kaniyasor

kaniyasor.WordPress.com

TC’NİN SİYASAL KARŞITLIK HİLESİ

Posted by kaniyasor 23 Kasım 2016

k.y.Kani Yado – 23.11.2016:

Karşıtların çelişmesi ve birlikteliği, diğer anlamda birbirine zıtlığı ve birbirini güçlendirmesi, bilinen bilimsel düşüncenin diyalektik anlayışıdır. Semavi dinlerin Zerdüşt öğretisinden kopyaladığı “hayır ve şer” çelişkisinde insanoğlu uzun zamanlardan beri bu karşıtlıkta siyaset icra ettikleri ortaya çıkıyor.

Türkiye’de devlet kontrolünde ortaya çıkan siyasal karşıtlıkta faşizmin geliştirildiği gözden kaçmadı.

TC devleti, çoğunluktaki Türk kimliği karşısında azınlıktaki Kürdleri ve Sünnî Müslüman çoğunluğun karşısında Alevî azınlığı ve Müslüman olmayan halkları öcü gibi göstererek günümüzde dine dayalı Ak Parti ile kurumlaşan faşizm şeklinde amacına ulaştığını söyleyebiliriz.

TC, Mekke çöl Arap gericiliğinin bir tarafı olan Alici Şiiliğin rengiyle bozulan Alevilerin karşıtlığında Sünnî çoğunluğun gerici tabanına dayalı Türk milli faşizmini geliştirdi.

Cemaatlerin, sarıklı ve cübbeli korkulukların, mahalle üfürükçülerinin desteğinde Ak Parti olarak çoğunluğu sağlayarak son biçimini aldı.

Bu lanetlik siyasal İslam oluşumuyla kurumlaşan çöl faşizminin Türk-İslam  versiyonu, toplumun ruh dünyasına işkence eden bir mekanizmaya dönmekle kalmadı, tekçi siyasal modele geçerek sekularizm karşıtı şeriat sisteminin ön koşullarını yarattı.

Biz 68 kuşağı olarak 12 mart 1971 sürecini ve bu süreçten sonra yaşanan devlet organizeli gelişmeleri yaşayarak gördük.

Bu iddiamızı dayanaksız ve kanıtsız olarak iddia etmiyoruz, bunun kanıtlarına vakıfız.  İnsana sormazlar mı, devletin meşhur ettiği, namları ve şanları devlet tarafından duyurulan,  kamu görevi icra eden Teşkilat’a ait Doğu Perinçek ve ekipteki diğer unsurlar kimdi?

Derin devlet birimleri toplumu siyasal alanda mevzilendirirken bu sunî dengeyi oluşturarak başarılı oldu.

Kürd azınlığı karşısında Türk çoğunluğu ırkçı faşizme kaydırıldı. Sosyalist ve komünist olmayı Alevilerin kaderi gibi boynuna takarken, sağcı ve faşist olmayı Sünni çoğunluğun yazgısı olarak biçimlendirdi.

Biz 12 Mart mahkumları, haksız idam kararlarıyla idam edilen ve devletin derin ilişkilerinin puşt taktikleriyle imha edilen arkadaşlarımızın acısını taşıdığımız sırada, TC devleti 80 sürecinin siyasal dizayn çalışmalarına 1970 yıllarının başlarından itibaren başlamıştı bile.

Bizzat Kenan Evren tarafından finanse edilen Gülen cemaati bu günün Ak Parti altyapısını hazırladı.

Devlet istediği unsurları öne çıkarıyordu. Farklı siyasal kümeleri belli havuzlara toplayıp devlet tarafından denetlenebilir duruma getirdikleri gözden kaçmıyordu.

80 sürecinde karşıtlıklar tahrik edilerek siyasal yönlendirme doruklara çıktığında bir Alevi devrimci işkencehanede Sünnî bir devrimci ile karşılaştığında şaşırdığını bize anlatmıştı.

