bile kendilerinden kurtaramayacak derecede komik kurtarıcılar çoktur.  Adım başına kurtarıcılara rastlamak mümkündür. Kimi kırmızı gömlekli, kimi kara gömlekli, kimi üstüne yeşil gömlek geçirmiş kapkaranlık çöl zebanileri kurtarıcıları! Öyle ya! Osmanlı şeriat yaşamı hep karanlık değil miydi? Osmanlı Mezarlığı da aslına benzer kapkaranlıktır şimdi.

Kurtarıcı savaşçılık dile geldiğinde ya asker postalı ya da vatan kurtaran Şaban akla gelir. Bu durum askeri müdahalelerin verdiği acılara rağmen Türkiye’nin düştüğü gülünç durumu yansıtıyor. Şimdi şeriatçı yamyamlar cennete gitmek için Suriye’de ölmeye gidiyorlar! Müftülerin zina serbestîsi fetvalarından sonra rezil savaşçı olmak daha cazip hale geldi!

İnsanların düştüğü rezil durumlar komedi konularını artırıyor ama mide bulantılarından insanın keyfi kaçıyor! Şaban her derde devadır. Bazen cephede vatan kurtaran kahraman, bazen Faşo Ağa’ya karşı Şabanist bir bir militandır. Çünkü vatan kurtaranlar sağda ve solda aynı özelliklere sahiptirler.

Osmanlı mezarlığının suyundan ve huyundan olmak eşyanın tabiatına uygundur. Hatta bir asrın sağladığı benzeşme ile çöl zebaniliği kültür misyonerleri ve Kürd sol dinamizmi ve İslamizm’i de aynı özelliklere sahiptir desek yanlış olmaz.

Kürdlerde de sol, yönlendirilmiş Kürd siyasetinin Türkiyelilik biçimidir.  Bu yüzden Kürdleri de  bu kapsama aldık. Bu yaklaşım bizim icadımız değildir. Türkiyelilik üzerinden Türkleşme marazı her nedense Türk solu geleneğine sahip Kürd solunun kolektif iradenin üstünde zuhur den felakete aittir, yani tekçi iradenin müstehcen tercihidir.

Anadolu’nun batısında bazı gürültüler oluyor, bu gerçektir ama bu gürültüler, bu çığlıklar devrimci değildir. Silivri’de cezaevi mahkûmu işkenceci ve darbeci generallerin özlemi çığlık olup meydanlarda yankılanıyor. Bu çığlıklara devrim gömleği giydirmekle bu hareketler devrimci olmaz.

Devrimler çağın değişimci çığlığı olur, işkencecilerin hürriyete kavuşma özlemi devrimci olmaz. Türk Silahlı Kuvvetleri uluslararası güç tarafından siyasetin dışına itilince, Kemalist solun dünyası yıkıldı.

Kemalist sol artık sivil topluma karşı mücadelede militarizmi kalkan yapamayacağını anlayınca tek umutlarını sivil hükümetin devrilmesine bağladılar. Oysa sivil hükumet sadece Silivri Cezaevinin gardiyanıdır.

Dikkatinizi çekerim, Türkiye’de siyaseti yönlendirme görevi Türk olmayan unsurların elindedir. Tüm atamalar bunu gösteriyor. Ermeni, Rum,Yörük ve Kürdler devşirme liderler Türkiye’nin yönünü belirleyen muhalefet ve iktidar durumdadırlar. Bu atamalar ve ayarlar nasıl yapılıyor acaba hiç düşündünüz mü? İnce ince düşünün bu liderler atama değil mi?

Hangi konuyu ele alırsanız alın altında yönlendirme vardır. Bu toplumun Yeçeri ordusuyla Bektaşi ordusuyla, Sünni Türk- İslam ideolojisiyle hala Osmanlıdır.

Osmanlı Yeniçeri Bektaşi Ordusunun dağıtılmasından sonra bu Bektaşiler yok olmadılar. Balkanlardakiler orada yaşıyorlar ve Anadolu’dakiler Anadolu’da yaşıyorlar. Romalıların savaştırdığı kölelerden oluşan ordunun yaşama katılarak Avrupa’da hala sivil toplumla yaşamlarını sürdürdükleri biliniyor.

Peki Anadolu’daki Yeniçeri Bektaşileri nerede, Alevilerin katili olan bu savaşçıların nesli şimdi kendini hangi kimlikle gizliyor?

Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yaşayan Şii-Bektaşiler hiç bir zaman Alevilikle tanışmadılar. Ama her nedense Alevileri köklerinden koparacak gücü kendilerinde buldular. Alevileri çeşitli oyunlarla camilere sürüklemek amacıyla devlet destekli faaliyetler dünyanın gözü önünde cereyan ediyor.

Biz, Alevilerin dayandığı merkezi dört büyük semavi dinlerden önce ehl-i kitap bir inanç olduğunu söylediğimizde Osmanlı Bektaşi nesli hemen reaksiyon gösterdiği her zaman vuku bulan hadiselerdir. Derhal Aleviliği tahrif etmek için bin bir dereden su getirmeye başlarlar.

İşte üfürükçü Şii/Bektaşi cemaat, cemevi ile camiyi birleştirerek Türk ırk devletinin temelini sağlamlaştırıyorlar! Çöl yaşamının değişik fırkalarla insanlığı geleneksek talan savaşlarına sürüklemek bı çöl yaşamının geleneğidir.

Kürd Alevilerinin çoğunluğu Kemalizm’in çamur yağmurları altında Kürd kimliğini gizlemek için binbir renge girmekle bu gerici cemaatçi Bektaşi nesline yol vermiş olduğunun farkında mıdır acaba? İzzettin Doğan hiçbir zaman niyetini ve devletin örtülü ödenekleriyle örgütlendiğini gizlemedi. Bektaşiliği Türk-İslam resmi ideolojisinin temelini oluşturan Sünnî gericilikle takviye etmekten geri durmadı.

Aleviliğin beş bin yıllık tarihi bilindiği gibi Bektaşiliğin talancı Selçukluların ve Osmanlıların Anadolu’yu talan etmesiyle birlikte ortaya çıktığını da biliyoruz. Alevilik dünyaya önemli kültürel ve inançsal miras bıraktı.

Bektaşilik ise özellikle Alevilerin katledilmesinde kullanılan ve geniş coğrafyada işgal ve talanlar gerçekleştiren Yeniçeri militarizminden başka acılara ve gözyaşlarına neden olan  bir talihsizliğin belgesi olarak dünya tarafından tanınıyor.

Görüldüğü gibi işgal ve talanlara gerekçeler hazırlamak için çöl zebanileri din ilanına ihtiyaç duydukları gibi, Bektaşilik gibi uydurma cemaatler ve Sünnî tarikatlar yarattılar.  Ordular oluşmuş, bu ordular yaşamı savaşlarla bütünleştirerek insanoğlunu canavarlaştırmıştır. Kılıçlar, zülfikarlar şiddet araçları olarak kutsallaştırılırken çatışmalı ortamlarda insanların kafasını tekbir ile kesmekten geri kalmadıklarını her gün güncel haberlerde duyuyoruz. Neden insan böyle çirkinleşti? Çirkinlik kimin işine yarıyor? Bu soruların cevapları netleşmelidir.

Yorum bırakın