Sosyalist olarak kendini yaşama hazırlayan bu işkence mağduru aslında çok şey ifade ediyordu; çünkü devrimci olmanın koşulunu Alevi olmak şeklinde algılamış. Bu devlet ürünü algıyı nasıl edinmiş sizce?

Sünnîlerin yaşadığı mahallelere “faşistlerin mahallesi” şeklinde ısrarla adlandıranların kim olduğunu kimse sorgulayamadı! Alevi ve Sünnî İslam insanlarımızın devlet yönlendirmesiyle kendini dayanaksız bırakarak nasıl tuzağa düştüğü şimdi daha iyi anlaşılıyor.

Bingöl yolunda TC’nin  silahsızlandırdığı kendi askerlerini hile ile Kürd savaşçılarına vurdurup asker cenazeleriyle Kürd düşmanlığını doruklara çıkarması her kesi düşündürmeliydi.

Kürd düşmanlığını geliştirerek, tüm Anadolu halklarını Türklük kimliğinde birleştirilmesiyle sonuçlandı.

İnsanlar tartışıp düşünsel dinamizmi geliştirmiyor, teze karşı anti tezle karşılık vermiyordu.

Bu koşulda diyalektik karşıtlık ve birliktelik TC tarafından kullanılıyordu. Sünnîler genelde kendilerini faşist partilerde ifade ediyor, Aleviler İslam Alici Şii gericiliği tavrına giriyorlardı.

Çöl inançları ortalığı toz duman edince tartışmak yararlı olmuyor. Bence bilimsel düşüncenin tartışma alanı elverişli koşullarda olur. İslam mezarlığında ezber yaşama bağlı ezberlerine dayanan nazariyelerle tartışmanın bir yararı olamazdı.

Şimdi devletin kalifiye unsurlarıyla muhalif olabilecek tüm dinamikleri devletin lehine yönlendirmek daha kolaydır.

MİT görüşmeleri şeklinde basına yansıyan haberlerde görüldüğü gibi tüm Ergenekoncu tutuklularıyla görüşüldü.

MİT “siz kamu görevi yaptınız ama şimdi o görevi icra ettiğiniz devlet yok, bu devlet biçimi tasfiye edildi. Şimdi “ya yanımızda olacaksınız ya da ezileceksiniz” dayatması işlendi.

Sağlanan mutabakatla sivil ve askeri Ergenekoncu generaller birer birer tahliye oldular ve Ak Parti’nin yanında yer aldılar.

Şimdi ise kendini demokrat olarak ifade edenlerle tasfiye olan gericiler tutuklanıyor.

O sırada MİT görüşmeleri “barış ve çözüm görüşmeleri” şeklinde basına yansıtılıyordu. Oysa tüm görüşmeler Sünni mezhepçi faşist Ak Parti iktidarının güçlendirilmesi mutabakatı idi.

Paris’te 3 devrimci Alevi kişiye yapılan MİT suikastı da bu görüşmelerden sonra Ak Parti iktidarına zorluk çıkarabilecekleri ihtimali yüzünden infaz kararı alınmış. Mutabakat sağlananlar hepsi Ak Parti iktidarının değirmenine su taşıyor, destekliyor.

Biz vurula vurula paramparça oldu bedenimiz. Bizim yaralarımızda damla damla kan akarken yaralarımız çok acıyor.

Devşirilip Anadolu’ya yerleştirilen toplum kendini biraz da bizim yerimize koysaydılar acının ne olduğunu fark edebilirlerdi.

Biz bölgedeki çöl gericisi ülkelerin çemberi altında yaşıyoruz. Dünya insanlığının üfürükçülere ihtiyacı yok ama Mezopotamya’ya ve Anadolu’ya ihtiyacı vardır.

Artık şımarık devletçi-milliyetçi Türk kafasının hiç bir işe yaramayacağı anlaşıldı. Tek vatan, tek dil ve tek bayrak denen kokmuş edebiyat çöpe atılmak zorundadır.

Bölge şimdi hurafelere dayananlar ile dünya gerçeklerine dayananlar şeklinde mevzilendi.

 

Yorum bırakın